Sayfalar

10 Mayıs 2022 Salı

Bir Siyasi Mahkumun Hapiste Yazdığı Romanla Alınan Piyano

 


Eskiden beri karşılaştığım ahmakça bir görüş vardır ve bugün de izlerinin sürdüğüne hala şahit olurum. Bu saplantılı yaklaşıma göre, "Klasik Batı Müziği burjuva işidir". Bir virüs gibi içimize işlemiş bu yaklaşım eskisi gibi olmasa da gene yer yer izlerini gösterir. 

Klasik müzik üzerine kitaplar yazan Ahmet Say'ın 1970'lerde bu kimliği ile birlikte sol hareketin içinde yer aldığını duyduğumda şaşıracaktım. Demek ki o ahmakça görüş ister istemez beni de etkilemişti.

Evet Ahmet Say, bilindiği gibi dünyaca tanınmış piyanistimiz Fazıl Say'ın babası. Baba Say da bir müzisyen ama bunu daha çok eğitici yanı ve yazdığı kuramsal kitaplarıyla yapmış. Öyle ki bugün bile yazmış olduğu kitaplar konservatuarlarda kaynak kitap olarak okutuluyor. 

Ahmet Say da müzik üzerine konservatuarda okumuş ama kardeşinin ölümünden sonra ailesinin ekonomik durumunun zora girmesi sebebiyle bu eğitimini yarıda bırakacaktı. Kendi hayatında gerçekleştiremediği müzisyenliği kendi oğlunda gerçekleştirecekti. Ancak Ahmet Say müziği bir müzikolog olarak yazdığı kitaplar ve eğitimciliği ile sürdürecekti.

Almanya'da aldığı üniversite eğitiminden sonra yurda dönen Say ilk olarak Bingöl'de öğretmenlik yapacaktı. Onu 1964'ten itibaren sol ve devrimci bir çizgide olan "YÖN" hareketi içinde görecektik. Doğan Avcıoğlu'nun başını çektiği bu aydın hareketi o dönemin MDD (Milli Demokratik Devrim) adıyla şekillenen sosyalist bir yapı idi. 1967 yılına gelindiğinde ise Türk Solu isimli bir dergi çıkarırlar. Bu dergi etrafında o dönemin devrimcileri toplanır ki, Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan da bu derginin okuyucularıdır. (2000'li yıllarda aynı isimli bir dergi çıktı ama onun bu - 1970'lerde çıkan- dergiyle bir alakası yoktur) İşte o 1967'de çıkan Türk Solu dergisinin imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü de Ahmet Say'dı. 

Türk Solu dergisinde yazıları da çıkan Ahmet Say, 12 Mart 1971 darbesinden sonra bir çok devrimci genç ve sol - sosyalist aydın gibi tutuklanacaktı. O yılları daha sonra yazdığı bir yazıda, 

"Ben hapiste Maksim Gorki'nin 'Benim Üniversitelerim' kitabını çok daha iyi anladım... Çünkü hapishanede beni eğiten bir üniversite gibiydi." diye  açıklayacaktı. 

Ahmet Say 12 Mart zindanlarında yatarken roman yazmaya da başlayacaktı. Burada yazdığı "Kocakurt" romanı daha sonra yayınlacaktı ve bu kitabın satışından gelen gelirle Fazıl Say'ın ilk piyanosu alınacaktı. 

Bu anektodu Ahmet Say'ın ölüm haberini aldığım Tele 1'de yayınlanan 18 Dakika programında Merdan Yanardağı"ın anlatımından duydum ve sizlere aktadım. Ama o 1968'lerde çıkan Türk Solu dergilerini zamanında ( 5 ...6 yaşlarında olduğum için) okuyamasam da çok sonraları bir şekilde sahaflardan vesaire bulup okumuştum. Hem mücadele hem de aydın birikimi olarak başka yıllarmış doğrusu. 

Şimdi elimde üç yıl önce aldığım Ahmet Say'ın "Müzik Tarihi" kitabı var.  650 sayfalık muhteşem bir yapıt, bir ara okunmak için bekliyor. Tabi daha başka yapıtlarını da buldukça okuyacağım. Ahmet Say ölmüş falan değil yani bize öğretmenliğe devam ediyor .

Ahmet Say bir ömrünü ülkenin aydınlanmasına vermiş ve bunun için toplumsal mücadeleden de geri durmamış bir devrimci. Şimdi hala "Klasik müzik burjuva işidir" diyen divaneler var mıdır?

APTULİKA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder