Sayfalar

20 Mart 2017 Pazartesi

Chuck Berry İstanbul konseri 2017


Hani bir şeyi çok istersiniz ama o hiç beklemediğiniz, tabir yerindeyse en olmadık zamanda karşınıza çıkar ve siz ne yapacağınızı bilemezsiniz. On yıl önce bir gün gazetelere  Chuck Berry’nin İstanbul’a konsere geleceği haberi düşüvermez mi. Bir anda çığlık atıp, “İşte budur, en sonunda gerçek oldu” diyeceğiniz bir an değil. Bizim yaş kemale ermiş, çocukluktan başlayan gönülçelenimiz bizi ikiye katlamış 80’lik olmuş, sevin sevinebilirsen. Ancak bu şaşkınlık kısa bir süre sonra geçecek ve ben 17’lik bir tıfıl olacaktım. O vakti zamanının filmindeki gibi zaman makinesiyle 1950’lere gidiverecektim, artık ne çıkarsa bahtımızaydı hani anlayacağınız. 
Gel zaman git zaman konser günü yaklaşıyordu. Ben ciddi anlamda zaman makinesindeydim hani. Konser gününe yaklaştıkça ders çalışan bir öğrenci gibi eski Berry parçalarını dinliyordum. Bu arada hatırladığım kadarıyla konser biletleri bayağı tuzluydu ama gazeteden Murat Beşer sayesinde bir davetiye bulmuştum. Bilet fiyatını vesaireyi halletmiştik ama konserin yapılacağı yer biraz sıkıntı yaratmıyor değildi hani. Hilton Oteli’nin “Convention Center” denilen salonunda yapılacaktı. Bana kalsa bu konser İstanbul Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda yapılmalıydı (Cemil Topuzlu da deniliyor oraya ama ben eski alışkanlıkta inatçıyıyım). Bana kalsa zaten her konser orada yapılmalıdır ya o da başkadır hani.
Hiç bir şeyi dert etmiyordum ve konser günü olan 19 Ocak 2007 tarihine girmiştik. Bir cuma günüydü, sabahtan heyacanım artmıştı ki sormayın gitsin. Tam bu ruh halindeyken televizyonda bir haberle tat ve de tuz değil, her tür baharat kaçacaktı. Televizyonda Hırant Dink’in kahpece öldürüldüğü haberi geçiyordu.
Tadım kaçmıştı ama bir şekilde kendimi konserin kapısının önünde bulacaktım. Bizim Murat (Beşer)le buluştuk ve içeri girmeye hazırlanırken yanısıra etrafta karaborsa bilet satanların “Ucuz davetiye var, almak ister misiniz” nidalarıyla karşılaşacaktık. Bu hep olur, biri konsere gelir ve bir kısım esnaf ehli de “Ha bu adamlar çok seviliyor, fırsatı kollayalım” deyip hizmet sektörünü oluştururlar.
Konser salonuna girmiştik. Eh biraz yabancılaşma yaşamadım değil ama o zaman makinesi çalışıyordu hani. O Hilton salonu benim için 1950 yıllarından kalma bir konser salonuydu. Işıklar söndü yandı ve amaney ortalığı bir anda rock’n roll sardı. 
Sahnede 80 yaşını devirmiş biri vardı ama rock’n roll başka birşeydi. Sözün özü zaman makinesi çalışıyordu. Chuck Berry’nin kafasında bir gemici şapkası, saçına düşmüş aklara eşlik eden o kavruk surat ve rock’n roll. Organizasyondan bir elemanın yalancısıyım, kuliste babanın bir şişe viskisi de bekliyormuş hani. Konserin ortalarına doğru Chuck Berry sahneye dans etmek için gelmek isteyenleri davet etti. O anda sahne önüne doğru bir yığılım oldu ama Berry, durun diyerek kelamını edecekti, “Sadece kızlar”. Bir parçayı da onların danslarıyla birlikte söyledi.
Artık ne çalıyor hangi parçaydı anlamıyorduk. Konserin sonuna doğru sanki her parça “Johnny B. Goode” gibiydi. Ve İstanbul’dan bir dev adam geçmişti. Konser hiç bitmesin istiyorduk, o zaman makinesinden çıkmaya niyetli değildik ama bitmişti. Gecenin karanlığında yollara düşerken televizyondaki kara haberlere dönecektik.

Yapacak bir şey yoktu rock’n roll parçaları kısa olur ama ömrü uzundur. Objektif grubunun vokalisti ve gitaristi Vecdi (Yücalan)nin dediği gibi “Rock’n Roll bööle bişi”… Ama ne güzel bişi.
Aptulika




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder