Sayfalar

24 Eylül 2023 Pazar

Bir Tutam Öfke



Geçtiğimiz hafta Erkin Koray'ın vefatının ardından Açık Radyo'da yayınlanan "Sarhoş Atlar Zamanı " radyo programında Taner Öngür'le yapılan röportaja yer vermiştim. Orada Erkin Koray'ın albümlerini çıkartan firmalara eleştiri getirilmişti. Ülkemizdeki telif yasalarının uygulanmasındaki pürüzlere dikkat çekmesi açısından dikkat çekiciydi. Ancak o röportajdan önce Taner Öngür, facebook'tan bir açıklama yapmış ve Erkin Koray plaklarını yayınlayan şirketleri suçlamıştı. 

Geçen hafta yapılan Kadıköy Plak Günleri'nin ardından Taner Öngür, facebook'ta konuyla ilgili yeni bir açıklama yaptı. Şimdi sizlerle onu paylaşıyorum:

 

"Erkin Koray'ın, vefatını duyduğumda, hiç beklemediğim bir haber olduğu için çok üzülmüştüm, son bir iki yıldır, kendisi ile WhatsApp üzerinden görüşüyorduk, konu genellikle daha önceki yıllarda albüm çıkardığı şirketlerle olan ihtilafları idi, o konuda çok kırgın ve kızgındı, malum memleketimizdeki yasalara göre bir şarkı veya albümle ilgili sanatçı şirkete bir yayınlama izni muvafakatname imzalıyor, fakat bu iznin zaman sınırı yok, ne yazık ki ülkemizdeki yasa böyle, Erkin Koray bunu bir türlü kabullenemiyordu, ben de Erkin Koray'ın ölüm haberini alınca, buradan bir yazı yazıp, o şirketlere isim vererek ağır sözler sarfetmiştim, sonra bu kadar ağır sözler söylediğim için pişman olup yazıyı silmiştim.

Dün Kadıköy plak günlerinde, bu şirketlerden biri olan Mega müzik sahibi Ethem Zeytinkaya ile tanışıp görüştüm, elbette kendisi de  zamanında Erkin Koray'ın imzaladığı muvafakatname üzerine kültür bakanlığından aldığı eser işletme belgelerine dayanarak, Erkin Koray'ın eskiden kaset veya cd olarak yayınlanmış albümlerini plak olarak yayınladığını söylüyor, tabiiki yasal olarak haklı, Erkin Koray'ı her seferinde bilgilendirmek için defalarca aradığını ve hiçbir cevap alamadığını söylüyor.

Burada kendimle ilgili bir sorunum var, kendimce Erkin Koray'ın vasiyetini yerine getiriyormuş gibi bir hisse kapılıp, bu insanlara karşı ağır sözler etmem beni gerçekten çok üzdü ve utandırdı, gerçeğin tek taraflı olmadığını anladığımı sanıyorum, detaylarını tam olarak bilmediğim konularda konuşmanın ne kadar yaralayıcı ve haksız olduğunu farkettim, bu konuda bana kırılan ve kızan tüm arkadaşlardan özür dilerim.."


Taner Öngür'ün yayınladığım radyo röportajından önce facebook'ta yaptığı açıklamayı ben de facebook profilimden paylaşmıştım. Ardından Erkin Koray plaklarını yayınlayan Mega Müzik'in sahibi Ethem Zeytinkaya beni aramıştı. Yaptığımız görüşmeden sonra facebook'ta şu paylaşımı yapacaktım:

"Mega Müzik'ten Ethem Zeytinkaya ile biraz önce görüştük. Erkin Koray albümlerini çıktıkları zamanki hali ile yayınladığını ve o albümlerin çıktığı zamanlarda da yapımcısı olduğunu belirttikten sonra da teliflerin ödendiğini söyledi.

Kendisine cevap hakkını kullanmak isterse yer vereceğimi de söyledim.

Haber olarak bunu da bildirmek durumundayım."


Ethem Zeytinkaya ile bundan sonra da iki defa daha telefonda konuştuk. Her şeyden önce alışılmışın dışında "İMÇ" mantığından uzak ciddi bir yapımcı olduğu anlaşılıyordu.  Bu konuda hakkını vermem gerekir. Bu nedenle kendi adıma haksız suçlamalara vesile olmak istemediğimi belirterek, Ethem Zeytinkaya'ya haksızlık ettiysem özür dilerim.

"Haksız suçlamalara vesile olmak istemem" dedim çünkü ben konuyu daha değişik bir açıdan ele almak niyetindeyim. 

Sanatçıların eserlerinin (sadece müzisyen değil; yerli - yabancı tüm sanatçıların) ölümlerinden sonra özensiz  yayınlanması konusunda da eleştirilerim olacak.  Ayrıca telif yasalarının uygulanıp uygulanmadığı üzerine de bazı alanlara eleştiriler getireceğim ve dikkat çekeceğim. Bu nedenle şu andaki toz duman halini alacak polemik ve çatışmalara girmeyeceğim. 


Kavga Döğüş Bekleyen Varsa ... Boşuna Bekleme Yapmasın

Erkin Koray, bu konulardan çok çekti ve küserek ülkesinden bile uzaklaştı. Haklıydı, haksızdı, çok abartıyordu vesaire ben oralarla ilgilenmiyorum; benim dikkat çekmek istediğim ülkemizde sanatçılara ve eserlerine var olan bakış. Şu an bile yaptığım bir çalışma nasıl yayınlanacak endişesiyle yaşıyorum. Yaptığımız bir çalışma için telif ödenmesi (bugün bile) bir çok insan için anlaşılmaz bir şey. Evinize gelen bir tamirciye emeği karşılığında para vereceğiniz zaman, "benim bütçem bu kadar" demezsiniz ama bir sanatçının çalışmasının karşılığını verirken "bizim şirketin bütçesi kısıtlı" diyebilirsiniz. 

Evinize gelen tamirci akan musluğu tamir eder, parasını alır gider. Bir hafta sonra musluk gene akıtır, tamirciyi gene çağırır aynı ödemeyi yaparsınız. Yani bu normaldir. Ama bir yere çizim yaptığınızda size ödemeyi üç. seferde yapacaklarını söylerler. İkinci ödemeyi almaya gittiğinizde size rahatlıkla, "Yahu o projeden vazgeçtik, zaten sizin çizimi de kullanamadık. Bu yüzden ödeme yapamıyoruz." diyebilirler. Ama siz musluk tamirine gelen tamirciye, "Yahu ben sana musluğu yaptırdım ama su faturasını ödeyemedim, sular kesik... yani musluğu kullanamıyorum. Bu yüzden ödeme yapamayacağım." diyemezsiniz. 


Yazının Fontunu Yiyim... Sana Bişi Olmasın

Her şey para değildir...Tamam kabul. Aslına bakılırsa öyle işler vardır ki hiç parayı düşünmeden hatta üzerine cebinizden para katarak da yaparsınız. Çalışırken öyle keyif alırsınız ki, her aşamasına bir bayram çocuğunun bayramlık giysilerini yastığının altına koyup öyle uyuması gibi bir duruma erişirsiniz. Hele bunu destek verdiğiniz bir proje için yapıyorsanız heyecanınız daha da büyür. Diyelim bu bir albüm kapağı ise o müzik grubunun bir parçası gibi olursunuz. Bir de sizin hayatınızda çok önemli sanat kolları vardır benim için mesela bir tiyatro oyunun afişini yapmak böyle bir şeydir. Bu arada bir oyunun dekoruna çizimlerle katkı verdim ama tiyatro afişi yapmak içimde ukte kalmıştı. En sonunda bu da oldu, günlerce özene özene hazırladım. Olmuştu, başarmıştım... en önemlisi de içime sinmişti. Tiyatro ekibi de çıkan afişten mutlu olmuştu ve bana "Biz bu afişi yazı bölümlerini hazırlarken bozabiliriz, o da sizin elinizden çıksın" dediler. Benim canıma minnet ama onlara "son grafik aşamasında ben de bulunayım, olur mu?" dedim. Ve yazıları da bir güzel hazırladıktan sonra gönderdim. Sonrasında bekliyorum, eh hani çağırsalar gideceğim ama ona bile gerek yok, bugünkü teknolojiyle evimden bile müdahale ederim. Aslında ona gerek bile yok, son noktayı koyduklarında bana bir maillle görseli atsalar iş bitecek. Ben bekliyorum, bir ara telefon geliyor, bana oradaki grafiker genç, "Abi yazının fontunu bulamadık, siz fontunu söyler misiniz?" Ben de ona "Ne fontu ben onu kendim yaptım yani fontu beynimde" diyorum. Ardından, "isterseniz tekrar sizin önerileriniz doğrultusunda düzeltmeler yapabilirim" dedikten sonra, "Yok abi gerek yok, bu yazı çok güzel de fontunu bulalım dedim" diyor. Sonra bir ara acaba grafik aleminde fontsuz yazının afişe konması caiz değil mi, diye içimden geçirip  gülüyorum. Neyse yazıyı olmadı başka bir fontla yazsalar da ben nasılsa göreceğim diyorum. Bu beklentiyle zaman geçiyor ve bir gün sonra evden dışarı çıkıyorum ve duvarlarda benim afişler asılı. Asılı olmasına asılı ama kendimi don atlet sokakta kalmış bir adam gibi hissediyorum. Afiş başka bir şey olmuş. Evet çizim benim ama arka fona koyu bir turuncu atılmış ve çizim amatör işi bir yok oluşa girmiş. O ağır koyu turuncu arkaya eklenirken benim çizimde saç bölümündeki detaydan yama gibi beyaz bölümler kendini belli ediyor. Bir de yazı karekterleri değişik bir fontla o koyu fona siyah olarak yerleştirilmiş. O anda başımdan kaynar sular dökülüyor ve neye uğradığınızı anlamıyorsunuz. Bu size bir büyük yıkım oluyor. Ama kime anlatacaksın. Anlatsan abi senin yazı okunmuyordu diyecek ya da başka terane. Bir de nedendir bilinmez arka fona renk attıklarında çizimin kenarlarından aptal bir gölge verirler ya o da yapılmış. Nedir bu anlamam, bir grafik tasarım anlayışıdır ki katı kurallar içinde: yazı okunmuyor, çizim içeri bakacak, kenarlara ton verelim ki iş öne çıksın.... Neden bu alışılmış kurallar, farklı bir bakış olmayacak mı... ne yazık ki anlatamazsın.  

Bunları niye anlatıyorum derseniz konu sadece izin ya da telif hakları ile bitmiyor. Sanatçının işini istediğiniz gibi kullandığınızda o sanat üreticisinin kafasına odunla vursanız daha iyi, oysa o günlerce, aylarca hatta yıllarca kafasına vurulan balta ile dolaşıyor. 


Eser ya da Deterjan Ne Fark Eder

Şimdi  Cem Karaca, Erkin Koray ve Barış Manço'nun plakları ortada çeşit çeşit boy gösteriyor. Ancak bir çoğu zamanında çıkan albümler şeklinde değil, kiminde kapak değişmiş kiminde oradan buradan parçalar rastgele dizilmiş. Bu bir dinleyici olarak beni rahatsız ediyor. Düşünün hele Deep Purple'ın "Machine Head" albümünün orijinal kapağı değişik bir görselle çıksa nasıl karşılarsınız. Diyelim Led Zeppelin'in "Led Zeppelin IV" albümünün kapağında isim yazmıyor diye plak firması yeni baskıda kapağa kocaman bir Led Zeppelin logosu koyuverse nasıl karşılarsınız. Ya da Led Zeppelin'in o albümüne başka albümlerinden iki parça daha ekleseler siniriniz bozulmaz mı? 

 İşte Erkin Koray'ın isyanı ve küskünlüğünden ben biraz bunları da çıkarıyorum. Unutmayalım bu telif hakları son on yılın hadi bilemedin yirmi yılın hadisesi. Bizim Gırgır yıllarında bile yaptığımız işler bir deterjan gibi gazete sahibinin malıydı. Hatta Gırgır satıldığında bile eski çalışmalar yıllarca yeni sahibi tarafından çizerlerin izni olmadan basıldı. Hatta onları çizerleri bile kulanamayacaktı. 


Sinekten Yağ Çıkarmak

1970'li yıllarda ülkemizde sanatçıların plakları 45'lik dediğimiz (bugünkü single - tekli'ye tekabül eden format) şekilde çıkardı. İki parçanın yer aldığı  bu çalışmalar zaman içinde 12 parçaya eriştiğinde de bu bir albüme (yani o günkü deyimiyle LP) dönerdi. İşte o zamanlarda Barış Manço, 45'lik çıkarmak yerine batıda olduğu gibi direkt albüm olarak çıkartmayı planlıyor. Bunun içinde albümde yer vereceği parçaları zaman içinde kaydediyor ve tamamına ermesi için bekletiyor. Albüm için parçaların kaydı bitti bitecek, yani bir ya da iki parça eksik. Fakat o sıra Barış Manço'nun vatani görevi geliyor ve askere alınıyor. O zaman ki askerlik süresi 2 sene sürüyor. Barış Manço askerliğini 2 sene  yedeksubay olarak yapacak ama döndüğünde albümün eksiklerini tamamlayacak ve bomba gibi dönüş yapacak. 

Barış Manço'nun planı böyle ama plak şirketi bu kayıtları görünce 2 senelik yokluğunda Manço'yu unutturmak istemiyor ve bu kayıttaki parçaları arka yüzüne bir ön yüzüne bir diyerek ufaktan 45'lik olarak yayınlamaya başlıyor. Böylece iki yıl sonra Barış Manço askerden döndüğünde albüm planı yerle yeksan olmuş oluyor. 

İki yıllık askerlik süresince olan boşluk böylece plak şirketi tarafından değerlendiriliyordu. Elbet o zaman şimdiki gibi telif yasaları yoktu. Şimdi var ama zihniyetimiz gene eskisi gibi, nereden yağ çıkarırsak kar diye oradan buradan dolaşılıyor. Ya da biz haklı olarak, canı yanmış (ve hatta yapayalnız kalmış) insanlar olarak kuşkulanıyoruz. İşte Erkin Koray'ı ben şimdi daha iyi anlıyorum. Haklı ya da haksız olabilir ama yaşarken hiç bir sanatçı ona bu konuda destek olmadı ya da kulak vermedi. Ön sıralarda oturup, çekirdek çıtlatarak seyretmeyi tercih ettiler. Şimdi biz bunları yazıyoruz diye eline tuzunu kapan koşuyor kavga çıkacak diye. Benim kızgınlığım plak şirketlerine değil, onların arasında işini iyi yapanlar da var, kötü niyetli olanlar da. Hatta bu yüzden Ethem Zeytinkaya'yı da üzdük (ki galiba en duyarlı olan da o olsa gerek, arayıp cevap verdi durumu açıkladı). Ayrıca plak şirketlerinin derdi para kazanmak oluyor diye onlara kızmamız da anlamsız. Bu konuda bir telif derdi var ise bunu halledecek olan müzisyenler ve sanatçıların mücadelesidir. Şu pandemi döneminde bile iş yapamayan müzisyenlerin hakları için bir şeyler yapılmak istenirken bir çok isim yan çizebildi. Diyelim bir barda bir grubun hakkı yendi, orada yer alan diğer gruplar işleri tıkırında diye bunu görmezden gelebiliyorlardı, vaktizamanında. Açıkcası şimdi de pek değişen bir şey yok. 


Aday Adayının Adayı: Ammaney

Aklıma takılan bir konu daha var ki, o da milletvekili olan sanatçılar. Arif Sağ'dan tutun da Sabahat Akkiraz, Barış Atay, Sırrı Süreyya Önder şimdi aklıma ilk gelenler. Hele bu son seçimde öyle çok sanatçı aday vardı ki. Peki bu sanatçı milletvekilleri mecliste bir kere olsun telif sorunlarını gündeme getirdiler mi. Hatta aralarından biri olsun Erkin Koray bu konuları gündeme getirirken onunla görüştü mü?  

 

Buradan Size Eğlence Çıkmaz!... 

Ama 

yere attığınız çekirdek kabuklarını süpürün

Sözün özü benim kızgınlığım plak şirketi ve yayıncılara değil, bizzat sanatçıların kendilerine. 

Bu yazı burada biter. Hiç kavga olacak diye beklemeyin. Buradan size eğlence çıkmayacak. Gidin oturun klavyenizin başına atıp tutun... gidin oradan buradan konser kovalayın...gidin sıcak köşelerde eski çizerlik anılarınızı anlatın... gidin hiç bir şey yapamıyorsanız oturun televizyon karşısına politikasız politika tartışmalarını izleyip çekirdek çıtlatın. O programlarda artık eski futbol yorumu programlarına döndü ya, yani korkmayın kafanızı ağrıtmaz. Kim bilir bekleyin,  bir seçimde aday adayının adayı olursunuz belli mi olur. 

Aptulika


1 yorum: