Sayfalar

30 Kasım 2018 Cuma

Piyano ve Bir Mikrofon ( Çizgi Roman )


Maksat çizgi roman olsun dedim ve paylaştım. 
 Bu bir başlangıç olsun. Devamı gelir elbet. 







29 Kasım 2018 Perşembe

Arkeolojik kazıdan çıkan plaklar


Rock tarihinin tozlu raflarından çıkan 2 mucize albüm bu pazar gecesi saat 22.00'de Radyo ODTÜ'de yayınlanan Kulak Misafiri programı'nda. 


 Efsanevi müzisyenler öldükten sonra plak şirketleri hemen atılarak, "Daha önce yayınlanmamış kayıtlarıyla" diyerek yeni albümler çıkartırlar. Bunu sanatçının ölümünün üzerinden yıllar  hatta çeyrek asır geçse de yaparlar, hani yıllanırsa daha da kârlı ve  lezzetli olur... aynı şarap gibi. Jimi Hendrix hayattayken 4 albüm çıkartabilmiştir ama öldükten sonra diskografi bir anda düzinelerce artmıştır. Son on yılda Hendrix'in ölümünden 40 yıl sonraları ise hiç yayınlanmamış kayıtları çıkmıştı, hem de içinde ilk defa duyulan parçaları da olan. Miles Davis, Jimi Hendrix'in daha yayınlanmamış kayıtlarının olduğu devasa depolar bile vardır sanırım. 

O "Daha önceden yayınlanmamış" ibarelerine de bayılırım hani. Eh o zaman niye yayınlamadınız be kardeşim demek gelir içimden. Bunca laf ettim ama ben de bu albümleri almak için koşarım. İçinden çok keyifli şeyler çıkar ve daha önce bu adamlar yaşarken niye yayınlanmamış diye de üzülürüm. 

Herşeye rağmen bu tip albümlerde bazı zamanlar da içine ticaret bulaşmamış olanlar da vardır. O sanatçının arşivinde unutulmuş ve ölümlerinden sonra çıkmıştır. İşte o zaman bu arkeolojik bir kazıdan çıkan tarih gibidir. İşte bu yazıda bahsedeceğim iki albüm tam da bu tip olanlardan. Her iki albümden de haberdar olmam, aziz dostum ve blog yazarlarımızdan da olan Bülent Seyitdanlıoğlu sayesinde oldu. Her hafta pazar geceleri Radyo ODTÜ'de "Kulak Misafiri" programını yapan Bülent, bu haftayı iki albüme ayıracağını söylemişti. Ben de bu sayede bu çalışmalarla tanışabildim. Tabi asıl tanışma bu pazar "Kulak Misafiri"ni dinlediğimizde olacak, zira Bülent o harikulade anlatımıyla bu iki albümün öyküsünü ve detaylarını sunacak.  


İlk albümümüz bundan 2 yıl önce kaybettiğimiz Prince'e ait. Onun  ölümünden sonra mirasçıları tarafından evinin kasasında saklanan bir kaset bulunur.  21 Eylül 2018'de de bu kayıtlar "Piano and a Microphone" adıyla albüm olarak yayınlanmıştır.  


Öteki arşivlik albümümüz de arkeolojik bir kazı çalışması sonucu çıksa da yaşayan bir sanatçımızın 55 yıl önceki bir konserinin kaydı. Bob Dylan'ın 1963 yılının Mayıs ayında verdiği Brandeis Üniversitesi konserinin kaydı. Bu kaydın ortaya çıkışının da ilginç bir macerası var. Onu da programda dinleyeceksiniz.


Her iki albümü de bu pazar (2 Aralık 2018) gecesi saat 22.00'de yayınlanacak olan "Kulak Misafiri" programında dinleyebilirsiniz.  Tabi programda Bülent Seyitdanlıoğlu'nun sunumlarıyla da bu iki albümün macerasını da öğrenebilirsiniz. 

Aptulika



27 Kasım 2018 Salı

JAPON GÜLÜ




Meral Akman bu hafta sizleri uzun bir yolculuğa çıkartıyor. 
50 yıl öncesinin Japonya'sına gidiyoruz... 

"Geleneklerine bağlı Japon kültürüne yeni bir soluk getirmek, rock’n roll ruhunu ülkesinde yaşatmak isteyen bir grup genç insanın, 1967’den bugüne uzanan öyküsünde"  bir yolculuğa hazır mısınız?

Ve 
karşılarınızda:

Flower Travellin Band








İkinci Dünya Savaşından sonraki yıllarda, yaşananların acısını, kültürlerine, gelenek ve göreneklerine sarılarak aşmaya çalışan Japonların çocukları, 60’larda başka yollardan gitmeye karar verdiler. Bir kısmı, dünyayı gezerek, kendileri gibi aileden birini savaşa kurban vermiş yaşıtlarıyla tanıştılar, birlikte, edebiyat, resim ve müziği yeniden keşfettiler. Böylece, yeni fikirler ve yeni dostluklarla ülkelerine dönüp Japon karşı kültür hareketini başlattılar.


Bu gençlerden biri olan Yuya Uchida, The Beatles’ın Japonya turnesi sırasında tanışıp yakın arkadaş olduğu John Lennon’u ziyaret etmek için gittiği Londra’da Jimi Hendrix ve Cream dinler ve  ülkesine dönerken, aynı müziği Japonya’da icra etmeye ve sevdirmeye karar verir. İlk önce Flowers ismiyle, biri erkek, biri kadın iki vokalistli bir grup  kurar. 1968 yılında içinde Jimi Hendrix, Cream, Jefferson Airplane, Big Brother and the Holding Company  yorumları ile gruba ait bir parçanın yer aldığı “Challenge!” albümü çıkar. Uchida’nın, perküsyoncu ve yapımcı olarak yer aldığı albümün kapağında, bütün grubun çıplak olduğu bir fotoğrafının olması henüz “Çiçek Gücü” ile tanışmamış olan Japonya’da büyük olay yaratır, ancak bu Uchida’nın yarattığı son olay olmayacaktır.

Yuya Uchida

Albümün piyasaya çıkmasından hemen sonra, solist “Remi Aso” ve gitarist “Katsuhiko Kobayashi” Amerika’ya yerleşir. Bunun üzerine Uchida, grubu dağıtır ve davulcu George Wada ile birlikte yeni bir grup kurar. Gruba, “Mystic Mornin’”den gitarist Hideki Ishima ve solist Joe Yamanaka (Akira Yamanaka)’yı ve bas gitarist Jun Kobayashi’yi ekleyerek, “Flower Travellin’ Band”i kurar. Grubun amacı, “dünya dinleyicilerinin” dinleyeceği albümler yapmak ve Yuya Uchida’nın deyişiyle, “Japonya’nın Beatles’ı” olmaktır.

Caz trompetçisi Terumasa Hino’nun da destek verdiği single Crash ve hemen arkasından, 1970 yılında çıkarttıkları mini albüm “Anywhere” ile hedefe doğru ilk adımları atarlar. Anywhere albümü, progresif rock ile heavy metal arasında, mucizelerle dolu bir albüm olarak tanınır. Kapakta grup üyeleri motosiklet üzerinde görüntülenir ve tahmin edin grup üyelerinin üzerinde ne vardır? 
Evet, “hiç bir şey”!



Bu albüm de, aslı kadar iyi Muddy Waters, Black Sabbath, King Crimson yorumları ve iki adet orijinal parçadan oluşur.

1970 yılında, Joe Yamanaka ve Hideki Ishima, yeni albümünde, Japon klavye üstadı “Kuni Kawachi”’ye eşlik ederler.  Yuya Uchida’nın yapımcılığını üstlendiği “Kirikyogen” albümü “Kuni Kawachi and the Flower Travelling Band” ismiyle piyasaya çıkar.

Aynı yıl, Kanadalı rock’n roll grubu Lighthouse, Japonya turnesinde tanıştığı, Flower Travellin’ Band’i turne için Kanada’ya davet eder. Grup uluslararası piyasaya kendi eserleri ile çıkmaya karar verip kolları sıvar ve grubun ortak bestesi, beş bölümden oluşan bir parça yapar. 1971 yılında bu parça, “Satori’ ismiyle albüm olarak Japonya’da piyasaya çıkar. Albüm, amacına ulaşır,  “Dr. John”, “Emerson, Lake and Palmer” gibi sanatçılarla çıktıkları turnelerde, grup Kanadalı dinleyicilerin ve plak şirketlerinin dikkatini çekmeyi başarır.



Adını, Zen Budizm’de “ani aydınlanma” olarak tarif edilebilecek bir aşamadan alan “Satori” albümü, bir gün kayıt, bir gün de mixing için kullanılarak iki günde hazırlanır. Albümün büyük bir kısmı doğaçlama olarak gelişir. Albümdeki parçalar çok az söz içermektedir.  Joe Yamanaka bu süreci şöyle anlatmış,
 “Sözlerin yönünü enstrümanlar kadar hızlı değiştiremezsiniz, bu nedenle, bir adım geriye çekilip işi diğerlerine bırakmak en iyisi oldu”

Satori’nin başarısından sonra Lighthouse’un klavyecisi  Paul Hoffert gruba yeni albümlerinin yapımcısı olmayı önerir, bunun üzerine Kanada’da bir stüdyoda, İngilizce sözlerle, ikinci stüdyo albümleri “Made in Japan” kaydedilir. Davulcu George Wada’nın hastalığı nedeniyle, Kanadalı davulcu Paul Devon’ın gruba eşlik etiği albüm 1972 yılında piyasaya çıkar. Eleştirmenler tarafından, Satori’den sonra “oldukça anlaşılır” bulunur. Albümün ilk parçası "Introduction" (advertisement for a concert)”, grubun Emerson, Lake and Palmer, Bob Seger ve “Teegarden & Van Winkle” gibi gruplarının da yer aldığı bir konserin tanıtım müziği olarak kullanılır.


Joe Yamanaka

1972 yılında, grup Japonya’ya geri döner. Roling Stones’la birlikte çıkacakları Japonya turnesi Mick Jagger’ın vize alamaması nedeniyle iptal olur. Bunun üzerine yeni bir albüm çalışmasına başlarlar ve 1973 yılında, bir kısmı stüdyo’da, bir kısmı konserlerde kaydedilen parçalardan oluşan albümleri “Make Up” piyasaya çıkar.

Aynı yıl, grup son konserini verir ve yollarını ayırır. 

Bundan sonra, 

Yuya Uchida, müzik kariyerine hem icracı, hem de yapımcı olarak devam eder. Sadece Japon sanatçılarla değil, “The Ventures” ve ”Frank Zappa” ile de çalışır.

Joe Yamanaka, bir yandan müzik kariyerine devam ederek, solo albümler çıkartır, diğer yandan, savaş mağduru insanlara yardım için çalışan kuruluşlarda aktif olarak görev alır. Uzun yıllar, aralarında, Afganistan, Myanmar, Bosna, Çin, Ukrayna, Kuzey Kore, Vietnam, Irak ve Brezilya’nın da bulunduğu 30’dan fazla ülkeyi yardım amaçlı ziyaret eder. Bu ziyaretlerden biri için gitmiş olduğu Jamaika’da reggea ile tanışır ve Bob Marley’in aramızdan ayrılmasından sonra, kısa bir süre The Wailers’ın sesi olur.


Hideki Ishima

Hideki Ishima, tek bir solo albüm çıkartır ve bir kaç grupta gitarist olarak yer alır. 1990 yılında, hayatını devam ettirecek para kazanamadığı için gitar çalmayı bırakır. 1998 yılında, Japonya turnesinde tanıştığı sitar üstadı Manilal Nag’ın öğrencisi olur ve 2000 yılında üstadının öğretilerinden etkilenerek, sitar ve gitarı birleştiren “sitarla”yı icad eder. Yeni enstrümanı ile birlikte bir çok müzisyenin albümüne misafir olur.

2007 yılında Flower Travellin’ Band tekrar resmen bir araya gelir. Önce, eski parçalarını çalacakları bir kaç konser ve turne için bir araya gelmiş olsalar da, 2008 yılında yeni parçalardan oluşan albümleri “We Are Here” piyasaya çıkar. Ishima’nın icadı “sitarla”nın, bu kararda çok etkili olduğunu söylüyor grup elemanları. Bu yeni enstrümanın eski parçalarına kazandırdığı yeni ruh, grubun ilham kaynağı olur ve yeni parçalar yapmaya ikna eder.

Ancak, “We Are Here” albümü, grubun son albümü olur ve 2010 yılında Joe Yamanaka hayatını kaybettikten sonra Flower Travellin’ Band sahneden çekilir.




Geleneklerine bağlı Japon kültürüne yeni bir soluk getirmek, rock’n roll ruhunu ülkesinde yaşatmak isteyen bir grup genç insanın, 1967’den bugüne uzanan öyküsünde, büyük ticari başarılar ya da dünya çapında, hatta çıplak fotoğrafları dışında kendi ülkelerinde bile öyle aman aman bir şöhreti yok, ancak, hala dinlenen, doğu naifliğini, batı enerjisi ile birleştiren, barışı, güzelliği, doğallığı ve iyiliği savunan birbirinden güzel parçaları var. Müziğin evrensel dili, dünyanın hangi köşesinden gelirse gelsin, her zaman anlaşılacaktır.

Meral Akman
 http://www.psychedelicbabymag.com/2011/09/flower-travellin-band-interview-with.html

Objektif konseri bu cuma DRCK TXM'de




Objektif, Türkiye'nin rock serüvenin son yirmi sekiz yılına damgasını vurmuş bir topluluk. 
Yirmi sekiz yıl dedik ama grubun kurucucusu Vecdi Yücalan dersek bu tarih yarım asra yaklaşabilir hani.  
Geçen bu uzun zaman diliminde dağılmadan, devamlı üreten Objektif,  Türkçe sözlü Rock yapan ve  protest tavrını da hiç bozmayan  bir grup olma özelliğini her daim korumuştur. 
Peki bu maratonda her şey güllük gülistanlık mı oldu derseniz, ne gezer. 
Tam tersine bu maraton tam anlamıyla bir engelli koşudur da aynı zamanda. 
Yapacak bir şey yok Vecdi'nin diline pelesenk olmuş haliyle özetlersek, 
"Rock'n Roll Bööle Bişi!"

 Vecdi Yücalan – Vokal
Murat Tükenmez – Bas
Çağlar Abanoz – Gitar
Umut Mutku – Gitar
Onur Akça – Davul

Kadrosuyla Objektif, 30 Kasım 2018 , Cuma gecesi DRCK TXM'de muhteşem bir konser vermeye hazırlanıyor. 


26 Kasım 2018 Pazartesi

Sabih Cangil'in yeni albümü bu sefer böyle oldu.





Sabih Cangil 1975 yılında başlayan ve 43 yıldır devam eden gitaristlik, bestecilik  ve söz yazarlığı  macerasının beşinci ve son albümünü çıkartmaya hazırlanıyor. 

Bütünüyle Türkçe  sözlü 6 parçadan oluşan albümün ismi de, "Bu Sefer Böyle Oldu".










12 yıl önce "İçimizdeki Pervaneler" albümüyle müzik hayatına dönen Sabih Cangil, beni heyecanlandırmıştı. O ülkemizdeki rock macerasının önemli kilometre taşlarından olan Ra grubunun gitaristiydi ve o güzel günlerin heyecanını ikinci baharımıza taşımıştı. 
"İçimizdeki Pervaneler" albümüyle başlayan bu güzellik 12 yıl boyunca dört albüm ve konserlerle bugüne ulaştı.  

Sabih Cangil 1975 yılında başlayan ve 43 yıldır devam eden gitaristlik, bestecilik  ve söz yazarlığı  macerasının beşinci   albümünü çıkartmaya hazırlanıyor. Bütünüyle Türkçe  sözlü 6 parçadan oluşan albümün ismi de, "Bu Sefer Böyle Oldu".

Peki albümün ismi neden böyle oldu derseniz, bunun cevabını da Sabih'ten dinleyelim:

" Ben hiçbir albümümde baştan verdiğim kararlarla ve bir konsept çerçevesinde yola çıkmadım. İlk önce parçaları üretip sonra bir albümde topluyorum. Bu sefer de içimdem böyle geldi ve albümün ismi de bu sefer  böyle oldu. "

Sabih bu yani albümün diğer çalışmalarına göre oldukça yumuşak ve bir o kadar da psikolojik çizgileri derin bir çalışma çıktığını belirtiyor. 

"Bu Sefer Böyle Oldu" albümü dijital platformlardan sunulacakmış. Albümüm çıkış tarihi ise 14 Aralık 2018 olacakmış. Albümün çıkışından sonraki ilk konseri de Ocak ayının ortlarında vermeyi planlıyorlarmış. 

Sabih yeni albümünün haberini bana iletirken, "Yenilen savaşçı doymazmış prensibinden yola çıkarak bir albüm daha yaptım." diye de eklemiş. İlahi Sabih dostum, hangimiz doyduk ki acaba. Bu arada biz bir avuçtan bile az olan iflah olmaz mağluplarız ama şu yenenler ne eder acaba! Merak etme Sabih biz yenilsek de üreteceğiz... kimimiz müzik yapacak kimimiz yazacak ve çizeceğiz. Asıl galibiyet ve kazanma evrene sesler bırakabilmektir. 

Aptulika



25 Kasım 2018 Pazar

Tina Turner yaşlanmaz... Sadece biz onu izlerken ihtiyarlarız









Bugün 'Rock Ansiklopedisi'nin en önemli kadın başlıklarından biri Tina Turner doğum gününü kutluyor.

Ike Turner ile olan birlikteliği, 70'li yılların sonunda sıfırdan başladığı ikinci kariyeri ve onlarca hit şarkıyla müzik dünyasının unutulmazları arasına girdi ve güçlü karakteriyle hep ilham kaynağı oldu.


Anna Mae Bullock yada bilinen adıyla Tina Turner bundan 79 yıl önce 26 Kasım 1939 yılında dünyaya geldi. 

1975 yılında ilk kez kamera karşına geçtiği Rock-Opera başyapıtı "Tommy" de canlandırdığı "Acid Queen" rolüyle daha o dönem film eleştirmenlerini etkilemeyi başardı. 1985 yılında Mel Gibson ile birlikte rol aldığı "Mad Max" filmi de unutulmazlar arasında. 

Bugün onun doğum günü.
İyi ki doğdun Tina Turner... 





İtalya'dan Uzak Doğu'ya Rock




Geçtiğimiz haftanın en önemli olayı (en azından Geronimo ile benim açımdan) Ana Popovic'in İstanbul konseriydi. Üzerinden üç gün geçti geçmesine  hâlâ etkisindeyim. İtiraf etmeliyim ki böyle olacağını tahmin etmiyordum. Son albümü olan "Like It On Top"u çok soul etkili bulmuştum ve bu nedenle konserden çok şey beklemiyordum. Eh hadi biraz daha açarsak bu elbisenin Popovic'e uymayacağını düşünmüştüm. Ancak konserde Ana Popovic'in ulaşması gereken yere ya da hedefine çok doğru bir şekilde ulaştığını düşünüyorum. Konserde belki blues rock oranı neredeyse bir şarkı ile sınırlı kalmış olsa da enerjiden keyif almamak imkansızdı. Ana Popovic bu geldiğini noktada gitarından ödün vermek şöyle dursun daha da öne çıkıyordu. Yanısıra vokalinin kullanımı da ustalığın zirvesine ulaşmıştı. Tabi bunun yanısıra 8 yıl öncesindeki konserde daha çekingen bir Ana Popovic varken, şimdi sahnede konuşarak seyirciyle diyalog kuran biri vardı. 
Ana Popovic Band'a baktığımızda sekiz yıl önceki kadrodan sadece klavyeci vardı. İki siyahi eleman bas gitarda ve davulda kadroyu yenilerken, her ikisinin de güçlü ve yoğun soloları konserin güzelliğini de attırıyordu. Grubun kadrosundaki eleman değişimi böyleydi ama asıl yenilik 4 kişilik gruba saksafon ve trompetin de eklenmesiydi. 

Ana Popovic konserine Geronimo başta olmak üzere kalabalık bir şekilde (Tayfalarla) gittik. Tayfalar ekibimizde 1990'ların efsane konserlerini düzenleyen ( Ian Gillan, Jethro Tull, Page and Plant ve daha niceleri) Major Müzik'te çalışmış olan Mustafa Arslan da vardı. Aramızda kalsın, o da ilerleyen zamanlarda Blues Perişan blog'da efsanevi konserlerin anılarını yazacak.  O gece Tayfalar ekibimizde bir usta kalem daha vardı, ondan da yazı yazacağına dair söz aldım ama tembellik eder yazmaz diye şimdiden ismini açıklamıyorum (Eh sonuçta yalancı çıkmakta var di mi ama). 

Şimdi gelelim Blues Perişan'ın bu haftaki trafiğine...  Bu haftaki yolculuğumuza Cenk Akyol ile başlayacaktık başlamasına ama yazısı öyle uzundu ki hani kitaplar için "tuğla gibi" denir ya aynen öyle bir şey hani. Bu yüzden biraz "arkası yarın" gibi yayınlanacağı için düzenlememiz gerekiyor. Bu düzenleme yazıyı kısaltmak değil tam tersine Cenk ekleme yazı bile yazacak. Bütün bunları sonucunda eski kuşaklar 1970'lerden gelen İtalyan Progresif Rock grubu ve yaptıkları efsanevi bir filmin müzikleriyle geçmişe dönerken; yeni kuşak da harika bir grupla tanışma fırsatı bulacak.

Cenk Akyol eskilerden bir İtalyan rock grubunu hazırlarken, Meral Akman ise Uzak Doğu'ya gidiyor. 1968'lerden bir Japon rock grubu Flower Travellin' Band'i kaleme alan Meral'in yazısı Çarşamba günü yayınlanacak. Sizlere tavsiyem  bir yerlerden  Flower Travellin' Band'in albümlerini bulun, zira yazıyla birlikte çok güzel gidecek. Grubu dinlememiş olsanız da zaten Meral'in yazısını okuduktan sonra ister istemez arayacaksınız. 

Geçtiğimiz hafta ilk yazısıyla bizlerle birlikte olan Okan Meriç, "Gitarist" isimli blog'unda da güzel yazılara yer veriyor. Orada çıkan  güzel bir yazıyı da sizlerle paylaşmak isterim, zira çok güzel albüm kritikleri var, aşağıdaki linki tıklayıp, okuyabilirsiniz.
https://gitaristradyo.com/hakki-agabeyin-kaleminden-album-analizleri-vol-1/


Bu haftalık bizden haberler bu kadar. Hepinize iyi bir haftalar. 

Aptulika


24 Kasım 2018 Cumartesi

Vay Be ! Freddie'siz 27 yıl olmuş.


Bülent dostumun bu yazısına bir ay önce yaptığım bu çizimimin eşlik etmesini istedim . 
Aptulika






Sıradışı yaşamı ve yaptığı müzikle milyonların hayranlığını kazanan Freddie Mercury'i, 24 Kasım 1991 tarihinde yitirmiştik. 

O aramızdan ayrılalı tam 27 yıl oldu.

Ama evrene hediye ettiği sesler her an yanıbaşımızda; buralarda bir yerlerde. 

İyi ki vardın Freddie Mercury.

Bu paylaşımın yorum kısmına en sevdiğimiz Queen ya da Freddie Mercury şarkısını yazmaya ne dersiniz?

bluesperisan@gmail.com

Ana Popovic'in 23 Kasım 2018 İstanbul Konseri Fotoromanı


Dün gece Ana Popovic'in konserindeydik. O harika gecenin fotograflarını sizlerle paylaşalım dedik. 












Konser öncesi kapıda ( yani efsanevi merdivenlerimizde ) buluştuk. İlk gelen üç kişi. Geronimo Yalnızkartal, ben ve Mustafa Arslan.





Konserin başlamasına  yarım saat kala ve ekip tam tekmil durumda.



Konser bittikten sonra Ana Popovic ile 8 yıl aradan sonra tekrar buluşma. İnanır mısınız her birimizi görünce tanıdı. Zira o sekiz yıl önce o kadar azdık ki. Oysa dün geceki konser tıklım tıklım doluydu.  Resimde Geronimo 8 yıl önce çekilen resmi imzalatmak için bekliyor.




Veee
8 yıl önceki resim imzalatılmış durumda.




Evlere dönüş ve Geronimo konseri tahlil ediyor. 



ve mutlu son 
yani 

THE END

"Kulak Misafiri"nde Üç Yeni Albüm


Joe Perry'nin yeni albümü " Sweetzerland Manifesto", Paul Weller'in " True Meanings" ve ZZ Top'ın gitaristi Billy F Gibbons'ın ikinci solo albümü " The Big Bad Blues"  Bülent Seyitdanlıoğlu'nun hazırladığı radyo programı Kulak Misafiri'nde.

Kulak Misafiri bu Pazar Radyo ODTÜ'de.
Radyo ODTÜ'yü FM 103.1'den ve www.radyoodtu.com.tr üzerinden veya akıllı telefonlarınız için Radyo ODTÜ uygulamalarını da indirerek her yerde dinleyebilirsiniz. — Radyo ODTÜ 103.1'da.

23 Kasım 2018 Cuma

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 80

Haftalardır bu köşeye yazmak için oturuyorum ve daha detaylı yazarım diye bir sonraki haftaya bırakıyorum. Böyle olunca da aylardır "Blues Perişan Kütüphanesi" boş kalıyor. Hani gelen kitaplar depoda bekliyor desek yeridir. Ben de böyle olmayacak, kısa da olsa yaz dedim ve yazdım.  






Türkiye'de Siyasal Cinayetler
Alpay Kabacalı
Altın Kitaplar Yayınevi
( 1993)

Alpay Kabacalı, 1980'li yıllarda ismini sıkça duyduğum ama hiç bir kitabını okumadığım bir yazar. Kitabını okumadım desem de Kabacalı ismini 1970'li yıllarda Cumhuriyet gazetesi'ndeki yazılarından ve Milliyet Sanat dergisisindeki yazı işleri müdürlüğünden de bilirdim. Geçen ay bu yazarın "Türkiye'de Siyasal Cinayetler" kitabını sahafta bulunca almadan edemedim. 

68 kuşağı gazetecilerinden biri olan Kabacalı, dönemin siyasi dergisi Ant'ın yazı işleri müdürlüğünü yaparken yazdığı bir yazıdan dolayı 12 Mart (1971) darbesi günlerinde 11 ay hapis yattı. Daha sonra yayınevlerinde ve haber ajanslarında redaktörlük ve yöneticilik yapan Alpay Kabacalı, Yeni Ortam ve Cumhuriyet gazetelerinde yazdı. Milliyet Sanat, Sanat Olayı ve Yeni Gündem dergilerinin Yazı İşleri Müdürlüğü'nde bulundu. 12 Eylül döneminde Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) davasında yargılandı ve beraat etti. 

60 civarında kitabı yayımlanan Alpay Kabacalı'nın, "Türk Yayın Tarihi", "Türkiye'de Basın Sansürü", "Türk Basınında Demokrasi", "Türkiye'de Matbaa Basın ve Yayın", "Ahmet İhsan Tokgöz: Matbuat Hatıralarım", "Kanuni Sultan Süleyman", "Türkiye'de Siyasal Cinayetler" ve "Bilinmeyen Yönleriyle Cumhuriyet Tarihi" gibi eserleri bulunuyor.

15 Nisan 2014'te yitirdiğimiz Alpay Kabacalı "Türkiye'de Siyasal Cinayetler" kitabını basın şehidimiz Uğur Mumcu'nun öldürülmesinden sonra çıkartmış.  Tabi bu "Uğur Mumcu'yu kaybettik, oturayım şöyle bir kitap yazayım" gibisinden olmamış.  Yazar bu kitabın son bölümleri üzerinde çalışmalarını sürdürürken Uğur Mumcu cinayeti olmuş. Böyle olunca da bir kaç ay sonra çıkacak olan bu kitabı Uğur Mumcu'nun anısına yayınlamış. 

Kitabı çıkış tarihi 1993 ve tabi o yıllardan bu yana da siyasal cinayetler olmaya devam etti. Bu kitap Tanzimat sonrasından 12 Mart askeri rejimine kadar olan ( yani 1971'e ) olan dönemi incelemiş. Kitap bu konuda bugüne kadar aşılmamış bir çalışma diyebilirim. Öncelikle bütün kaynaklar tarafsızca incelenmiş ve analiz edilmiş. Alpay Kabacalı'nın bu kitabı tarihle ilgilenenlerin olduğu gibi bugün de süregelen tartışmalar üzerine fikir sahibi olmak isteyenler için faydalı bir kaynak diyebiliriz. 

Aptulika





22 Kasım 2018 Perşembe

Çizgili Ana Popovic Defteri









Çizimler : APTULİKA
aptulelcioglu@gmail.com





Ana Popovic'in İstanbul konserine doğru

Foto: Jack Moutaillier

Ana Popovic, 2010 yılında sessiz sedasız Ortaköy'de Jazz  Center isimli bir mekana gelip, konser vermişti. Pek tanıtımı olmayan bu konseri tesadüfen öğrenip gitmiştik. Şimdi 8 yıl sonra Ana Popovic bir kez daha ülkemize konser vermeye geliyor. 23 Kasım 2018, cuma günü İstanbul Zorlu PSM Studio’da sahneye çıkacak olan Popovic, artık dünyaca tanınmış kadın blues gitaristlerinin başında geliyor.  Bruce Springsteen onu “ gerçekten muhteşem bir gitarist.” diye tanımlarken ... ZZ Top'tan Billy Gibbons,  “Ana’nın blues’u gerçek bir lüks.” sözlerini sarfetmekten sakınmıyor. 


Ana Popović Band
23 Kasım 2018  
Zorlu PSM Studio


"Ana Popovic'e Türk radyolarında ilk kez Blues Perişan programında ben yer verdim." Tırnak içine alıp yazdığım bu cümle ürpertici ve de salakça bir giriş oldu tabiki. Oysa bu tip böbürlenmelere öyle çok rastlarız ki, onlarca kişi kendi cephesinden "ilk"liğini ilan eder. Bir televizyon programında şaşalı bir yazar, "Türkiye'de sosyal demokrasi kavramını ilk kez ben getirdim." demişti. Demek ki o yazar olmasaydı vay halimizeydi yani.
Shemekia Copeland  ve Ana Popovic   Foto : Jim Cary

Ana Popovic'i radyo da ilk kez çalıp çalmadığımdan ziyade çok çaldığım ve detaylı programlar yaptığımdı, aslolan... Hem de takıntılı bir şekilde. İşin aslı şöyleydi, uzun bir aradan sonra Rock FM'de bir radyo programına başlayacaktım. Programı blues ekseninde, 1970'lerin rock örnekleriyle sınırlı tutup yeni bir şey çalmamaktı, niyetim. Kararı böyle vermiştim vermesine ama Shemekia Copeland  ve Ana Popovic gibi yeni isimlerle tanışacaktım, ister istemez. Böyle olunca da yeni isimlere kapılarım açılacaktı. Bu nedenle bu iki isme dinleyiciye gına getirecek kadar çok yer verdim. Şimdi bakıyorum da kimseye pek de gına gelmemiş olacak ki bu isimler hala zevkle dinleniyor. 

Ana Popovic ismini ilk duyduğumda "Yugoslav kadın gitarist" ibaresini görmem, derhal ilgimi çekecekti.  Hoş o zaman diliminde Yugoslavya kalmamıştı ama yazıda aynen böyle deniliyordu. Vakti zamanında (lise yıllarımdan beri) Yugoslavya tipi sosyalizme hep ilgi duymuşumdur. Böyle olunca da hemen bu isme dikkatim artacaktı. Diğer bir yandan da 1970'lerin Macar rock grubu Omega'ya duyduğum ilgi nedeniyle Balkan coğrafyasındaki bu tip hadiselere yabancı kalamazdım. ( Bu arada keşke Cenk Akyol'un yaptığı Anglo Sakson ülkeleri dışındaki rock gruplarına yer verdiği "Terra Incognita" isimli radyo programı bitmiş olmasaydı da  bol bol Balkan Rock grupları dinleseydik. Hadi programı yok ama bari buraya yazdığı yazılardan birini onlara ayırsa. ) İşte böylece Ana Popovic'le tanıştım ve programlarımda yer verdim. O zamanlar daha yeni yeni çıkış yapıyordu ve elimde iki  albümü vardı ve ben iki saatlik programı tümüyle ona ayırmıştım.

BB King'le

Ana Popovic, 2010 yılında sessiz sedasız Ortaköy'de Jazz  Center isimli bir mekana gelip, konser vermişti. Pek tanıtımı olmayan bu konseri tesadüfen öğrenip gitmiştik. Şimdi 8 yıl sonra Ana Popovic bir kez daha ülkemize konser vermeye geliyor. 23 Kasım 2018, cuma günü İstanbul Zorlu PSM Studio’da sahneye çıkacak olan Popovic, artık dünyaca tanınmış kadın blues gitaristlerinin başında geliyor.  Bruce Springsteen onu “ gerçekten muhteşem bir gitarist.” diye tanımlarken ... ZZ Top'tan Billy Gibbons“Ana’nın blues’u gerçek bir lüks.” sözlerini sarfetmekten sakınmıyor. 

Foto : Marco Van

Ana Popovic'in Zorlu'da vereceği konserin haberi aylarca önce internet sitesinden duyurulmuştu. Orada "Trilogy" albümünün tanıtım turnesi kapsamında geleceği yazıyordu. Bu benim için heyacan vericiydi. Çünkü 3 CD'den oluşan bu albüm muhteşemdi. Ana Popovic'in blues rock tavrını caz'a kadar taşıyordu.  Tam bu hava içindeyken 19 Eylül tarihinde Popovic'in yeni albümü "Like It On Top"  piyasaya çıkacaktı. "Vay be konserin keyfine bak, yeni albümün heyacanı da eklenecek" diye sevindimse de dinlemeye başlayınca hüsran hakim olacaktı. Peki albüm kötü müydü ? Tabiki değil hatta tam tersine harika bir prodüksiyon ürünüydü. Prodüktörlüğünü Keb Mo'  üstlenmişti ve bu nedenle albüm tam anlamıyla soul hatta R&B ağırlıklı olmuştu ve Popovic'in alışıldık blues rock havasının yerinde yeller esiyordu. 
Ana Popovic her yeni albümde çıtayı yeni hedeflere taşımış ve caz'dan Memphis blues'a kadar farklı tarzları da denemişti ama bu sefer ki tamamen R&B hatta pop olmuştu.

Foto : Ruben Tomas

"Pop olmuştu" lafı biraz  ağır bir (ön) yargı gibi gelebilir, o yüzden biraz açıklık getireyim. Ana Popovic ilk albümlerinde rock ağırlıklı bir blues tarzı ile kendini tanıtmıştı. Bu başarılı çıkış Hollanda ile sınırlı kalmadı ve Avrupa'ya yayıldı. Bu aşamada da Popovic'in müziği yeni fikirler ve tarzlarla buluştu. Mesela müziği caz fusion ile beslenebildi. Daha sonra ABD'ye yerleşen gitarist, bir çok usta isimle ortak çalışmalar yaptı ve birlikte konserlere çıktı. Bu onun müzikal çizgisini beslerken, kendi markasını da güçlendirdi. Ana Popovic'in albümlerine de sırasıyla bakarsak her birinde yeni fikirler ve farklı müzikal türlerle buluşulduğunu görürüz. Kimi zaman caz kimi zaman nefesli enstrumanları katılımıyla Memphis ögelerini müziğinde denedi. Bu bir analiz gibiydi ve buradan beslenerek Popovic tarzını imzasını kuvvetlendirdi. Son albümde Keb Mo gibi bir dahi müzisyenle çalışması iyi sonuç vermiş ama Popovic imzasını yok etmeye başlamış gibi geldi bana.  Dilerim "Like It On Top" albümü gene bir analiz olsun, eğer bir sonuç ise;  Lenny Kravitz gitarıyla Joss Stone vokalinin evliliğinden Ana Popovic çıkar mı, bilinmez. 

Bu kadar yazdığım için takıntı yaptığımı sanmayın, niyetim arada Popovic'in son albümü "Like It On Top" ı biraz analiz etmekti. Yoksa yarın geceki konser Ana Popovic'in tüm albümlerinin birikimiyle güzel ve keyifli olacağa benzer.  Dilerim o konserde 8 yıl önce İstanbul'a geldiği kadrosunu da koruyarak gelir, zira o müzisyenlerle uyumu bir harikaydı. 

Aptulika

21 Kasım 2018 Çarşamba

Ana Popovic - 2. Bölüm

 Foto : Hanneke Acker

Geronimo Yalnızkartal,  Ana Popovic yazısının ikinci bölümünde sanatçının dünden bugüne süren yaşamını derledi. 





 1976' daYugoslavya Belgrad’da   doğuyor. Yugoslavya o zamanlar özyönetim denilen farklı bir komünist rejimle yönetiliyordu (Daha sonra çıkartılan bir iç savaş ile çeşitli parçalara bölünecekti. Ana Popovic bu durumra Sırbistanlı oluyor yani) ve bu dönemde geçen çocukluğunda Ana Popovic müzikle tanışacaktı.  Babası hatırı sayılır bir plak arşivine sahipti, böyle olunca da Ana Popovic küçük yaşlarda kendisini caz, blues ve soul müziklerinin içinde buldu. Babası aynı zamanda gitar ve bas çalıyordu ve arkadaşlarıyla bazı geceler toplanıp  caz sessionlar yapıyorlardı. Ana Popovic 15 yaşına geldinde ise babasının gitarını ele geçirerek müziğe adım atıyordu.  
1995 yılında üniversiteye ilk başladığı yıllarda arkadaşlarıyla ile ilk grubu olan  Hush’ı kuruyorlar  . Grubuyla beraber üç yıl içinde irili ufaklı birçok kulüpte yüzün üzerinde konsere , hatta Yugoslav televizyonuna dahi çıkarlar. Komünist rejimin yıkılması ile seyahat özgürlüğüne kavuşulunca  Macaristan ve Yunanistan’daki blues festivallerinde boy gösteriyorlar . . Bu dönemde Hush ile ilk albümleri olan ve sınırlı sayıda  basılan “ Hometown” ı kaydederler . 


Hollanda ‘ya geçiş ile ortaya çıkan gelişim 

1998 / yılında Yugoslavya'daki eğitiminin devamı  grafik dizayn eğitimi için Utrecht ‘e gider ama aynı zamanda kayıtlarını  konservatuvara da gönderiri ve de kabul edilince  müziği tercih etmesi kolay olur .  

2000 / yılının Ekim ayında, Ana,  daha sonra ki yıllarda hem müzikal serüveninin büyük çoğunu ve de yaşamını  da sürdüreceği ABD’ye ,   Memphis'e ilk şirketi olan  Ruf Records adına ilk  albüm kaydı  için gider .  İlk albümüne de bir saygı duruşu olarak  ilk grubunun ismini verir   yani “ HUSH “  . Yapımcısı Jim Gaines  (Santana ve Stevie Ray Vaughan’a da yapımcılık yapıyor ). Hush  2001 yılının başında piyasaya sürüldü. Ana albümün çıkışı ile birlikte adını ABD’de de duyurur ve   Bernard Allison, Eric Burdon, Walter Trout, Popa Chubby, Jimmy Thackery, Taj Mahal ve Buddy Miles gibi önemli müzisyenlerin arasında bir  Jimi Hendrix tribute albümü olan “Blue Haze de  Hendrix” de “Belly Button Window” parçasını coverlar .  

İlk çıkışına böyle başlıyor ve ardı ardına yaptığı başarılı albümler ve özellikle çok çalışkan bir sanatçı olarak  yoğun konser ve  büyük ve önemli bluescuların yer aldığı ortak projeleri ile  müzikal yaşantısı hızla ilerliyor ve de fazlası ile geliştiriyor. 

2000 / yılında Walter Trout'la birlikte “Jimi Hendrix Tribute” turunda yer alıyor  .  Yine Fransa'daki 2002 Blues Ödülleri için üç dalda da  aday gösteriliyor : 'En İyi Şarkıcı', 'En İyi Gitarist' ve En İyi Albüm '.

2003 / Ana, Memphis'e dönüp ikinci albümünü yine  Ruf Records'a kaydetti. “'Comfort to the Soul' ” isimli içeriği  blues, rock, soul ve jazz örgüleri ile  dolu olan bu albüm, Ana'nın 2003'te Memphis'teki prestijli WC Handy Ödülleri'nde  En İyi Yeni Sanatçı adayı gösterilmesine yol açmıştır (bu kategoride şimdiye kadar aday gösterilen ilk ve tek Avrupalı ​​sanatçı). 

2004 / yoğun konserleri ile , Ana'nın uluslararası talebi büyümeye devam ediyor. Amerika'ya geri dönüyor - bu kez üç kez turneye çıkıyor - ve Kanada'da ve tüm Avrupa'da konserler veriyor. Bu arada  Fransa'da prestijli caz ödülü olan 'Jazz a Juan-Revelation 2004' ödülünü kazandı. Bu ödül, Ana'nın caz tarzındaki yeteneklerinin - müziğindeki başka bir güçlü etki- görülmesini de sağladı. 

2005 /  Ana üçüncü albümünü  konser kaydı ve de  DVD olarak ortaklaşa yayınlıyor. Konser, Hollanda'da Amsterdam 'Melkweg' de kaydedildi ve ” Ana! Live in Amsterdam “ ismi ile yayınlanıyor.  Ardından Avrupa çapında  konser turlarına çıktı ve hatta Sue Foley ve Candye Kane ile Ruf's 'Blues Caravan - Ladies Night' organizasyonunun bir parçası olarak Dubai’de de sahne alıyor.  

2006 /  Ana, efsanevi 'Blues Cruise 2006' için davet edildi. O, orijinal gruplarıyla bu prestijli yolculuğa çağrılan ilk Avrupalı ​​sanatçı oldu.  Şubat ayında Ana, 'BluesWax Dergisi'nin okuyucuları tarafından' Yılın Blues Sanatçısı ' olarak aday gösteriliyor. Diğer adaylar Tab Beniot ve Joe Bonamassa. Temmuz ayında Ana, 'Yaşayan blues ödülleri 2006' için 6 dalda  aday gösteriliyor . O kategoriler '2005'in En İyi Blues DVD'si', 'En İyi Canlı Perfromans , 'En İyi Kadın Blues Sanatçısı' ve 'En Olağanüstü Müzisyen (Gitar)'. Kasım ayında ABD'de 13 haftalık bir yaz turunun ardından Ana, Eclecto Groove record  (Delta Groove Music'in bir bölümü) bir anlaşma imzaladı .


2007 / Ana, Utah Park City'deki Sundance Film Festivali'nde sahne alıyor . Ana'nın  dördüncü albümü "Still Making History" 19 Haziran 2007'de dünya çapında  Eclecto Groove / Delta Groove Müzik inc. etiketi ile yayınlanıyor. Yapımcılığını David Z.  ve  Grammy ödüllü  John Porter (Los Lonely Boys, Bonnie Raitt, Keb 'Mo', vb) tarafından yapılan  bu albüm  Ana ‘nın müziğinin daha da gelişimini tüm dünyaya göstemeye devam eder. Yıl boyunca etkileyici ve toplam 152 konser yapar; ABD'de yedi yoğun tur, blues efsanesi Buddy Guy dahil olmak üzere birçok ünlü sanatçı ile sahne paylaşımı. Avrupa'yı ve ABD'yi gezmenin yanında Rusya ve Meksika'ya bile gider . 

2008  / 5 Mayıs'ta sağlıklı bir erkek bebek doğurur; Luuk. Ama bu bile onu durdurmaz . Haziran ayında Ana, grubu ve bebeği Luuk henüz kundakta ,  ( Türkiye konserinde de 2 yaşındaydı ve  konser öncesi onu sanırım görmüştük diye anımsıyorum )  , Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da Jonny Lang, Ronnie Earl, Los Lobos gibi gruplarla sahneyi paylaşarak  5 haftalık bir tura katılır . Temmuz ayında albümü  ABD Billboard sıralamalarında  3. sıraya yükselir . 

2009 / İkinci kez Ana ve grubu  ,  Legendary Rhythm & Blues Cruise'da çalar . Susan Tedeschi, Larry McCray, Bob Margolin gibi müzisyenlerle jam sassionlara çıkarlar  . Ana, Robert Radler'ın gitar belgeselinde, dünyanın en iyi gitar ve gitar oyuncuları” nın bir parçası olarak yer buluyor . Ve  Mart ve Nisan aylarında Los Angeles'taki Castle Oaks Studio'da yapımcıları David Z (Prince, Jonny Lang) ve Mark Dearnley (AC / DC, Paul McCartney) ile ikinci “Eclecto Groove” albümü kendisinin beşinci albümü  “Blind For Love” albümünü kaydediyor . Albüm  Root Music ve Blues listelerinde  1 numarayı görürken , Ana’da efsanevi  B.B King ile aynı sahneyi paylaşma şansını yakalıyor . 

2010 / Ana, BB King ve Joe Bonamassa'nın yanı sıra 'En İyi Denizaşırı Sanatçı' kategorisinde İngiliz Blues Ödülleri'ne aday gösterildi.   Ana Popovic çalışkanlığının , üretkenliğinin ve kalitesinin karşılığını almayı sürdürüyor .  Dünyanın en büyük caz festivali olan Montreal Caz Festivali'nde sahne alıyor. Blues Traveler, Gary Clark Jr ve Hot Tuna gibi gruplarla aynı sahneyi paylaşıyor .  Artık adı  Sırbistan olan memleketinde   75.000 kişilik tutkulu ve çoşkulu bir kalabalık karşısında çalması ise  belki de kariyeri için en kıymetli anlardan biri oluyor . Altıncı albüm 'An evening at Trasimeno Lake' de bu yıl yayınlanıyor . 
Türkiye konseri : 21 – 22 Mayıs  tarihlerinde  Ana Popovic’in yolu Jazz Yeşili sponsorluğunda  Ortaköy’de ki  pek  blues konserine uygun olmayan bir  jazz  mekan olan “jc’s “ de  bizimle de buluşuyor . Harika iki akşam yaşatıyor bize . İyi ki de buluşuyor … 

2011  /  6. stüdyo albümünü “Unconditional”  Ana’nın bugüne kadar ki en büyük zirvesi de oluyor . Yapımcı yine  Grammy Ödülü kazanan John Porter dır . Albümde , New Orleans'lı Sonny Landreth ve B3 ve piyanoda Jon Cleary gibi en iyi blues  müzisyenleri eşlik ediyor . Temmuz ayında Ana, BB-King'in Almanya'da ki  konserlerinde  özel bir konuk olarak onunla yer alıyor ve bundan  onur duymaktadır. Yaz aylarında Ana Popovic grubunun tüm Avrupa ve ABD'de 35 yaz festivali düzenlenmesi planlanıyor. 'One Room Country Shack' isimli parçası  Amerika'nın en büyük ulusal gazetesi olan USA Today'de 'Pick-Of-The-Week' de yer alıyor . Unconditional , 9 hafta boyunca Billboard Blues Charts'a giriyor. Albüm, Amazon'un tüm müzik bestsellers listesinde # 70 ve Amazon'un çağdaş Blues bestsellers listesinde # 1 numaraya ulaşıyor . Buddy Guy, Sonny Landreth ve John Popper (Blues Traveler) ile jam sessionlar yapılıyor . Aralık ayında Ana,  ABD'de 2012 Blues Müzik Ödülleri için 3 dalda aday gösterildi; Çağdaş Blues Album (Unconditional), Çağdaş Blues Kadın Sanatçı ve En İyi DVD (An evening at Trasimeno Lake).  İngilterede ki 2011 Blues Matters Ödülleri'nde En İyi Blues DVD'si Ödülü'nü kazanıyor.
2012 /  Durmak bilmeyen Ana Popovic için bu yıl : Buddy Guy, Taj Mahal, Robert Randolph ve John Lee Hooker Jr. ile çalışmalar yapıyor .  En önemlisi  1 Haziran'da Ana güzel ve sağlıklı bir bebek kız Lenna'yı doğurur. Ağustos ayında, ABD'de beş haftalık bir turdan sonra Ana ve ailesi, Memphis, TN'ye taşındı.  

2013 / 16 Nisan'da, Ana'nın dokuzuncu albümü olan 'Can You Stand The Heat' dünya çapında yayınlandı. Albümde , Grammy Ödülü sahibi Tommy Sims ve Grammy Ödülü adayı Lucky Peterson'ın konuk olarak yer aldılar . 'The Heat', 10 hafta boyunca Billboard Blues Chart'ın ilk 3'ünde yer aldı. Ana  bu yılda ABD’de, Kanada’da, Avrupa'nın her ülkesinde ve hatta Japonya’da 130’u aşkın konsere  çıkar . Vintage Guitar dergisinin, ve American Blues Scene'nin kapağında yer alır.

2014 / Ana yılın 'Çağdaş Blues Kadın Sanatçısı' olarak aday gösterildi. Bu onun 5. Blues Müzik Ödülü adaylığıydı.  Önemli bir tur olan ve Buddy Guy, Zakk Wylde, Jonny Lang, Kenny Wayne Shepard  ve Bootsy Collins'in yer aldığı 'all star' dizisine sahip, Jimi Hendrix'in müziğini ve mirasını kutlayan bir konser dizisi olan “Experience Hendrix Tour '14” 'e davet edildi.  Ana, Sao Paulo, Brezilya'da Jeff Beck, Buddy Guy, Joss Stone, Jonny Lang ve Trombone Shorty ile konserlere çıktı . ABD'de Jonny Lang, Buddy Guy ve Robert Randolph ile turladı .


2015   Baba’ya saygı ve minnet : Onunla yapılan bir albüm 



Ana, bu yıl  Joe Bonamassa’nın da yer aldığı ve  Karayipler'de turlanan bir gemide  John Hiatt, Robben Ford, Robert Randolph ve diğer birçok büyük önemli mizisyenin de katıldığı  Keeping the Blues Alive at Sea ‘de yer alır (2018 de yine yer alacaktır ) . Bu yılın 19 Mayıs'ından , Ana babası Milton Popoviç ile birlikte kariyerinin onuncu albümü ama belki de en özeli olan  “BLUE ROOM” u  yayınladı. Jim Gaines (Stevie Ray Vaughn, Santana) tarafından yapılan  kayıt hakkında Ana şöyle diyor: ‘Bu albüm, yaptığım en özel kayıt olabilir. Zamanında Yugoslavya’da   Belgrad'da bir çocuk ya da gençken  evde otururken, babamla birlikte oynamak için kullandığımız şarkıları onunla beraber kaydetmek istedim. Gençlik günlerimin bir anısı olarak, aynı zamanda insanlara nasıl ve nerede başladığına dair bir fikir de olması için .   

2016 / Mayıs'ta  belkide en iddialı projesini yayınlıyor . TRILOGY  üç CD'de yirmi üç blues, caz ve funk parçasından oluşuyor . TRILOGY’nin yapımcılıkları  Grammy ödüllü Warren Riker (Lauryn Hill, Carlos Santana), Grammy ödüllü Tom Hambridge (Buddy Guy) ve bugün cazın en iyi tromboncu, besteci ve yapımcılarından Delfeayo Marsalis tarafından üstleniliyor . Konuk santçılar  arasında Joe Bonamassa, Robert Randolph, Bernard Purdie (The Purdie Shuffle), Cody Dickinson (North Mississippi Allstars) ve rapçi Al Capone yer alıyor. TRILOGY,  Billboard listelerinde   aynı zamanda  ABD'deki en çok satış yapan  blues albümü oluyor . Ana da  ailesi ile Los Angeles, CA'ya taşınıyor .  2017 ‘de   Blues Müzik Ödülleri'nde 'Çağdaş Blues Kadın Sanatçısı' olarak aday gösterildi. Bu onun 6. adaylığı. Ayrıca albumü 'TRILOGY', Blues Blast Müzik Ödülleri'nde 'Rock Blues Album' dalında aday gösterildi. 4. Experience Hendrix Tour ‘da da çaldı .



2018
Ana, dört kez Grammy kazanan Keb ’Mo'nun yapımcılığında toplamda 11.  , stüdyoda ki  9.  albümü Like It On Top ‘u  Nashville, TN'de kaydetti . Albümde konuk olarak  Kenny Wayne Shepherd, Robben Ford ve Keb 'Mo ’gibi önemli müzisyenler yer aldı (Bluescularda ki bu dayanışma başka hiçbir türde böyle görünmez maalesef , takdire şayandır ) . Albüm 14 Eylül'de dünya çapında yayınladı. Billboard En Çok Satan Blues Albümleri Listesinin  2 numarasına çıktı .   Ana ABD, Avrupa, Kanada ve Avrupa ‘da turlamaya devam ediyor ve de yolu  23 Kasım Cuma akşamı İstanbul’a düşüyor ... 



Diskografi

Hometown (1998)  Hush  (Yugoslavya’da ki ilk grubu  )
Hush! (2001)
Comfort to the Soul (2003)
Ana! Live in Amsterdam (2005)
Still Making History (2007)
Blind for Love (2009)
An evening at Trasimeno Lake (2010)
Unconditional (2011)
Can You Stand the Heat (2013)
Blue Room (2015) with Milton Popović
Trilogy (2016)
Like It on Top (2018)