Sayfalar

23 Ekim 2020 Cuma

Patron'dan mektup var.


 

Bu gece evde müzik dinleyeyim diye son yılların alışkanlığı olan malum müzik dinleme sitesine girdim. Artık fiziki materyellerden dinlemiyoruz müziği, bu sitelerde albümleri kütüphanede dondurup dinliyoruz. Ben de naftalinlediğim albümleri dinliyorum, açıkcası yeni çıkan albüm falan da baktığım yok. Zaten ortada ne dergi ne radyo programı ne de başka bir haltım var. Hoş blogda yazmak isteğim falan da kalmadı. Müzik adına yazmayı da çizmeyi de bıraktım artık (desemde tam inanmayın gene yazıyor, çiziyorsam da suya atıyorum) 

Ancak bu gece içimde bir dürtü, "yahu yeni çıkan albüm yok mu acaba" dedi ve gene bu müzik dinleme sitesinde "New Releases" bölümüne baktım ki, bir tanıdığa rast geldim. Bruce Springsteen yeni albümünü tam da bugün çıkartmış. Albümün adının "Letter To You"olduğunu bilerek, dinlemeye başladım. Parçalar birbiri ardına akarken yazmaya başladım. Ancak bu albümle ilgili bilgilerin olduğu bir yazı olmayacak, zaten bunlarla artık kimse ilgilenmiyor. Onların dışında kritik de yapmayacağım... Albümü dinlediğim şu anlarda Bruce Springsteen'in son yıllarda benim üzerimde artan duygusunu anlatacağım. Siz bu yazıyı okurken hatta tıkladığınızda da ne reklam alacağız ne de boyumuz tavana erecek ama ben bundan keyif alacağım.

Bruce Springsteen'a böylesi ilgi ve yakınlık duymam için yaşımın ellilerin üzerine çıkması gerekiyormuş demekki. 

"Patron" lakaplı ustayı ilk kez seksenlerin ortamında "Born In The USA" ile tanımıştım. Sonuçta yeri göğü inleten bu liste başı parçasının ilgilensen de ilgilenmesen de bilmemek mümkün değildi hani. Açıkcası her zaman sevmişimdir ama işin işinde USA olunca biraz da kıllanırdım hani, ne de olsa Amerikan emperyalizminin karşı cephesindeydim. Hoş şarkı da öyle Amerikaya methiyeler düzen bir şey de değilmiş hani. O yıllardan kalan diğer ayrıcalıklı parçası ise "I am on Fire" olmuştu ama gene de Bruce Aga ile çok sıkı fıkı olmamıştım hani. Taa ki, iki binli yılların içine gitdiğimizde 11 Eylül yani "İkiz Kuleler" travmasından sonra yaptığı albüm ile Bruce Springteen'in bir ozan olduğunu anlamıştım ve ilgi pencerelerim yekpare açılmıştı. Ondan sonra çıkan her albümünü merakla bekler olmuştum. 

Her yeni Bruce albümü bir öncekine yeni bir tuğla ekliyor ama tekrar etmiyordu. Ve bu yeni albüme yani "Letter To You"ya bakıyorum... gene her albümde olduğu gibi yepyeni söyleyebilecek bir sözü var...

Demek ki "PATRON" olmak boşuna değilmiş!

Siz iyisi mi, benin dediklerimi de boşverin ama kulağınızı Bruce Springsteen'e verin. Burada inanın hayat var. Tanıdığımız ama özlediğimiz bir hayat... ama geçmişe özlem ya da nostalji değil çünkü yeni sözlerimiz var... yalansız ve piyasa kaygılarımızın dışında yaşamın ta kendisi gibi. Nefes alıyoruz ve yaşıyoruz demekki. 

Bruce Sprinsteen öyle bir mektup göndermiş ki, uzun zamandır fatura yerine mektup gönderen postacıyı da özlemiştik hani. Tam bunu yazdığımda da müzik sitesinin reklam spotu da girdi hani ama bu yazıya ve bloga reklam hiç bir zaman girmeyecek hatta istesek bile. 

APTULİKA


  

                                      


                                                                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder