Sayfalar

31 Ocak 2019 Perşembe

İyi ki doğdun Frank Zappa...




Başlangıcı davulla yapmış; ancak sonrasında çok geç denilebilecek bir yaşta gitarda karar kılmış ve dünyanın en yaratıcı gitaristi olmuş.

Müzikal anlamda değişim ve yeniliğin simgesi olduğu gibi dünyanın ilk konsept albümü olma özelliği de  olan ilk  albüm  1966 tarihli Freak Out'ta yol arkadaşı The Mothers of Invention...

Bu ilk albüm sonrası çıkardığı değişik ve öncü albümleriyle her daim sınırları zorlamış.

Ahmet Ertegün'ün kariyerine yaptığı olağanüstü katkıya , oğlunun ismini Ahmet koyarak teşekkür etmiş.

İyi ki doğdun Frank Zappa...

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 89







Geronimo Yalnızkartal,  iki hafta önce yayınlanan yazısına gönderme yaparak,

“…Geronimo, Cenk Akyol’un uzun pasını göğsüyle yumuşattıktan sonra ayağına indirir ve ceza sahasına doğru girmekte olan Byfuss’un önüne doğru bırakır ...”

diyor ve uzun bir aradan sonra bizi yeni yazısıyla buluşturuyor. 








Scott Fitzgerald  
"Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi (ve Buz Kalesi) "
 Ren Kitap
(112 S )


Kitabı okumaya başladıktan kısa bir süre sonra  Enigma 'nın  "Return To Innocence" parçası ve de  video klibi aklıma düştü. Dolayısı ile bu kitabı bitirdikten sonra  hem parçayı dinlemek ayrıca da iki konu ödev olarak karşımıza çıkmış oldu, aslında. Birincisi  Scott Fitzgerald'ın meşhur kitabı Muhteşem Gatsby'i okumak ( En ünlü eseri olması  ve aşağıda detay olarak ileteceğim diğer birkaç nedenle dönemi ve yazar profilininde ilginçliği sebebi ile) bir de tabi  her iki kitabın sinema filmlerini izlemek. Scott Fitzgerald,  İrlanda asıllı Katolik bir ailenin çocuğu olarak  Amerikan'ın kuzeyinde yer alan St.Paul/Minnesota’da doğar, St. Paul’de Kuzey’in karekteristik izleri her yönüyle vardır. Sarp kayalıklar, ardı arkası kesilmeyen sular ve buz gölünden esen temiz hava. Scott’ın çocukluk yıllarından beri kurulan büyük kış panayırı ve en büyük eğlencesi.   “Buzdan Şato” ya da bu kitaptaki adıyla "Buz Kalesi " yayımladığı ilk  öykü kitabı Flappers and Philosophers' da (1920) yer alan esrarengiz  bir hikâyede anlatılır. Sally Carrol  güneyin bir kasabasında tekdüzelikten hoşlanmayan yenilik arayışında, bunun yanısıra kültürlü ve bilgili  bir genç kızdır.  Kasabada ki  tekdüze hayatında değişiklik yapmak için Kuzeyli  bir genç olan Harry Bellamy ile nişanlanmıştır. Kısa öykü Sally Carrol'un  Harry'i ziyarete  kuzeye seyahatini anlatır.   Güneyli bir kızın gözünden bu seyahat kuzeyin soğuk iklimi, karşılaştığı insanlar ve davranışları, aynı zamanda Amerika'nın derin izler barındıran Kuzey - Güney  çekişmesinin izlerini de taşır. Sally Carrol'un insanları cinsiyet bağımsız  kendince sınıflandırdığı " Kedigiller " ve " köpekgilleri" ile tanıştığı profesörün de  Henrik İbsen'e de atıfla  İbsencilike de vurgu ve  katkısıyla ortaya çıkan sıcak bölge (Güney ) insanı ile soğuk (Kuzey )  insanının arasındaki farkları yorumladıkları bölümler çarpıcıydı.  Burası nedense bana, karasal bölge insanı yani  soğuk iklim insanları ile  sıcak ve deniz insanlarının kendi hayatımdaki gözlemlediğim farklarını da anımsattı. Hatta her ne kadar bu yazının konusu olmasa da gerek ABD gerekse de Türkiye seçim sonuçları haritasını bile anımsattı diyebilirim ( Kıyılar farklı, iç bölgeler farklı renk gibi ).  Kısacası   Fitzgerald'ın bu 40 - 50 sayfalık kısacık ama şahane öyküsü içinde aslında  birçok şeyi de barındırıyordu.  Zaten dönemin karakteri  de buna uygundu . 

Fitzgerald'ın  ilginç bir karakter olması sebebi ile hızlıca hayatına kısa bir göz attığımda da karşıma  hayatında belki de yegane aşkı olan ve fırtınalı bir ilişki olan eşi Zelda Sayre  çıktı .  Ve eserlerinde  Zelda'dan ne kadar etkilendiğini kendisi de ifade eder. K  KYRA STROMBERG'in " Zelda Sayre ve F. Scott Fitzgerald"  isimli kitabında  konu Scott Fitzgerald’ın kendisi dışında en sevdiği modeldi   Zelda. Bunu açıkça söylemekten çekinmezdi. İlk romanıyla  dikkatleri üzerine çeken genç yazar, henüz 1921’de verdiği  bir röportajda şu sözleriyle itirafta bulunur: ‘Gerçekte romanlarımın  kadın kahramanıyla evlendim.’  (Örneğin Cennetin Bu Yanı – 1920  , Buz Kule vb. )  diye aktarılır.  Dolayısı ile Buz Kule'de ki  Sally Carrol'un ( Gerçekte  Güney'in ALABAMA eyaletinin başkenti Montgomery'li olan ) Zelda Sayre olduğunu ,  Harry Bellamy'nin ise Kuzey'li  Scott olduğunu net bir şekilde görüyoruz. 
Bu dönem Amerika'da ki büyük Amerikan Rüyası  döneminin başlangıç yıllarıdır . Büyük değişimlerin başladığı yıllar; "reklam” dünyasına atılan ilk büyük adım bu yıllarda Amerika’da, New York’ta gerçekleşir. Otomobil ve telefon, film ve uçak -bugün insanların gözünde kimseye zararı dokunmayan külüstürler- dönemin yaşamı değiştiren, baş döndürücü yenilikleridir, birinci dünya savaşı ve sonrası.  Fitzgerald  iki dünya savaşı arasındaki bu kuşağı  aynı zamanda Caz Çağı olarak da geçen bu dönem içerisinde " Yitik Kuşak " olarak da ifade etmiş.  Amerikan Rüyasında tutunmaktan başka çıkar yolu olmayan bu kuşağın hikayelerinden ve bunalımlarından faydalanarak önemli eserler ortaya çıkardığı ifade edilir .   
İşte kitabın ana hikayesinin başrolündeki  Benjamin Button'da bu kaotik ve karanlık dönemde dünyada ki büyük değişimlerin olduğu   bir dönemde yetmiş yaşında bir ihtiyar olarak dünyaya gelir .    Evet evet , bildiğiniz bir terslik vardır işin içinde ve Benjamin 70 yaşında bir ihtiyar olarak doğmuştur.  Herkes şaşkın , hatta korku içindedir.   Aile ve bütün şehir, hatta hastane bile  biran önce bu ucubeden kurtulmak isterler ve Benjamin bir öcü  gibi  dünyaya merhaba der demez …
İşte  burada  Enigma’nın "Return to Innocence"si çalmaya başladı benim zihnimde   . 
“Don't be afraid to be weak  / Aciz olmaktan korkma 
Don't be too proud to be strong   / Güçlü olmak için fazla gururlu olma 
Just look into your heart, my friend  / Sadece kalbinin içine bak, dostum 
That will be the return to yourself  / Bu kendine dönüşün olacak 
The return to innocence  / Masumiyete dönüşün ...”
Benjamin Button ‘un yolculuğunu anlatan dizeler diyebilir miyiz?   Bilemem Michael Cretu herhalde Benjamin’i aklına getirip yazamamıştır. Olsun varsın , özünde bir müzik bloğuna yazıyoruz kitapla müziğin dostluğunu baki kılmak gerek hiç şüphesiz  ... 
Hikayeye dönecek olursak,  Ucube Benjamin’in babasının ilk şaşkınlığı sonrası yine de  onu yaşama adapte etme çabaları görünür. Ama buradaki asıl tuhaflık kitapta başlarda  güçlü bir vurgu olmasada, Benjamin Button’un yaşam  döngünün ters işlemesi üzerine kuruludur , tuhaf olan da işte burası.  Onsekiz yaşına gelen Benjamin’in 50 yaşında görünümle Harvard’dan kovulması kurgusu kitapta ki  en etkileyici noktalardan biridir (Hırslanır ve onları pişman edeceğine yemin eder).  Yıllar geçtikçe  ihtiyar Benjamin önce orta yaşlılığa sonrasında da  genç ve dinamik ve sağlıklı bir beden ve bünyeye kavuşur. En çarpıcı nokta elli yaş görünümünde  büyük bir aşk ve tutukuyla evlendiği yirmi yaşındaki sevgilisi ile yıllar içinde ters oranda açılan fiziki farkların ortaya çıkardığı acı durum da kitabın en çarpıcı noktaları olarak karşımıza çıkıyor.  Ters orantılı değişen  Benjamin’in yaşam döngüsünde popülerliği bu dönemde zirve yapar, karizmatik, güçlü kuvvetli , sosyal ve toplumsal olarak aranan saygı ve ilgi gören bir karaktere dönüşüyor , ama  işte sorun bundan sonra asıl çarpıcığı ile ortaya çıkıyor,  evlenen ve baba olan Benjamin yaşlandıkça  bir çocuğa hatta bir  bebeğe kadar dönüşüyor,  doğduğu gün  yetmişli yaşlarındaki  Benjamin , hayatının sonunda  beşikte bir bebeğe ve yegane  hatırladığı ya da farkına varabildiği şey  içtiği sütün ılık mı ya da soğuk mu olduğunu farkedecek  noktaya ulaşıyor  ya da geriliyor  ve bu tuhaf ve garip hikaye de döngü bir nokta ile tamamlanıyor .  
Yazıldığı yıl ve dönemi itibarı ile, aynı zamanda yazarının karakteri ve yaşamı , tarzı ve tavrı itibarı ile de Amerikan Edebiyatının bu önemli yazarı ve ilginç kitabı ile  halen tanışmamış ve de benim gibi geç kalmış iseniz gayet hızlıca  okunan bu etkileyici kitabı tavsiye ederim. 

Geronimo Yalnızkartal

Brain Johnson yeni albüm için AC/DC'ye dönüyor


Dün yapılan bir açıklamayla Brian Johnson, AC / DC'ye geri döndüğünü ve grupla yeni bir albüm kaydettiğini onayladı. 



2016'da duyma kaybı yüzünden müzik hayatı son bulan Brain Johnson AC/DC vokalini Axl Rose’a emanet edecekti. 
Ancak geçtiğimiz yılın Ağustos ayından itibaren hem Brian Johnson hem de davulcu Phil Rudd'un AC / DC'ye dönecekleri söylentileri yayılmıştı. 

Kuzey ABD turnesini tamamlayan Terrorizer grubu elemanları havaalanında karşılaştığı Brian Johnson’a AC/DC'ye dönüp dönmeyeceğini sormuşlar. Johnson'dan "Artık bu soruyu inkar etmekten sıkıldım. Yeni albümde AC/DC'nin vokalinde olacağım." demiş. Terrorizer grubu elemanları da Pazartesi günü Facebook'tan attıkları bir mesajla bunu duyurmuşlardı. İki gün sonra da Brain Johnson, bu konuyu doğrulayan açıklamayı yaparak son noktayı koyacaktı. 

 JAM Magazine dün açıklamada bulunan Brain Johnson, yeni AC / DC albümünün Malcolm Young anısına adanacağını söyledi. 

Gruba dönmek isteyen isimlerden biri de davulcu Phil Rudd. O da 2014 yılında kiralık katil tuttuğu iddiasıyla yargılanıp tutuklanmıştı. Ardından aldığı ev hapsi nedeniyle 2015 yılında AC/ DC 'nin davuluna Chris Slade geçmişti.

30 Ocak 2019 Çarşamba

Eski Dr. Skull günlerinden DADAL GÜNÇE yazılarıyla geliyor


1988'den 1994'e kadar neredeyse yılda üç, dört kez Ankara'ya gitmek alışkanlığım olmuştu. Bu gidiş sebeplerimin çoğu da Dr. Skull konserleri olmaktaydı. Hacettepe Tıp Fakültesi'nin o meşhur M Salonu, Dr. Skull konserleriyle aklıma öyle kazınmıştı ki 30 yıl sonra Dr Skull'ın "Wory Zover" albümünün plağına iç kapak hazırlamak için bu salonu fon olarak çizmeye karar verdiğimde çok zorlanmayacaktım, zira aklıma mıh gibi kazınmıştı zaten.  
O yıllardan unutulmazlardan biri de Dadal'dı. Daha hiç Dr. Skull dinlememişim ama methini duymuşum. Bir şekilde onlarla tanıştık. O zamanlarda mektup ya da telefonla iletişim kuruyoruz. Ben onlardan grupla ilgili dökümanlar istiyorum. Grubun davulcusu Alper (Al Pere), "Dadal'da bizim konserlerin fotoları var. Ondan alıp, sana gönderirim" diyor. Diyelim stüdyo kaydı gerekiyor, gene aynı cevap, "Dadal'da vardır."...  Bir Dadal'dır gidiyor yani. 
Sadece Dr. Skull değil Ankara'dan birileriyle karşılaşsam ve konu oradaki konserler olduğunda mutlaka Dadal ismi geçiyor. Adam gözümde ya pelerinli bir çizgi roman kahramanı ya da Dadaloğlu'nun rocker versiyonu gibi canlanıyor. 
İlk kez Ankara'ya Dr. Skull konseri için gittiğimde Alper'e, "Yahu şu Dadal kimdir? Tanıştırın beni!" diyecektim, ilk olarak. Neyse en sonunda tanışmıştım da rahatlamıştım. 
O günlerin unutulmaz insanı DadalDr. Skull müzik hayatını noktaladıktan sonra neredeyse 20 yıldır görmeyecektim. Neyse ki hayatımıza facebook falan girdi de bir bağlantı kurduk. 2017 yılının sonunda Ankara'da bir sergi açtığımda 25 yıl sonra ilk defa yüz yüze gelecektik. Ondan sonra da kopmadık hani.
24 Ocak'ta yapılan "Dr Skull Plakları Lansman Gecesi"nde ise Dadal  İstanbul'a geldi. Konser öncesi laflarken bir ara Blues Perişan'a yazmasını önerecektim.  
Dr Skull bunca yıl aradan sonra bizi öyle şarj etti ki, ertesi gün Dadal'dan 3 bölümlük bir Dr Skull yazısının ilki gelmişti bile. O kadar güzel bir yazı ki yayınlanmak için can atıyorum ama bunlara o dönemden görseller de olsaydı diyorum ve o yüzden biraz bekletebilirim. Ama bundan böyle Blues Perişan'da Dadal Günçe de yazılarıyla bizlerle birlikte olacak.

Aptulika 
29 Ocak 2019

29 Ocak 2019 Salı

Apple binasının çatısında veda konseri





Rock tarihinde bugün iki güzel olay var.  

Bundan tam 50 yıl öncesine, tam da bugüne,  30 Ocak  1969' a gidelim birlikte. Bu tarih, popüler müzik tarihinin en büyük topluluğunun  son konserini verdiği tarihtir. Konser yeri ise belki de konser verilebilecek en ilginç yer.

Sakin bir Londra  günü ve çalışma saatleri içerisinde Apple binasının çatı katına çıkan grup üyeleri,  herkesin şaşkın bakışları arasında müzik yapmaya başlar. Konserin açılış şarkısı "Get back “ tir. 

Sırasıyla , Don’t Let me Down , I’ve Got a Feeling, One After 909, Dig a Pony ile devam eder konser; ve sonunda yine Get Back ile biter. Nasıl mı ?  Konser başladıktan  yaklaşık 42 dakika sonra olayı öğrenen  polis çatıyı basar ve konsere son verir. 

Konserde gruba klavyede Billy Preston eşlik etmektedir.

Bu efsane müzik grubu The Beatles'tır. Konser ise,  aynı zamanda The Beatles'ın son konseridir.  Grup üyeleri bu tarihten sonra solo kariyerlerine devam ederek, müzik hayatlarını sürdüreceklerdir.



Diğeri  Bob Dylan, Woody Guthrie’nin otobiyografisi “Bound For Glory”i okumuş ve hayran kalmıştı. Yıllar sonra bu kitabın hayatını değiştirdiğini kabul edecekti. Woody Guthrie ona beyazların da bir zerafetle blues söyleyebileceğini ve insanların tavırlarını etkileyebileceğini göstermişti.
İşte, Bob Dylan 1961 yılında, yani bundan tam 57 yıl önce  yine soğuk bir Ocak ayında idol olarak kabul ettiği Woody Guthrie'yi hastanede ziyaret etmiş, onunla tanışmış  ve ona bir kaç şarkı da söylemişti. Ziyaretin sonunda Guthrie, Dylan'a bir kağıt uzatmıştı.  Kağıtta, 'henüz ölmedim' yazıyordu.
Bu dönemde Dylan, gerçek ilk şarkısını üretti: Song to Woody

Bob Dylan, Woody Guthrie’nin otobiyografisi “Bound For Glory”i okumuş ve hayran kalmıştı. Yıllar sonra bu kitabın hayatını değiştirdiğini kabul edecekti. Woody Guthrie ona beyazların da bir zerafetle blues söyleyebileceğini ve insanların tavırlarını etkileyebileceğini göstermişti. İşte, Bob Dylan 1961 yılında, yani bundan tam 57 yıl önce yine soğuk bir Ocak ayında idol olarak kabul ettiği Woody Guthrie'yi hastanede ziyaret etmiş, onunla tanışmış ve ona bir kaç şarkı da söylemişti. Ziyaretin sonunda Guthrie, Dylan'a bir kağıt uzatmıştı. Kağıtta, 'henüz ölmedim' yazıyordu. Bu dönemde Dylan, gerçek ilk şarkısını üretti: Song to Woody

Bülent Seyitdanlıoğlu

28 Ocak 2019 Pazartesi

FB - CSKA basket maçı sonrası Byfuss, metroya yürürken dinledi


 Jeff Goldblum & the Mildred Snitzer Orchestra, The Capitol Studios Sessions .


Fener’in basket maçından çıkmış ne yapacağımı düşünüyordum, daha birkaç dakika önce 15 sayı geriden gelip CSKA ‘yı yendik , (eskiden bir tek babam ÇESKA  derdi şimdi herkes ÇEŞKA diyor.) Alec Peters sondan biraz önceki hücumlardan birinde topu elinden kaçırınca içimden maçı kazandık dedim. (içimde kalmasın şuraya da  yazayım dedim)

Genelde olduğu gibi yürümeye karar verdim , Yeni Sahra Metro istasyonu 2,4 KM , hafif rampa .

Spor müsabakalarına  giriş sıkı güvenlik altında olduğu için yanıma cihazımı almamıştım, telefonumda Jeff Goldblum & the Mildred Snitzer Orchestra, The Capitol Studios albümü varmış.

Cüneyt Sermet hayatta olsaydı bu albüme neler derdi acaba? Ornette Coleman ve John Coltrane ‘e neler dediğini merak ederseniz “Cazın İçinden “ kitabını okumanızı öneririm.
"Cazın içinden" - Cüneyt Sermet
( Pan Yayınları)
Mildred Snitzer kimdir? hakkında tatmin edici bir  bilgi bulamadım  anladığım Portland sanat çevresinden  ve Jeff Goldblum’a ilham vermiş. 

1- “Cantaloupe Island 
Herbie Hancock bestesiymiş, güzelce gidiyor, aklıma  müzik yapan Hollywood yıldızları geliyor benim favorim Juliete Lewis And Licks  

2009 ‘da yakından görmüştüm eve gidince fotoyu’ da bulsam iyi olur.
Juliette Lewis fotosu...ben çektim.
2- "Don't Mess with Mister T"  
 Marvin Gaye bestesi .   Gruba Alman trompetçi  Till Brönner eşlik etmiş, Til Brönner Alman Chet Baker’ı ,  okey’e dördüncü gibi adamdır,( Adam hem  Type O Negative hem de Dave Bruceck  ile çalışmış )  güzel bir balad , dinlerken aklınıza bir sürü şey geliyor, mesela burda adı geçen Mister T A Takımındaki mi ? herhalde değildir.

3-“ My Baby Just Cares for Me “ 
1930’lardan kalma bir parça Nina Simone’dan biliyorum, gruba  şarkıcı  Haley Reinhart eşlik etmiş, Till Brönner eşliğe  devam ediyor.

4-“ Straighten Up and Fly Right” 
Nat King Cole şarkısı ( Kadife Ses) bu sefer İmelda  May  misafir, Till Brönner gedikli misafir.

5- "Me and My Shadow"  
Jeff Goldblum,  Sarah Silverman’ı uzun uzun takdim ediyor, komedyen ve actrees  en son burda seyrettim 

bir ara vatikan satılsın, parasıyla fakirler doyurulsun demişti.

6- "Nostalgia in Times Square"
bir önceki parça da biraz sıkılınca aklıma geldi, ya telefonumda “Steven Seagal  Songs from the Crystal Cave” , ya da “Bruce Willis Return of the Bruno” albümleri olsaydı ne yapardım?  Taksiler dolu geçiyor.

7- “It Never Entered My Mind” 
Yürüdüğüm caddenin adı Halk Caddesi etrafta bir kayda değer bir şey yok , ışıklı yer AVM , güzel kokan yer Memoş Tantuni, Bu parça 40’lardan kalma Frank Sinatra’dan 1949  Chris Botti’ye kadar 2007  herkes yorumlamış, tempomu bozdu.

8-” Gee, Baby, Ain't I Good to You “ 
Haley Reinhart geri döndü, Till artık ona Till diyorum yine burda. Düşük tempolu bir ballad, metroya ulaştım. 

9- "I Wish I Knew (How It Would Feel to Be Free)"  
Yine Nina Simone şarkısı , Afro Amerika’lıların 60’lardaki  Civil Right Movement  dönemindeki marşlarından biri. 

10- “ Bitter Earth Life” 
Aretha Franklin yorumunu tercih ederdim.  Kaliniç ,Datome İnstagram da fotograf paylaşıp duruyorlar , Obradoviç’ in rengi yerine gelmiş ben daha eve varamadım.

11- “Come On-a My House”    
Imelda May  ve Till beraberler, Bu parçanın hususiyeti sözlerini William Saroyan’ın yazmış olması.

12- “Caravan “ 
Duke Ellington , bunu herkes bilir , sıkıcı bir versiyon.

13- “Good Nigths” 
Albüm biterken grubu tanıtmış  teşekkür ederiz. Kendisi de favori filmlerimden David Cronenberg ‘in Fly filminde  oynamıştı. Bravo Jeff


albüm hakkında kısa film


"En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketine katılanlardan 4 kişiye Orijinal çizim


Blues Perişan blog'da yaptığımız "En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketi devam ediyor. Ankete katılan bütün herkesin arasında yapacağımız kura ile seçeceğimiz 4 kişi aşağıdaki örneklerdeki gibi  (Led Zeppelin elemanlarının) 4 orijinal çizimden birini kazanacak. Blues Perişan blog'da yaptığımız "En sevdiğiniz Led Zeppelin şarkısı" anketi devam ediyor. 
Anketimiz Perşembe gecesi saat 00.00'a kadar sürecektir. 

İkinci tur için oylanacak parçalar ise alfabetik sıraya göre şöyle sıralanıyor:


 Archiles Last Stand

Black Dog

Immigrant Song

Kashmir

No Quarter

Since I've Been Loving You

Stairway To Heaven

Whole Lotta Love


Yukardaki 8 parçadan birini yazının altındaki yorum bölümüne yazın ve en sevilen Led Zeppelin şarkısını seçelim. 

Sonuçlar belli olduktan sonra hem bu anketin sonuçlarını hem de dünya üzerinde en sevilen Led Zeppelin şarkılarının listesini yayınlayalım. Bunlara ek olarak da Led Zeppelin'in başlangıçtan bu güne kadar en çok satış yapan ve gruba en çok telif getiren parçalarının listesini de sırasıyla yazalım. 

27 Ocak 2019 Pazar

Prof. Dr. Skull


Perşembe gününden bu yana sanki bulutların üzerinde gibiyim. Bu abartısız, kelimenin tam anlamıyla böyle. Üç gün boyunca o kadar çok mesaj, fotoğraf, paylaşım, yorum takip ettim ki anlatamam. Hala bir bayram çocuğu gibi üç plağı yanımdan ayıramıyor, ara sıra açıp bakmadan edemiyorum. Dr. Skull'ın 25 yıl aradan sonra çıkan üç plağı ve o muhteşem lansman gecesinin mutluluğu halen sürüyor. Durumun özeti bu ama yazıp, çizmeyi de bu rehavetle aksatabilirim endişesiyle kendimi toparlayıp bu yazıyı yazmaya karar verdim. "Haftaya Başlarken" yazısı çok kısa da olabilir ya da çok uzun... inanın ben de bilmiyorum. Sadece klavyenin başına oturarak yazmaya başladım. 
Geçtiğimiz haftayı Dr. Skull'a özel yapmıştık. Bu hafta (hatta önümüzdeki haftalar da) bu muhteşem buluşmanın artçıları gelecektir. 24 Ocak 2019, Perşembe gecesi yapılan konser geçen yılların kıvanç verici bir özeti gibiydi. 
Her güzel olay insana yeni umutlar verir... biz de bunu değerlendirelim ve yeni ufuklara yelken açalım. 

Bu hafta Byfuss'un özlenen yazısı geliyor. "En Sevdiğiniz Led Zeppelin Anketi"miz de bu hafta sonunda şekillenecek ama katılımcılardan üç kişiye bir sürprizimiz olacak. İlerleyen günlerde onu açıklayacağız. 

Aptulika

24 Ocak 2019 Notları:
* Yazının başlığında "Prof. Dr. Skull" dedim. Biz onları 30 yıl önce tanıdığımızda Hacettepe Tıp Fakültesi'nde okuyorlardı. Sonrasında doktor oldular. Geçtiğimiz hafta onlarla çeyrek asır sonra tekrar buluştuğumuzda ise klasik kadronun dört elemanı sadece doktor değil profesör de olmuşlardı. O buluşmanın sonrasında ise Rock'n Roll Üniversitesi onları Ordinaryus Profesör ilan edecekti. 

* Dr. Skull'ın o çeyrek asır öncesindeki kasetleri bugüne plak ve CD olarak taşındı. Bu mucizeyi gerçekleştiren Haluk Ataklı'ya ve Hammer Müzik'e teşekkürler.

* Çağlan Tekil... 30 yıl öncesinde Laneth dergisini çıkartan adam. Bunca geçen yıl içinde tanıdığım en büyük organizasyonlara imza atan adam. Dr. Skull buluşmamızda onun organizatörlüğündeki profesyonelliğinin payı büyüktü. 

* Ankaralı dostlar o perşembe günü işlerini güçlerini bırakıp, İstanbul'a geldiler. Bir çok arkadaşımın Ankara'dan yola çıkıp, konsere bir saat kala İstanbul'a gelip, konser bitiminde tekrar Ankara'ya dönüp işlerine gittiğini biliyorum. Bunu yapabilmek bile zordu çünkü gene bir günlük de olsa işten izin almaları geriyordu... o da ertesi günü yoldan gelip, uykusuz işe başlama pahasına. Bunu yapamayanlar da vardı ve bir çoğu bu duruma sitem etti. Keşke bu buluşma Cumartesi günü olsaydı diyenler çoktu. Bazı arkadaşlar da Ankara ile özdeşleşmiş Dr. Skull'ın bu buluşmasının Ankara'da olmasını istiyorlardı  hatta o efsanevi konserlerin olduğu Hacettepe Üniversitesi M Salonu'nda. Açıkcası benim de arzuladığım bu ama şartlar nedir onu bilemiyorum. Sözün özü güzel bir buluşma yaşadık, bakalım devamında neler olur. 




25 Ocak 2019 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 88


Sevim Burak
"Yanık Saraylar"
Yapı Kredi Yayınları
(1965 Türkiye Basımevi - YKY 2018 )

 1960'lı yıllar sanat adına bolluğun arttığı bir "Rönesans" gibiymiş. 1970'lere kadar süren bu süreç 12 Mart faşist cuntasıyla tırpanlasa da 1980'lere kadar dayanabilecek, 12 Eylül darbesiyle de yerle yeksan edilecek ve karşı devrim süreciyle bugünlere gelip çölleşecektik. 
Neredeyse ilk okul önceme rastlayan bu yıllarda üretilen sinema, edebiyat, resim eserlerine baktığım zaman şaşırmaya devam ediyorum. 
Sevim Burak'ın "Yanık Sarayları"nı okumaya başladığımda da aklıma yukardaki düşünceler geldi hemen. Bu kitap 1965 yılında yayınlanmış ve yazarın ilk kitabı. Çıktığı yıllarda nasıl bir etki yapmıştır acaba diye insan düşünüyor. Türk edebiyatında modern bir yönelişi sağlayan bu kitabın çıkışından bu yana tamı tamına 54 yıl geçmiş ama bugün yazılmış olsaydı da büyük bir devrim sayılırdı. (Belki de 50 yıl sonrada)
Sevim Burak'ın altı öyküsünden oluşan "Yanık Saraylar" ilk olarak " Sedef Kakmalı Ev" ile başlıyor ki daha ne olduğunu anlamadan gerçeküstücü bir atmosfere giriyorsunuz. Bir eski İstanbul konağının içinde bir el sizi alıp oradan oraya sürüklüyor. Bir öykünün içinde şiirden, plastik sanatlara dek bir yolculuk yaparken gözünüzde kimi zaman bir sinema karesi şekilleniyor. Daha ne olduğunu anlamadan Hitchcock'vari bir pencerenin önünde oturuyorsunuz. 
"HER ŞEYİNİZ VAR
OTOMOBİLİNİZ
YATINIZ
7 CÜCELİ EVİNİZ
BONOLARINIZ
ÇOCUKLARINIZ
BENSE, ÖLÜMDEN KORKMAYACAK KADAR YALNIZIM."
diye hafızamıza kazınan "Yanık Saraylar"la Sevim Burak'ın alışıldıktan farklı öykü atmosferi devam ediyor. Yolculuk "Büyük Kuş"la devam ederken, "Ah Ya Rab Yehova" ile roman tadında bir öyküye başlıyorsunuz. İstenmeyen bir doğumun çevresinden Bilal Bey'in not defterine giriyorsunuz. Hem de ne girmek, 1930'ların İstanbul'unda Kuzguncuk'tan vapurla Avrupa yakasına geçmeler derken o günün İstanbul'unda geziniyorsunuz. Bu gezinti ayağa batan bir dikiş iğnesinin vücutta gezinmesiyle de ayrı bir öyküye dönüşüyor. Kitapta ilk baskısında "İki Şarkı" ismiyle yayınlanan "Ölüm Saati" öyküsüyle son buluyor. "Son buluyor" dedim demesine de Sevim Burak ismi benim için devam edecek ama bir başka kitabına hemen başlamayacağım, biraz aradan sonra diğer kitaplarını okumam gerekir çünkü ilk kitabın etkisi hala sürüyor. 
"Yanık Saraylar"daki öykü sırası da yazılış tarihlerine göre sıralanmış. Her ökünün yazıldığı semtler de farklı farklı. 
"Sedef Kakmalı Ev" - 1962 tarihinde, Kuzguncuk'ta yazılmış.
"Pencere" - 1962, Galatasaray
"Yanık Saraylar" - 1963, Anadoluhisarı.
"Büyük Kuş" - 1963, Anadoluhisarı.
"Ah Ya Rab Yehova" - 1964, Kuzguncuk.
"Ölüm Saati" - 1964, Taksim.
Kitapta her öyküde Sarkis'in çektiği ve uçlarını yaktığı bir fotoğrafta yer alıyor. 
1983 yılında 52 yaşındayken ileri derecede seyreden bir kalp rahatsızlığı sebebiyle kaybettiğimiz Sevim Burak, kitaplarıyla buluşmanızı tavsiye ederim. "Yanık Sarayları" okumaya başladığınızda "Nedir bu yav" diyerek bırakabilirsiniz de ama sonuna kadar giderseniz nefis bir dil ve ilginç bir yolculukla karşılaşırsınız. 

Aptulika 

23 Ocak 2019 Çarşamba

Dr. Skull'dan konser öncesi canlı yayın - 3


24 Ocak 2019, perşembe günü "Dr. Skull Albümleri Lansman Gecesi"nde 25 yıl aradan sonra Dr. Skull ile tekrar buluşucağız. Konser öncesi grubun yeni fotoğraflarını sizlerle paylaşacağım. 
İlk fotoğraf 2017 yılının sonunda Ankara'da gerçekleşen "Sait Faik'ten Kafka'ya" isimli sergimin açılışından. O gün karşımda bir eksikle (Musti hariç) tam tekmil Dr. Skull elemanlarını görünce sevinçten havaya uçmuştum.  O gün bu kareyi fotoğrafa aktaramasaydım kahrolurdum.



Son günlerde bize Ankara'dan arşivlik görselleri gönderen Tolga Güngör'den Baştepe ve Ersöz'le çekilmiş yeni bir fotoğrafı.




24 Ocak 2019 günü için grup stüdyoya girip provalara başladı.




Son hazırlıklar.





Dr. Skull plakları hazır, yarın günyüzüne çıkmayı bekliyorlar.





Sadece plak değil CD'leri ve kutu setleri de hazır.







Ve tişörtler... Wory Zover tişörtünün arka bölümünde çizimimin olması da benim için ayrı bir gurur.






Bu da Dr Skull'ın bir diğer tişörtü.






Plaklar, CD'ler, tişörtler, kutu set ve özel fotolar hepsi hazır.
Peki siz hazır mısınız?



25 yıl öncesinden Dr Skull canlı yayın 2


25 yıl dedik ama neredeyse 30 yıl öncesine gidiyoruz. Ankara'dan Tolga Güngör bu arşivi yıllarca saklamış ve sağolsun bizlerin de buradan paylaşmamızı sağladı.


28 Ocak 1989 yılında yapılan Dr. Skull konseri için böyle bir küçük afiş yapmışım. Tolga bunu 2017'de Ankara'daki sergime getirdiğinde de güzel bir anı canlanmıştı. Oysa Tolga'da daha neler varmış neler. 






28 Ocak 1989 konserinin el ilanı. O zamanların ciddiyetini görüyor musunuz. Konser için 4 sayfalık bir program hazırlanıyormuş. 




28 Ocak 1989 konserinin el ilanının iç sayfasında tanıtım ve konserde çalacak parçalar ve teşekkürler var.  






28 Ocak 1989 konserinin playlisti kırmızı kalemle yazılı olan Alper'in mahlası "Al Pere" imzası.





10 - 15 Nisan 1989'da yapılan Rock festivali. 5  gün süren bu etkinliklerde 8 grup konser verdi ( aslında 9 grup yazıyor ama Felix konseri iptal edilmiş) Grupların hepsi Ankara'lı ama sadece Mirage grubu İstanbul'dan konuk olmuş. Mirage grubunun vokalisti Teoman Yakupoğlu yani şimdiki Teoman.





10 - 15 Nisan 1989'da yapılan Rock Günleri'ne katılan gruplar ve programı. 






31 Mart 1990 konserinde ses ve ışık düzenine ayrı bir önem verilirken bir görsel şov da yapılmıştı. Benim çizimlerim ve Fatih Çakmakçı'nın fotoğrafları grup çalarken duvara yansıtılmıştı. Sahnede benim çizim ilk göründüğünde çıkan uğultuyu hala unutamam. Çok onurlanmıştım doğrusu. 







16 Kasım 1990 günü çıkan Güneş Gençlik dergisi'ne Dr. Skull kapaktan girmiş. Grubun davulcusu Alper kapağa döneme uygun uzun saçlarıyla çok afilli oturmuş doğrusu. 





Benim çizimlerin de eşlik ettiği bir Güven Erkin Erkal yazısı ama açıkçası dergiyi hatırlayamadım. 







31 Mart 1991 konseri afişi. Bu arada dikkat ettiyseniz o dönem konserler matine ve suare hesabı yapılıyormuş. Bence gayette doğrusu odur. 14.30 ya da 16.30'da konseri izlerdin sonra da içmeye giderdin. Şimdi kafa cacığa düşüyor konsere gidiyorsun. Saat 21.00'de başlasa seviniyoruz, bazen saat 00.00'da grup sahneye çıkıyor. 








Dönemin medyasında Dr.Skull ile ilgili yazılar. 




"Hershey Yolunda" albümünden sonraki bir konserin playlisti


25 yıl öncesinden Dr Skull canlı yayın 1


Dr. Skull ile ilgili eski çizimlerle şöyle geçmişe bir yolculuk yapalım dedim. 


İlk olarak bundan tam tamına 28 yıl öncesine gidiyoruz. 1 Ağustos 1991 tarihinde çıkan HIBIR dergisinde Grup Perişan'a Dr. Skull konuk olmuş.


Ve bir yıl sonrası yeni çıkan “Rools 4 Fools” kasetini bu şekilde duyurmuşum. 2 Nisan 1992 tarihli HIBIR dergisi ve Grup Perişan köşesi:


O sayıda Dr. Skull'ın maskotu Vehbi'yi böyle renklendirerek çizmiştim. Grup elemanlarının üzerindeki oynamalar bizzat grubun bateristi Alper'in fikriydi 


  Dr. Skull'ın Hacettepe Üniversitesi "M" Salonu'nda yapılan 31 Mart 1990 tarihli konserinde  duvara slayt olarak yansıtılan çizimlerimden biri. 


Çizim: Aptulika

Ayşen Gruda


Çocukluğumuzda onu ilk olarak "Domates Güzeli" diye tanıdık. Nahide Şerbet tiplemesiyle  siyah beyaz ve tek kanallı ( ama çok sesli) televizyonlarımızda Ayşen Gruda'yı izlemeye doyamazdık. Sonrası sinema filmleriyle devam etti tutkumuz. Öyle güzeldi ki, bütün Türkiye bir aile gibiydik sanki. 


Şimdi Ayşen Gruda'nın artık aramızda olmadığı haberini aldım. Bir yandan göz yaşı döküyor bir yandan da katıla katıla gülüyorum, çünkü o güzel filmlerdeki kareler aklıma bir bir geliyor. 
Ayşen Gruda'yı  televizyondan sonra da sinemadan tanımıştık ama o benim doğduğum yıllarda tiyatrodan başlamıştı. Üniversite yıllarında da onu tiyatrocu olarak izleme bahtiyarlığına erişecektim. 



Biz onu hep gülerek hatırladık ama son yıllarında bize daha yeni şeyler öğretecekti. Ayşen Gruda sanatçının dimdik ve vakur duruşunu simgelerken, Çağdaş Türkiye'nin yılmaz savaşçısıydı. 

Aptulika

22 Ocak 2019 Salı

Dr Skull hasreti bitiyor... 1 Gün kaldı.

Dr Skull 25 yıl aradan sonra Perşembe gecesindeki buluşmaya hazırlanıyor. 20 Ocak 2019

24 Ocak Perşembe akşamı IF Beşiktaş’ta gerçekleşecek olan "Dr. Skull Albümleri Lansman Gecesi"nde etkinlik boyu bu konsere özel adının başına “Dr.” ünvanı ekleyen Razor sahnede olacak. Razor, yıllardır Taksim Dorock’ta çalan ve daha önce iki kez Laneth Bir Gece etkinliklerinde sahne alan bir grup. Aynı zamanda Dr.Skull’dan onaylı tek Dr.Skull cover grubu. Grup sahnede sadece Dr.Skull şarkıları çalacak 

Bu bilgiyi sunduktan sonra herkesin merak ettiği soruya geliyoruz şimdi de...

- Peki Dr Skull çalmayacak mı?

Yukardaki fotoğraf bu soruya yanıt veriyor olsa gerek. 25 yıl aradan sonra bir araya gelen grup, şu sıralar harıl harıl stüdyoda provalar yapıyor. Aldığım bilgilere göre de onca yıl sonra bile Dr. Skull sanki hiç ara vermemiş gibi çalıyormuş. Hafta sonu çekilen bu fotoğraftan sonra bugün grubun elemanlarının ortasında poz veren Tolga Güngör'ü aradığımda bana aşağıdaki fotoğrafı göndererek, 

- Abi şu anda provadan yeni çıkıldı.

diyecekti. 



Yani o gece Dr. Razor grubun parçalarını cover olarak çalacak ama Dr. Skull da tam kadro olarak üç parçasını seslendirecekmiş. 
Stüdyoda Dr. Skull'ın provalarını izleyen Forgotten grubunun gitaristi Tolga Otabatmaz'ın bir amektodunu da sizlerle paylaşayım:
"Bir de değinmek istediğim farklı bir nokta daha var. Grup kesinlikle ne kadar büyük olduğunun farkında değil. 'İnsanlar 25 senedir sizleri bekliyor, bu konseri bekliyor' dediğimde 'Hadi ya gerçekten mi?' cevabını aldım. Nasıl bir efsane olduklarını bilmiyorlar ve bizim onlara ne kadar büyük bir efsane olduklarını 24 Ocak günü göstermemiz lazım çünkü bunu hakediyorlar. Böyle gruplar bir ülkeye çok az gelir onları yüceltip, onore etmemiz, değerlerini bilmemiz lazım.
Hepinizi 24 Ocak günü bu tarihi olaya tanıklık etmeye çağırıyorum, DR.SKULL belki bir daha çalmayacak, belki bir daha hiç bir zaman canlı seyredemeyeceğiz, belki de 25 sene sonra tekrar çalarlar, bilemem, ama bildiğim bir şey var o da benim bir 25 sene daha beklemeye niyetim de, sabrım da yok açıkçası."

Evet heyecanlı bekleyişimiz 25 yıl + 1 gün sonra bitiyor.

24 OCAK 2019 PERŞEMBE


IF PERFORMANCE HALL BEŞİKTAŞ

KAPI AÇILIŞ: 20.00

KONSER: 22.00

Konser sonrası Dr.Skull üyelerinin , CD ve plaklarını imzalayacaklarını da buradan hatırlatalım.