Sayfalar

12 Eylül 2018 Çarşamba

32 yıl sonra Paul Simon ile barışma


Simon & Garfunkel 1960 ve 70'li yılların popüler müziğinde damgasını vurmuş ikililerin en heybetlilerindendi. O iki sesin bir araya gelişindeki armonik bütünlük keyfine doyulmaz bir etki yaratırdı. 1966 yılından gelen o meşhur parçalarının adı gibi "Sessizliğin Sesi" girdiği mekanı devasa bir hacimle doldururdu. Onları birbirinden ayrı düşünemezdiniz ama bütünlüğün gizi karşıtların birliğiydi aslında. Tıpkı artı ve eksinin birbirini çekimi gibiydi, bu bütünlük. O iki farklı ses ve dünya bir zaman gelecek, yollarını ayıracaktı. Bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi seksenlerde ikilinin yolları ayrıldı ve benim kulağım her ikisinden de kopuverdi. Onlar yollarına ayrı ayrı devam ederken, ün yönünde Paul Simon otuz küsur yıla izini bırakacaktı. "Bangır Bangır Sessizliğin Sesi" yazımda da belirttiğim gibi Paul Simon'ın solo döneminde yaptığı "Graceland" albümünden sonra bağımı koparmıştım. Geçen hafta çıkan yeni albümüyle 32 yıl sonra Paul Simon'a tekrar kulak kabartacaktım. 


7 Eylül 2018 tarihinde Paul Simon, 14. stüdyo albümü olan " In The Blue Light"ı yayınladı. Bu albüm yeni ama içindeki parçalar eski. Olayın aslına şöyle bir mercek tutarsak; Paul Simon solo dönemindeki diskografisinde yer alan albümlerindeki parçaların en az bilinenlerini seçerek, yeniden yorumlamış. Bayat ekmekleri değerlendirebileceğiniz papara isimli bir yemek vardır ya bu da onun gibi birşey. Evde kalan bayat ekmeklerin üzerine, hazırladığınız kıymalı, soğanlı ve domatesli paparayı döktükten sonra üzerine sarımsaklı yoğurdumuzu boca ediyoruz ve ortaya harika bir yemek çıkıyor. Paparanın güzelliğinin sırrı böyle bir şey. Yemek örneği belki yakışıksız bir benzetme oldu ama paparanın lezzeti bu yargıyı affettirir olsa gerek. Hem zaten Paul Simon da elde kalmış, bayatlamış işlerini değil az tanınan belki de bir anlamda hakettiği değeri verilmemiş parçalarını bir araya getirip, caz formundaki düzenlemelerle yorumlamış. 
 " In The Blue Light" albümünde gitarist Bill Friesel, trompetçi Wyton Marsalis , davulcu Steve Gadd gibi caz ustaları da konuk olarak yer almış. 
Şimdi de Paul Simon'ın yeni albümü " In The Blue Light"a şöylece kısaca bir gözatalım... 
Yeni caz yorumu yapılan parçaların aslının hangi albümlerde olduğunu parantez içinde yazdım. 

1 - One Man's Celling Is Another Man's Floor
(1973 yılında çıkan "There Goes Rhymin' Simon" albümünden)

 2 - Love
( 2000 - "You're the One" )

 3 - Can't Run But
( 1990 - "The Rhythm of the Saints" )
Bu yorumu aslından daha çok sevdim, her dinleyişte de sazan gibi "vay bu parça güzelmiş" diye de atılıp durdum. 1990 yılındaki halinde Afro ritimli, world müzik hedefindeki şarkı burada Batı klasik müziği etkisinde sunulmuş. Vurmalı çalgıların yerini keman, çello, flüt almış.

 4- How The Heart Approaches What it Yearns
( 1980 - "One Trick Pony" )
Folk etkili bu parça harika bir caz yapıtı oluvermiş. Yorumda Wynton Marsalis ve trompeti ziyadesiyle ağırlıkta. 

 5- Pigs, Sheep and Wolves
( 2000 - "You're the One" )
Fabl etkisindeki bu parça New Orleans barlarında caz ile gezinirken, eski yorumun tadı da sürebilmiş.


 6- Rene and Georgette Magritte with Their Dog After the War
( 1983 - "Hearts and Bones" )
Sürrealist ressam Rene Magritte ve eşi Georgette üzerine yazılmış bir parça. Şarkı yapıldığı yıllarda ticari bir felaket olarak nitelenmişti. Bu parça o zamanlar tutulmasa da benim için asıl hali çok güzeldi. Belki de Rene Magritte'in resimlerine özel ilgim olması sebebiyle de sevmiş olabilirim. 
Size önerim bu şarkıyı dinlerken internette Rene Magritte resimlerini bulun ve onlara bakarak dinleyin derim. 

 7- The Teacher
( 2000 - "You're the One" )
Akustik gitarla yumuşak bir nehir gibi akan bir parça.

 8- Darling Lorraine
( 2000 - "You're the One" )

 9- Some Folks' Lives Roll Easy 
( 1975- "Still Crazy After All These Years" )

 10- Questions for the Angels
( 2011 - "So Beatiful or So What")  

"Into the Blue Light" albümüyle Paul Simon ile barışmakla kalmadım, neredeyse bir haftamı hem bu albüme hem de tabi ki Paul and Simon klasiklerini dinlemekle geçirdim. Fena da olmadı hani hayatım sanki 1970'li yıllara dönmüş gibi oldu. Kırk yıl var ki o eski diyarlara gitmemiştim... iyi oldu doğrusu. 

Aptulika




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder