3. Humanoid - ACCEPT (6) - 5
Blues
Caz
23. Ents Marching - FORREST OF FANGHOM (23) - 3
1990'lı yılların başında dergiye yazdığı bir mektupla onunla tanışmıştım. Dergide çizgilerimi takip eden her okurun mektubu aklımda kalmazdı ama Özlem'in mektubu ve ismi aklıma kazınacaktı. O sıralar liseye gidiyordu (hafızam beni yanıltmıyorsa Kültür Koleji) ve mektubunda benim Kesmeşeker grubuna yer vermediğim için eleştiri yapıyordu. Okuyucular sevdikleri gruba daha fazla yer verilmesi için bu tip mektuplar yazması alışıldık bir durumdur ama Özlem'in yazdıkları çok temiz bir bir dille ve ciddi eleştiriler taşıyan nitelikteydi. Öyle ki o günden bu güne aklımda kalmıştır.
Daha sonraları Özlem'i müzik yazılarıyla görmeye başlayacaktım. Sonradan tanıştık tabi. Onunla her karşılaştığımda" yahu nerelere kayboldun" dediğimde, "Bir aydır yeni bir tez için hazırlanıyorum." cevabıyla karşılaşırdım. Sonra bir baktım ki o Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesine kapanan kızın tarih konusunda yazdığı araştırmalar ve kitaplarla karşılaşacaktım. Ben Özlem'le rock konserlerinde karşılaşırdım ama o bilim dünyasında akademik kariyerinde yükselecekti.
Son on, on beş yıldır da Kuzguncuk'ta karşılaşırdık ve "Aptul ben de Beylerbey'ine taşındım... bir ara bize gelin." derdi. Araya bir şeyler girdi ve bir türlü görüşemedik. Ama yolda her karşılaştığımda onun güler yüzüyle sohbet ederdik. Ancak son bir yıldır onu görmez olmuştum. Her halde pandemi falan derken karşılaşmamız olabiliriz diyerek bir ara onu telefonla arayayım da diyordum. Oysa ki Özlem geçen yıl İsviçre'nin Zürih kentinde bir trafik kazası geçirmiş ve ardından da yoğun bakıma alınmış. Tabi ben bunların hepsini onun verdiği uzun yaşam şavaşının nihayetinde gelen ölüm haberiyle birlikte öğrenecektim.
Ben yolda karşılaştığım o güler yüzü ve bir arkadaşımı kaybettim... ancak ülkemiz çok değerli bir bilim insanını kaybetti.
Aptulika
Aptulika ve Vecdi Yücalan (Objektif)
ile
Rock Tarihinde Akustik Gezinti
Türk Rock’ının kilometre taşlarından, Objektif ’in solisti Vecdi Yücalan ve müzik eleştirmeni-karikatürist Aptulika, uzun bir aradan sonra akustik söyleşilerine yeniden başlıyorlar. 17 Mayıs 2024 tarihinde Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde ikili,10 yıl aradan sonra tekrar izleyicileriyle buluşacak.
Rock müzik tarihine, sanat-politika ilişkisine, günümüz Rock müziğine farklı açılımlar getirecek projede, bu yıl 36. Yaşını kutlayan Türk Rock grubu Objektif ‘in solisti, söz yazarı ve bestecisi Vecdi Yücalan, söyleşi boyunca severek dinlediği ve ayrıca kendi yazdığı şarkıların akustik yorumlarını da izleyiciyle paylaşacak.
Türk Rock’ın iki kilometre taşı!
Aptulkadir Elçioğlu, nam-ı değer Aptulika ‘şahsına münhasır’ kişilik, ülkenin en değerli karikatüristlerinden ve müzik eleştirmenlerinden. M.S.Ü. (İDGSA) Resim bölümü mezunu olmasına rağmen, kendi deyimiyle ‘güncel olana’ ilgisi nedeniyle karikatür çizmeyi seçmiş. Çok sayıda mizah dergisinde ve gazetede yazıp çizen Aptulika, şu sıralar sosyal medya üzerinde yazıp çizmeye devam ederken sergi ve farklı projeleriyle de çalışmalarını sürdürüyor.
Vecdi Yücalan, Türkiye’nin en önemli ve Türk Rock’ın başlangıcını yapan gruplarından Objektif ‘in solisti, bestecisi ve söz yazarı. Annesinin 'John Lennon mı olacaksın’ diyerek müzik yapmasına karşı çıkmasına aldırmadan, illegal yollardan müziği ve gitarı keşfeden sanatçı, bugün 36.yaşını dolduran 7 albümlü bir gruba sahip.
Kırk yıllık dostluğun buluşması
Aptulkadir Elçioğlu ve Vecdi Yücalan’ın dostluğu 40 yıl öncesine dayanıyor. Bu iki ezeli ve ebedi arkadaşın yolu keyifli bir projeyle bir kez daha kesişti. Bir araya geldiklerinde birbirleriyle paylaştıkları çok değerli anıları, Türkiye müzik tarihi ile ilgili bilgi ve görgülerini, seyirci ile paylaşıyorlar.
Yücalan ve Aptulika’nın farklı illerde gerçekleştirdikleri ve büyük beğeni toplayan akustik söyleşisi 10 yıllık bir aradan sonra Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde 17 Mayıs 2024, Cuma gecesi yapılacak ilk etkinlikte tekrar başlıyor.
( Basın Bülteninden)
Geçen ayın başında Fransa'ya Aix - en - Provence gittim. Orası ressam Paul Cezanne'ın doğduğu ve öldüğü yerdi ve gezimde de hep onun izini sürdüm. Burada üç gün gibi kaldım ama 12 bölümlük yazı çıkardım. Bunun sebebi de Cezanne'ı dolu dolu yaşamaktan kaynaklanıyordu. Bu arada Cezanne'ın atölyesi de 2025 yılına kadar kapalıymış. O da açık olsaydı, her halde bir kaç ciltlik yazı ve çizim çıkardı.
Bir çoğunuz bu yazılar da nereden çıktı demişsinizdir ama böyle güzel şeyleri insan paylaşmadan edemiyor. Üstelik böyle takibi olan seyahatlerden dönüşte enerji depolayıp heyecanla üretmeye başlıyorum. Bu sefer de öyle oldu, elime kurmızı kapaklı bir defter alıp, notlar düştüm. Dönüştede 37 tane Cezanne ile ilgili çizim yaptım. İşte bunlardan toparlanan 12 yazıyla sizin canınıza okudum. Umarım beni affedersiniz.
Gezi ve sonrasında kırmızı kapaklı deftere çizdiklerimi facebook'taki Aptulika/Blues Perişan sayfamdan ve instagram profilimden aralıklarla yayınlayacağım.
Böylece blogdaki normal akışımıza dönüyoruz.
Aptulika
6 Nisan 2024
Saat: 08:18
Sabah otelden çıkınca ara sokaklara doğru bir bakıyorum, karşıdaki eczane ve tabelası olmasa sanki tarihi bir sahne içindeyim.
Gene bizim ülkedeki betonlaşma ve gökdelen merakı aklıma geliyor. İstanbul’da tarihi mekanların olduğu yerlerde bile bir çok yerden sivilce gibi yeni binalar gözünüze patlar.
Bir of çekip kafamı ana meydana doğru çeviriyor ve yürümeye başlıyorum. İlerde bir hareketlilik var ... bunun bir pazar kuruluşu ve onun koşuşturması olduğunu anlıyorum. Bu Pazar kuruluşu hep bize özgü gibi anlatılır, öyle ki İstanbul’a gelen turistlerin bu manzaraya çok şaşırdıklarını rivayet eder dururuz. Oysa Fransızlar da bal gibi pazar kuruyorlarmış hani. Ha burada “ikizlere takke” diye bar bar bağırmıyorlar ama pazarcılar bizdekiler gibi. Burada sebze zerzavat yok daha çok giysi, çanta falan gibi şeyler satılıyor.
Ha bu arada ikinci el plak, çizgi roman ve sahaf tezgahları da bir hayli yoğunlukta giriş bölümünde arzı endam ediyor. Sahaf ve plak satıcıları aynı bizdeki gibi, tek farkları Fransızca konuşmaları. Dünya üzerinde her coğrafyada insanlar farklılaşabiliyor ama sahaf dedin mi her yerde aynı.
6 Nisan 2024
Saat: 11:47
Bir pazar yeri ve yanınızda eşiniz varsa yandınız demektir. Dört saat boyunca alışveriş etti. En sonunda pazar alışverişi bitmişti. Gene bizi ilk gelişimizde karşılayan o meydana döndük.
Ortada duran şelaleli havuzlu anıt orada tüm heybetiyle duruyordu. Üstündeki aslan heykelleri şehri korumakla görevli nöbetçiler gibiydi.
Aix - en - Provence'da sadece bu anıt yoktu. Neredeyse her köşebaşında bunun kadar büyük olmasa da irili ufaklı şelaleli heykeller mevcuttu.
"Bunun suyu içilir mi?"
diye akla ziyan bir soru soracaklardı. Amerikalıdır ne yapalım diyerek güldük. Ha bu arada Aix-en- Provence'da su çeşmeden içilebiliyor... üstelik çok sağlıklı da olduğu söyleniyor.
6 Nisan 2024
Saat: 11:56
Aix meydanından karşıya geçecek ve bir büyük ziyareti daha gerçekleştirecektik.
Bu Cezanne'ın heykeliydi ve Aix -en - Provencelı hemşehrilerini selamlıyordu. Bu heykelde Sainte Victoire'nin resmini yapmak için tepelere tırmanma hali simgeleniyordu. Bu heykele bakarken bir çok insan sarılıp fotoğraf çektiriyordu. Hatta bu heykeli gece ayazında gören bazıları da üşümesin diye kazağını verip, boynuna sarmıştı.
Avrupa'nın bir çok yerinde heykeller büyük kaidelere yapılmıyor, adeta insanlarla birlikte yaşıyor ve onlarla geziniyor.
Aix - en - Provence'de Cezanne'ın heykeli olur da Emile Zola'nın olmaz mı... Onun heykeli ise uzun ve ince piramit konumunda bir kaideye sahip. Zola biraz daha mesafeli olsa da kaidenin yükseliş konumu ve alttaki bitkilerle arkadaki evler öyle bir kompozisyon oluşturuyor ki, buda heykeli çevreyle bütünleştiriyor. Tabi bu heykeli görünce gene bizim diyarlar aklıma geliverdi. Bizde böyle bir heykel yapılsa on hatta beş yıl sonra arkadaki evler değişir başka bir şey olurdu.
Yukardaki fotoğrafta bir banka ATM'si ve bir kapı görüyorsunuz. Bu ne alaka derseniz şöyle anlatabilirim, burası Cezanne'ın babasına ait bir iş yeriymiş. Baba Cezanne bir şapkacı ve daha sonra da bankerlik yapmış. İşte burası da bankerlik yaptığı binaymış. İsterseniz sözü Rilke'ye bırakalım ve durumu "Cezanne Üzerine Mektuplar" kitabından dinleyelim:
"...ve önünde katedraliyle , hiçbir şeyden haberi olmayan şehir uzanırdı; akıllı uslu ve sade insanların şehri, oysa o, şapkacı olan babasının önceden görüp sezdiği gibi farklı birisi olmuştu. Babasının görüp sezinlediği ve kendisinin de inandığı gibi bir bohem olmuştu. Bohemlerin sefalet içinde olduklarını ve o halde öldüklerini bilen bu baba oğlu için çalışmayı kafasına koymuş ve bir çeşit banker olmuştu. "
Bu arada Cezanne'ın o güzelim şapkalarının sebebi de babasını şapkacı olmasıymış demekki. Bir de bu baba en sevdiğim banker oldu ha, onu da söylemeden geçmeyeyim.
Bu arada, "be adam, topu topu 4 günlük bir gezi yaptın Cezanne'dan başka bir şey anlatmadın ve bir tomar da şey yazdın." diyerek kızıyorsanız, haklısınız. Ama sonuna geliyoruz. Bana bir iki yazı daha müsaade edin, sonra serbestsiniz.
Aptulika