Yarım Bırakılmış Kitaplar 1
Best Seller kitaplar çok
satılır ama
Bir kitabı alır, okursunuz.
Bitirdiğinizde ya seversiniz ya da sevmezsiniz. Sevdiğinizde o yazarın diğer
kitaplarını da merak eder, hatta arkadaşlarınıza önerirsiniz. Sevmediğiniz
kitabın yazarını bir arkadaşınız seviyordur ve size “A o kitabı denemeydi, asıl
öykülerini okumalısın.” der ve bu süreç böyle akıp, gider.
“Akıp giden süreç” dedim ama
aslı böyle midir? Bu süreçin içinde bir de yarım bırakılmış olanı vardır. Hani
bir kitaba başlarsınız ama sonu gelmez. Bunun adına “yarım bırakılmış kitap”
süreci diyoruz.
Benim “yarım bırakılmış
kitaplar kütüphane”m de bir hayli külliyatlıdır hani. Mesela “Best Seller”
denilen kitap türü, benim için böyle bir şeydir. Kitapçıya girdiğimde dev gibi
afişlerle gözümün içine sokulan, kitap eklerinde boy boy reklamı olan
kitaplarla bağım hep yarım kalmıştır ve o nedenle artık onlara hiç bulaşmıyorum
bile.
En başarıyla okuduğum “Best
Seller” kitap iki tanedir. 1970 sonunda Yaşar Kemal’in “İnce Mehmet”i çok
dikkat çekmişti. O gün “Best Seller” diye bir isimlendirme yoktu ama hayli
görkemli bir satışı vardı. O yıllarda Yaşar Kemal, “Nobel” adayı olarak
görülüyordu ve tüm dünyada da bu kitabı satılıyordu. Sonra o ödül verilmedi ama
Fransa devlet başkanı Mitterant ona en önemli onur madalyası ödülünü verecekti.
İşte o dönemde Yaşar Kemal’in bu romanının alıp okumuştum. Gerçekten çok keyif
almıştım.
“Best Seller” denilen ve
okuyup, bitirdiğim ikinci kitap ise 1980’lerin başında Marquez’in
“Yüzyıllık Yalnızlık” olmuştu. O da
“Nobel” ödülünü almıştı ve o senelerde bolca reklamı yapılmıştı. Marquez’in
kitapları sonrasında da devam etti. Bu arada “Nobel” almış olanlardan bir isim
de John Steinback”tir. Onu da her daim sevmişimdir. Hatta bazı kereler “Bu
Steinback Aga harika bir adam, bu ne yanlışlık yapmış ki ona “Nobel” vermişler”
demişliğim de vardır hani. Aklınıza sakın Orhan Pamuk’a gıcıkım gibi bir
düşünce gelmesin. Onun hiç bir kitabını elime almamışımdır. Yani yargı da
bulunacak bir durumum yok diyebilirim. Zaten bu dediğim yazarlar da Nobel’i Orhan Pamuk’tan yarım asır önce almışlardı ve
benim bu ödülü alanlara mesafem (ya da yargım) çok öncelerden oluşmuştu.
Ha bu arada bitirdiğim bir
“Best Seller” daha vardır, onu da buradan zikretmem gerekir. 80’lerin değişim
rüzgarlarında “Biz Devrimi Çok Sevmiştik” gibi kitaplar moda olmuştu ve 68
kuşağının solcularının Liberalizme dönme resmi geçidi tam gaz devam ediyordu.
İşte o sıralarda Milan Kundera’nın “Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği” kitabını
okuyabilmiştim. Ha kitabı okumaktan zevk aldığıma bakarak benim de o dönüş
rüzgarında olduğum sanılmasın. Olsaydı söylerdim Ama olmuyor işte, sol geldik
sol gidiyoruz. Kundera’yı okuyup, sevmemin asıl nedeni ne gelince daha çok
gençlik duygularımdan kaynaklanmıştı diyebilirim. Çünkü Milan Kundera’nın kadın
karekterleri bana çok çekici gelmişti. (Bu ilgi filminden dolayı değildi.
Filmini izlememiştim o sıralar.)
Az daha unutacaktım,
1970’lerin başında ben ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlamıştım. İşte o sıralar
bir kitap moda olmuştu. Eric Von Daniken gibi isimli bir Hollandalı yazarın
“Tanrıların Arabaları” diye bir kitabı vardı. Acayip bi şeydi amaney. O dönem
her evde bulunacak denli bir satış yapmıştı. Bir örnekleme yaparsak “Dünyayı
Kurtaran Adam” filmi gibi bir şeydi. Ama örnek verdiğim film yıllar sonra da
hatırlanıyor olsa da Eric Von Daniken ismi, 80’lerden sonra hatırlanmaz olmuştu.
İşte o kitabı okuduğumu sanıyorum ama okumamış sadece bazı böümlerine,
resimlerine bakmış da olabilirim. Galiba “En az okunan kitaplar Best
Seller’lardır” sözü doğru olsa gerek.
“Best Seller” kitaplardan
okuduklarım bu kadardır işte. Ondan sonra “Best Seller’” kitapları hep yarım
bırakmış, sonunu getirememişimdir.
Gelelim şimdi yarım
bırakılmış, bitirilmemiş kitaplara. Hani masada yemeğini bitirmeyen çocuklara
“Arkandan ağlar” denilir ya onun gibi bir şey. Bunlardan çok vardır ama ilk
hatırladığım John Paul Sartre’dır. Onun “Varoluşçuluk” kitabını almış ama bitirememiştim.
Arkamdan ağlamasın diye 10 yıl sonra bir daha aldığım da gene başaramamıştım. Sartre’ın
“Varoluşculuk” kitabınının yayınevi “Yazko” idi. Kapağında bir yumurta
illistrasyonu vardı. Bir ara Sartre’ın “Duvar” isimli öykü kitabını bitirmiş ve
sevmiştim. Bunu düşünerek “Varoluşculuk” kitabının felsefe üzerine olduğu için
bitiremediğimi düşünerek moral kazanmıştım. Sartre ile bu durum 30 yıl önceydi.
Yarım bırakılmış kitaplarla
macera yıllarca sürebiliyor da. Mesela 20’li yaşlarda alıp yarım bıraktığım bir
Balzac kitabını, 50 yaşında okuyabilmişimdir.
APTULİKA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder