Sayfalar

7 Mayıs 2024 Salı

CEZANNE'ın Peşi Sıra - 9 / Sainte - Victoire'e Bakmak.




5 Nisan 2024

Saat: 11:19


Sainte – Victoire Dağı’nı merkeze aldığı peyzajları Cezanne için adeta bir tutkuydu. Sanatçı, şövalesini Chemin de la Marguetite ‘a kurarak en yüksek bakış açısını seçerek bu dağı çevresiyle tuvale aktaracaktı. 



Bugün dünyanın en büyük müzelerinde ve özel koleksiyonlarda bulunan 11 yağlıboya, 17 suluboya resim yaparak bu tepeyi ölümsüzleştirmişti. 1902 ile 1906 arasında buraya gelip bol bol eskiz ve yağlıboya resimleri bu kırsal alanda yapmıştı. 


Neredeyse her gün evinden atölyeye kadar yürüyor. Oradan da bu kırsal alana gelip çalışıyordu. Bu arada bu kırsal alan atölyesinden 2 km uzakta bir vadinin batı yakasındaydı ve Cezanne,  her gün sırtında tuvalleri, boyalarıyla birlikte elinde bir ahşap sopayı baston gibi kullanarak buraya tırmanıyordu. 



Biraz önce atölyeye yaptığım yokuş yukarı uzun yürüyüşten bahsetmiştim, şimdi 2 km daha yürüyecektim. Ha bu arada buralara gitmek için araba da kullanabilirsiniz, zira bu gidiş yolu daha da önce belirttiğim gibi kaymak tabaka insanlarının oturduğu semtler olmuş. Dolayısıyla bir taksi tutup gidebilirdik. Ancak Fransa’ya daha önce gittiğimde de insanlar taksi tutmamam konusunda uyarmışlardı (üstelik bu uyarıyı Fransızlar yapmıştı). Bir de madem Cezanne’ın peşi sıra dedik, o zaman yürümeliydik. Hatta öyle bir gaza geldim ki, büyük usta gibi elime bir sopa, sırtıma da bir çanta almayı bile düşündüm. 



Lauves’e gitmek için bir yola saptık. Burası bir patika gibi bir yoldu ama levhadaki yazıya baktığımızda buranın özel bir mülk olduğunu görecektik. Cezanne’ın saç sakal birbirine karışmış olarak bir berduş gibi tepeye tırmandığı yollardan biri zenginlerin özel yolu olmuş. Hey gidi hey dedim ve ekledim, büyük yapıtlar veren bu büyük ressamın adımını attığı her yer değerlenmiş, oysa o hayattayken bu yollara tırmanırken çocuklar ona taş atıp dalga geçiyorlardı. 



Neyse biz gene halka açık başka bir yola döndük ve devam ettik. Yürüdükçe yeşilliklerin arasındaki lüks konutlar azalıyor ve yeşil çoğalıyordu. 

Ağaçların arasında geniş basamaklardan döne döne helezonik bir şekilde çıkarken büyülü bir ortama adım atıyorduk. 

Tepeye çıktığımızda muhteşem bir şey oldu… O Cezanne’ın resimlerindeki manzara capcanlı karşımdaydı. 






Üstelik her şey o zamanki gibi korunmuştu. Biraz önce yolda gördüğümüz lüks binalardan ufak bir görüntü bile yoktu, her şey aynen korunmuştu. 






Bu arada Cezanne’ın atölyesine bakarken de etraftan tek bir yeni yapı görünmüyordu. Tabi bu manzara bakarken aklıma bizim ülke geldi ve bizde olsa şimdi buradan bakarken birkaç gökdelen görebilirdik. Oysa burası öyle güzeldi ki, Cezanne’ın açık havada resim yaptığı o ortamı capcanlı yaşıyordunuz. 



Sadece yaşamakla kalmıyorsunuz, neredeyse Cezanne gibi oraya oturup resim yapmak istiyorsunuz. 




Cezanne’ın tuvalini koyup resim yaptığı yeri görüyor ve onun gibi manzaraya bakıyorduk. 







Yandan bir yerden çıkıp gelecekti buraya sanki. Onu burada gibi hissediyorum. 

Cezanne, şövalesini çimenlerin üzerine kurmuş, boya kutusu, paleti ve fırçalarıyla yüzünü dağa doğru çeviriyor. Bu anı burada yüzyıl sonra bile aynen yaşıyoruz. 





Cezanne’nın resmini yaptığı Sainte – Victoire Dağı öyle fazla özel yanı olan bir görüntü değil gibi geliyor bana ama şimdi baktığımda bana olağanüstü etkili ve büyüleyici geliyor. Bunun sebebi ise burayı Cezanne’ın resmetme tutkusuydu. O tuvale taşımaktan vazgeçmediği bu dağ için: 

“ Şu Sainte – Victoire’e bakmak, ne güzel bir şey.”

 demişti. “Kibirsiz mavi”leriyle harikaları ortaya çıkaran ressamın gözleri bu dağı bir büyük görkeme döndürüyordu… tıpkı basit bir oturağı başyapıta dönüştüren Van Gogh gibi. 


4 yıl boyunca buraya neredeyse her gün gelen Cezanne,  bu dağı ve çevresinin resmini yapmıştı. Fırtınalı bir 1906 yılı Ekim’inde gene buradaydı ve başlayan yağmuru umursamadan resim yapmaya devam edecekti. O esnada fenalaşan ressam bayılarak yere yığılır. Onu iki köylü bulur ve evine taşır. Ertesi günü yeniden atölyesine giden ressam, bir portre üzerine çalışmaya başlayacaktı. 

Bu resim üzerine çalışırken bir hafta sonrası ise 22 Ekim’i 23’e bağlayan gece  zatürreden  67 yaşında hayata veda eder. Bu hastalığa Sainte Victoire dağını resmetmek için yağmura ve fırtınayı umursamadan çalıştığı gün yakalanmıştı. Cezanne, resim yaparak ölmek istiyordu ve son nefesini de böyle verecekti. 



 
Dönüş yolumuzda Cezanne’ın bir süre yattığı hastaneyi de görecektim. Şimdilerde burası onun ismiyle bir huzurevi olmuş. 





 Uzun ve yokuşlu zorlu bir tırmanış yapmıştım ama Cezanne’ın her yanında izi olan bir macerayı yaşamıştım.




Ancak daha yeni öğlen vakti olmuştu. Şimdi aşağıya şehir merkezine yürüyecek Müze Granet'te Cezanne tablolarını göreceğim. Tırmanmalı, inişli uzun bir yürüyüş olmuş ve hala devam ediyordu ama yorgunluk yerini büyük bir coşkuya ve heyecana bırakmıştı.  

Bir sonraki yazıda Müze Granet'te buluşmak üzere.

 

Aptulika




1 yorum:

  1. Resimlerinle bizi rock i yaptın,şimdi de tual alıp resme geçeceğiz sanırım 😂

    YanıtlaSil