Sayfalar

13 Nisan 2020 Pazartesi

50 YILLIK BİR PENA...




Sabih Cangil'in Korona Günleri'ne rast gelen "50" albümü müzik hayatının 50. yılı için yaptığı müzisyen dostlarının konuk olduğu bir çalışma. Yazarımız Sinan Doyan bu albümü inceleyen bir yazı kaleme aldı ama öncesinde bizi zaman makinesine bindirip geçmişe doğru bir yolculuğa götürecek. Hem de ne yolculuk... RA günlerinden bugüne. Hazırsanız başlayalım.





Tüm dünya olarak kapkara koridorlardan geçtiğimiz bugünlerde yılların yılmayan rock müzisyeni Sabih Cangil’den yepyeni bir albüm geldi. Sadece dijital platformlarda satışının yapılacağını duyuran Cangil, müzik eleştirmenlerine, yazarlarına, eş ve dostlarına dağıtılmak üzere sınırlı sayıda CD baskısını da bastırmayı ihmal etmedi. Fiili CD satışlarının, önce mp3 formatına, sonra da sair dijital platformlara yenik düşmesinden sonra “eserlerimizi müzikseverlere nasıl ulaştırırız”ın hesabını kitabını yapan müzisyenler, Sabih Cangil gibi albümlerini “daha cüzi bir ücret” karşılığında “kolayca” edinebilecekleri satış stratejileri geliştirdiler. Bu bağlamda albümlerin itunes, spotify, deezer, muud, fizy, shazam, youtube, tidal gibi platfromlarda satışa sunulmasını yadırgamamak gerek. 2006 yılında başlayan “solo” albüm kariyerinde bu albümle birlikte altıncı tacını takıyor. Solo’yu özellikle vurguladım, zira kendisi ülkemizin en köklü ve 80’ler boyunca keskin izler bırakmış RA’nın gitarcısıydı. Yazımın kalan kısmını RA’nın; dolayısıyla dönemin Türk Rock tarihinin kısa özetine ayıralım, sonra albüme dönelim:


"50"den önce geçmişe bir yolculuk
1979 yılı Türk Rock tarihinin ikinci periyodunda doğum sancıları çektiği bir yıldır. Birinci periyot 60’ların ikinci yarısıyla start almış ve Anadolu Pop’un başrolünde, önemli ve etkili bir dönemi temsil etmiştir. Daha çok deneysel ve yerel manada birçok sanatçı ve grup, kendilerinden sonra geleceklerin büyük ölçüde ufkunu açmış, bugün bile aşılması zor çıtalar yükseltmişlerdir. 70’lerin ikinci yarısından itibaren yüzü kentli insana dönük bir anlayışla yoluna devam eden Türk Rock’ı, 80’lere girmeden yeni kuşak neslin önderliğinde daha gürültülü bir dönemin sinyalini veriyordur.
Devil, Whisky, White Cheese gibi hard rock temalı gruplar 1979 yılında tohumlarını yeşertmeye başlamışlar, Marşandiz, Hardal, 21.Peron ve RA gibi gruplar da daha sakin sulara yelken açmayı yeğlemişlerdir. Altan Üze(bas), Erhan Akhan(davul) ve Karaca Somer(vokal)’den oluşan RA’da eksik olan gitarist boşluğu Ekim 1979’da Sabih Cangil ve Faruk Kurtulmuş’un katılımıyla doldurulmuş ve provalara başlanmıştır. Karaca Somer, yüksek oktavlı çığlıklarıyla Türkiye’nin “Ian Gillan”ıdır bir nevi. Hem RA hem de ülke “sert rock” konusunda daha yolun başındadır; konser mekanı, yasal izinler, enstrüman ve ekipman yetersizliği gibi sorunlar 80 ihtilalinin de etkisiyle olanca ağırlığını hissettirmektedir. Grubun üyeleri beste makinesi gibidir; Rock Fever, Silly Words, Sosyete, Oluyorum, Fool Fool gibi şarkılar gerek Hodri Meydan Kültür Merkezi'nde, gerek Fitaş’ta, gerek Tepebaşı Gazinosu ve gerekse üniversite konserlerinde takipçileri tarafından kabul görür. RA adının İstanbul sokaklarında afişe olması TRT’nin çizgi üstü yapımcısı İzzet Öz’ün de nazarından kaçmaz ve 1982’de grubun en sevilen şarkısı “Rock Fever”ın canlı performasına programında yer verir. RA’nın yükselişi süredursun, ihtilalin akabinde birçok yerli grubun kurulduğuna ve ufak salonlarda da olsa konserlerin hız kazandığına şahitlik eder müzikseverler.
Devil, Whisky, Egzotik Band, Denge, Axe, Kolon, Klips ve Amerika’dan yurda dönüş yapan süper gitarist Asım Can Gündüz’lü Ambulans ülke sathında gitarın sesini yüksek volüme çıkaran isimler olurlar. Bu gruplar 80’lerin ikinci yarısında birbirlerine rakipmiş gibi dursalar da; müzik piyasamızın pek de alışık olmadığı bir dayanışmanın da örneğini sergilerler. Ekipman paylaşımı, ortak konserler, eleman takası gibi. Her grubun ortak sorunlarından biri olan eleman kaybı RA’da da yaşanır ve Karaca Somer’in yerine aynı zamanda bas gitar da çalan Levent Candaş vokale geçer. RA’nın da hayalinde diğer gruplarda olduğu gibi albüm yapmak vardır. Bu bağlamda Tünel'deki Marşandiz Stüdyolarında 3 parçanın kaydını yaparlar, ancak sonuç kaçınılmazıdır: yayınlanamaz (Bu üç parça, 2017 yılında Sabih Cangil tarafından re-master olarak yayınlanır). 80’lerin ikinci yarısına gelmeden grup konser maratonunu hızlandırmış, Türk Amerikan Derneği, Budak Sineması, Boğaziçi Üniversitesi ve Ortaköy Kültür Merkezi konserleri peş peşe gelmiştir. Bu yoğunluk içinde Deha Akgün ve Batuhan Senyücel (vokal), Levent Gülsün(klavye) gibi isimler grubun kadrosuna dahil olmuşlar ve bu değişimler kaçınılmaz olarak grubun sounduna da yansımıştır. Hard rcok grubu olarak çıktıkları yolda gittikçe New Wawe türünü benimsemeye başlamışlardır.


Değişim Rüzgarları
Ülke eskisi gibi değildir; “çağ atlamıştır”. İthalat serbestisi sayesinde, son model enstrümanlar ve stüdyo ekipmanları ülkede kolayca bulunur/kullanılır olmuştur. Buna paralel olarak da grupların ve sanatçıların, yapmak istediklerini kolayca yapabildikleri bir ortam kendiliğinden oluşmuştur.
Dünya müziğinde de durum aynıdır; Avrupa'yı kasıp kavuran “eurobeat disco” ve “new wawe” türleri pazardaki büyük payı heavy metal ile paylaşmaktadır. RA da bu etkileşimden nasibini alır ve İlhan İrem’in önderliğinde piyasaya çıkacak olan bir karma albüm için iki yeni bestesini yollar. Yeni ve yetenekli grupların önünü açmak, hiç değilse şarkılarını kayıt altına almak amacıyla İlhan İrem tüm genç grup ve müzisyenlere bir çağrıda bulunarak, tür ve dil ayrımına girmeksizin kendi bestelerini yollamalarını ister. Hey Dergisi ve Yankı Plak bu oluşma destek veren diğer büyük isimlerdir. Yüzlerce eser büyük bir titizlikle seçilir ve Güven Erkin Erkal’ın koordinatörlüğünde, 1988 sonbaharında “Değişim Rüzgarları(Winds of Change)” piyasaya çıkar.  Albüme ismini veren şarkının sahibi Teoman’lı Mirage’a ve albümün ağır topu Gür Akad’lı Klips’e rağmen RA İlhan İrem’in nazar-ı dikkatine mazhar olur. “Dancing In The Sun” ve “Sunset” şarkıları, grubun ilk dönemlerindeki ses örgüsünden uzaktır ama sıkı parçalardır da! Albüm kartonetinde Sabih Cangil adı yazmasına rağmen kendisi bu dönemde askerlik görevini ifa etmektedir. “Değişim Rüzgarları”nın rüzgarıyla bir de TRT’de solo bir programa imza atarlar. Her Perşembe bir ismin, kah canlı kah playback, yarım saatlik performanslarının yer aldığı “Yarım Elma”ya çıkarlar. Mirage, Erol Evgin, İlhan İrem, Zuhal Olcay, Erkin Koray(ki TRT bültenlerinde ismi geçmesine rağmen programın kaydına ulaşılabilmiş değil) gibi isimler arzı endam eylemişlerdir. 


  21. Yüzyılda Rock Ateşini Harlamak
Kuruluşlarının onuncu yılında RA sessizce dağılır. Halbuki 90’lardan itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacak; rock ve türevleri hiç olmadığı kadar popüler olup kendi yıldızlarını yaratacak ve onları günümüze kadar taşıyacaktır. Bu gelişmeleri takip eden Sabih Cangil gönül verdiği müzikten hiç kopmaz; bir stüdyo açar ve kendi eserlerini burada şekillendirmeye başlar.
RA elemanları Faruk Kurtulmuş, Erhan Akhan, Levent Gülsün, Altan Üze gibi isimler Cangil’i ilk solo kariyerinde yalnız bırakmazlar ve 2006 yılında ilk albüm “İçimizdeki Pervaneler” piyasaya çıkar. Gerçek bir rock şölenidir albüm. Bir nevi RA’ya saygı duruşu da diyebiliriz; aslında bir RA albümü tasarlanmışken Sabih Cangil’in solo projesi olarak raflarda yerini alır. “Umudumuz Var”, “Oluyorum”, “Bıktım” gibi RA dönemi şarkıların yanı sıra Sinan Erkoç’un da seslendirdiği “Namütenahi Muhabbet”, albümü yukarı seviyelere taşıyan çalışmalardır. Aynı sene piyasaya çıkan bir başka albüm de rock müziği piyasasındaki ateşi harlamakla kalmıyor, yılların iki güzide gitarcısının birlikteliklerini de müjdeliyordu; 1988’deki “Değişim Rüzgarları” albümünde yeralan “Winds of Change”de attığı sololarla aklımızı alan ve o gün bugündür Teoman, Tibet Ağırtan, Koray Candemir, Kırık Kalpler, Bluesaint gibi sanatçı ve gruplarda sergilediği performans ile rüştünü ispatlamış bir gitarist olan Tanju Eren “40” isimli nefis bir albüm çıkarmış ve farklı projelere de yelken açmıştı. Bu projelerden biri de eski arkadaşı Sabih Cangil’dir. Eski RA dostu Erhan Akhan zaten çekirdek kadrodadır. Bunun dışında albümlerinde Gökalp Baykal’dan Gür Akad’a, Levent Candaş’dan Levent Gülsün’e, Akın Eldes’ten Eser Taşkıran’a, Tibet Ağırtan’dan Kenan Vural’a birbirinden değerli isimlere rastlamaktayız. Bu kolektif ruhla ikinci albüm “Farkındayım” 2013 yılında piyasaya çıkar.
Albümü ve konserleri sırtlayan şarkı “Farkındayım” olur; bugün bile bir Sabih Cangil konserinin iki kere performe edilen tek şarkısıdır “Farkındayım”. Bunda tabi Tanju Eren’in müthiş sololarının da etkisi olduğunu düşünüyorum. İlk albüm ile ikinci albüm arasındaki altı senelik zaman zarfında Sabih Cangil Band olarak solo konserlere ağırlık vermiştir. Shaft’ta, Balans’ta, Kadıköy Sahne’de hardrock dolu gecelere şahitlik eder takipçileri. Bir sonraki albüm “Muaf Olalım” 2016 yılında gelir. Bir mini albümdür bu; sadece iki şarkılık. Tüm bu albümlerde gördüğümüz üzere Sabih Cangil’in başta gitar, birçok enstrümana hakimiyetinin üst seviyelerde olduğudur. Davul hariç tüm enstrümanları kendi çaldığı, 2017’de piyasaya çıkan İngilizce albüm “B-Side”, bu tezi doğrularcasına sıkı bir albümdür.  İki enstrümantal çalışmanın da olduğu albüm RA’ya selam çakmaktadır.  Sabih Cangil’in albüm  ve konserlerdeki başarısının ana sebeplerinden biri de çok sık eleman değişikliğine gitmemesidir. Erhan Akhan, Tanju Eren, Güven İlter’den oluşan kemikleşmiş kadronun yanı sıra Alpay Şalt(davul), Cenk Tarhan(bas) gibi isimler de sahnede kendisine eşlik etmektedirler. Yine sadece davulda Erhan Akhan’ın yer aldığı, kalan tüm enstrümanları kendisinin performe ettiği son albümü “Bu Sefer Böyle Oldu” 14 Aralık 2018’de sadece dijital platfromlarda satışa sunuldu. Neden sadece “dijital platformlar”ın cevabını yazının girişinde verdiğimiz albüm 6 yeni şarkının yanı sıra Cangil’in geçmiş albümlerinden seçilmiş 5 şarkının da re-mastered versiyonlarına sahiplik yapıyor. Albümün ilk klip, aynı zamanda açılış şarkısı “Olmuyor ki”ye çekildi. Sadece Sabih Cangil’in rol aldığı kalabalık(!) bir kadroya sahip klip, sabırsız bir aşığın serzenişlerini anlatsa da toplumsal yozlaşmanın örneklerini de sergilemeyi ihmal etmiyor. Albüm bir müddet sonra promo CD olarak da vücuda geldi ve Cangil tarafından, talep eden herkese “imzalı” şekilde verildi.  Albümle birlike lansman konseri, devamında da çeşitli tarihlerde ve mekanlarda canlı performanslar geldi.


“Cahit Kukul’a Saygı Buluşması”
21 Temmuz 2019 Pazar günü Kadıköy Eskici - Gizli Bahçe isimli mekan bir büyük buluşmaya şahitlik etti. Efsanevi iki grup olan Yeraltı Dörtlüsü, Hardal ve Meteor’da gitar çalmış olan usta müzisyen Cahit Kukul’un kızı Özlem ve aile dostları Sinan Doyan’ın birlikte organize ettikleri “Cahit Kukul’a Saygı Buluşması” kapsamında ülke rock müziğine benzersiz katkılarda bulunmuş efsane isimler bir araya geldiler. Aynı zamanda Cahit Kukul’un yetmişinci, Sinan Doyan’ın da ellinci yaş günlerinin kutlandığı bu buluşmada kimler yoktu ki! Devil’den Sabahattin Taşdöğen ve Nejat Tekdal, Whisky’den Serdar Çokuslu, Objektif’ten Vecdi Yücalan, Erkin Koray’ın daimi grup elemanı ve arkadaşı Ünal Vanii, Gür Akad Band’dan Gür Akad ve Barış Göker, Sabih Cangil, İzi Eli, Burak Sarıkahya gibi müzisyenlerin yanı sıra  Aptulika (Aptulkadir Elçioğlu), Güven Erkin Erkal, Murat Beşer gibi ağır kalemler orada hazır bulundular. Böylesi müthiş bir kadronun her zaman bir arada olamayacağının bilinciyle o gün masaya yatırılan konulardan biri de Sabih Cangil’in, ellinci sanat yılına saygı duruşu niteliğinde bir konser ve albüm projesinin olduğuydu. Henüz projenin başıydı ve ana hatlar belirlenmemişti. Bu buluşmayla birlikte projede yer alması muhtemel isimler de yavaş yavaş belirlenmeye başladı. 


Neden 50. yıl ?

8-9 Eylül 2019 tarihlerinde artık gelenekselleşen ve Sabahattin Taşdöğen (Devil) tarafından organize edilen Bak’ın Rock Festivali’nde Sabih Cangil de sahne alan isimlerden biriydi ve kuliste konuşulan konuların ağırlığını bu albüm oluşturuyordu. Neden 50.yıl? Öyle ya, Sabih Cangil’in RA ile başlayan müzik serüveni yukarıda da yazdığım üzere 1979’da başlıyor. Ama bunun bir de 10 yıl evveli var; konservatuar’la birlikte müzik yolunu çizmeye başladığı bir milat söz konusu. 
10 Kasım 2019 tarihinde albüm “kayıtları” için start verildi. “Kayıtları” diyorum, çünkü 15 ayrı isim 15 ayrı besteyi yorumlayacaktır. Bu besteler arasında en eskisi 80’lerin başına uzanan RA şarkıları da var 2019 model solo şarkılar da. Şarkı dağılımı yapılan 15 isim farklı zamanlarda stüdyo kayıtlarını gerçekleştirirler. Albümün kemik kadrosu aynı zamanda Sabih Cangil Band’in sahne üzerindeki daimi kadrosudur; gitarlarda Sabih Cangil ve Tanju Eren, davulda Erhan Akhan, bas gitarda Cenk Tarhan ve klavyede Güven İlter. Albümün kadrosu Türk Rock tarihinin özeti gibidir. Her bir isimde rock tarihimizin izlerini sürmek mümkün. Albüm tanıtım yazısıyla devam edeyim:




Müzikle Geçen 50 Yıllık Macera
Besteci, söz yazarı, gitarist ve prodüktör Sabih Cangil müzik ile geçen 50 yıllık serüvenini bir albüm ile özetliyor.

“50” adlı albümde sanatçının 15 bestesini 15 ayrı solist yorumladı. Rock müziğin ustalarından Teoman, Tibet Ağırtan, Sibel Tüzün, Gür Akad, Levent Candaş, Serdar Çokuslu (Whisky), Kenan Vural (Yüksek Sadakat), Sabahattin Taşdöğen (Devil), Tunç Arkan, Ogün Sanlısoy, Yusuf Uğurer, Aylin Aksu – Fulya Candaş, Mahmut Özen (Yol Arkadaşları) ve Emre Önbayraktar albümde birer parça seslendirdi. Müzisyen ve vokalist kadrosu da adeta bir yıldızlar geçidi: Gitarlarda: Tanju Eren, Davullarda: Erhan Akhan, Alpay Şalt, tuşlu çalgılarda: Levent Gülsün, Eser Taşkıran, Ali Otyam, Güven İlter, bas gitarlarda: İsmail Baltalı, Levent Candaş, Cenk Tarhan, vokallerde: Arzu Ece Otyam, Kenen Vural, Tibet Ağırtan, Erhan Akhan, Stüdyo kayıtlarında: Tanju Eren, Tamer Süerdem, Sabih Cangil. Miks, mastering ve tüm yapım aşamalarında ise: Tanju Eren.
Albümün kapak görsel çalışmasını ise duayen karikatürist Aptülika (Aptülkadir Elçioğlu) yaptı. Grafik tasarım ise Onur Tonba’ ya ait.
Albüm, sanatçının kendi yapım şirketi olan SCP’ den (Sabih Cangil Productions & Digital Distribution) çıkarak tüm dijital platformlarda 20.Mart tarihinde yerini alacak. Albümde yer alan solistlerin de sahne alacağı lansman konseri ise 27. Mart tarihinde yapılacaktı.
Aptulika’nın müthiş çizimiyle hayat bulan kapağıyla ve 15 ayrı solistin harikulade performanslarıyla, dopdolu bir müzik ziyafetine sahip albüm 20 Mart tarihinde dijital platformlarda yayına sunuldu. Hepsi birbirinden değerli isimlerin oluşturduğu albümün dikkat çeken ismi Teoman’dı. Zira en son kaydı yapılan isimdi, o ana kadar kimsenin haberi yoktu albümde yer alacağından. Üstelik Cangil’in “kafa” şarkısı “Farkındayım”ı seslendiriyordu. Beklenildiği üzere daha ilk günlerde albümün dinlenme oranları yükselişteydi. Kusurusz, dolu dolu bir albümdü söz konusu olan; hani “hiç boş yok” denilen türden. Albümün genel havasına Hard Rock hakimdi. Hatta yer yer Black Sabbathvari performanslara da şahitlik ediyordu dinleyenler. Şahsen söyleyeyim, albümü dinlemediğim gün yok gibi. Bağımlılık yapıyor...
2019 yılı sonunda önce Çin’de takip eden aylarda tüm dünyada inanılmaz bir hızla yayılmaya başlayan ve son derece ölümcül olan Corona virüsü(covid-19) resmi verilere göre 10 Mart’ta da ülkemize “giriş” yaptı. Bir anda tüm dünyanın gündemi bu illet oldu. Herkes hazırlıksız, herkes çaresiz(ama umutlu) herkes şaşkındı. Temas yoluyla kolaylıkla tek kişiden üçlü rakamlara bulaşabilen bu illete önlem amaçlı önce “sahneler” kapatıldı. Konser verilen tüm mekanlar “süreç geçinceye” kadar kapatıldı, tarihleri belirlenen tüm konserler tek tek iptal edildi ya da ertelendi. Durum vahametini daha da arttırınca “evde kal” çağrıları arttı, restoranlar, kafeteryalar, ibadethaneler kapatıldı, toplu taşıma ve  seyahatler kısıtlandı; hatta bir zaman sonra yasaklanmaya başladı. En önemli ve güveli tedbirlerin başında gelen  “sokağa çıkma yasağı” beklentisi ise yazıyı hazırladığım an itibariyle devam ediyor... Doğal olarak 27 Mart’ta, oldukça kalabalık geçmesi planlanan ve türk rock’ının göreceği en ayrıksı konserlerden biri olmaya namzet albüm lansman konseri gerçekleşemedi. Albümün aynı zamanda sınırlı sayıda CD baskısı da yapıldı. Tek tek numaralandırılıp Sabih Cangil tarafından imzalanan CD’ler yakın dost ve hayranlara dağıtılmak üzere (şimdilik) beklemede.
Ömrünün50 yılını gönül verdiği müziğe adamış olan Sabih Cangil’den, bu buhranlı günlerde yürekleri ısıtacak yeni bir grup ve yeni bir albüm haberi daha geldi; SERSEM isimli dört kişilik grubun “görünmeyen” elemanı olarak yer alan Sabih Cangil albümün de Tanju Eren ile birlikte prodüktörü aynı zamanda. Bu satırların yazarının yaşı kadar müzik geçmişine sahip Sabih Cangil’e gıpta etmemek elde değil. Zira onunla kendisiyle aynı zamanda çıkanların çoğu havlu atmışken  o dur durak bilmeden, usanmadan ve kaş karartmadan “yola” devam ediyor. Nice ellili yıllara, yollara....

Sinan DOYAN
Nisan 2020 
(TRİP Dergisi’nin 2019 Ocak sayısında yayınlanan “Soldan Sağa Eski Mısırda Bir tanrı: RA” başlıklı yazımın editlenmiş ve genişletilmiş versiyonudur)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder