Sayfalar

16 Nisan 2014 Çarşamba

Michel Bloomfield, blues'ın beyaz hali

Beyaz tenli siyahi gitarist

Çizim Aptülika
bluesperisan@gmail.com
Blues gitarının ABD’deki ilk beyaz ustası Michael Bloomfield’ı 15 Şubat 1981’de,  37 yaşındayken yitirmiştik.  Siyahlarla beyazların bir arada müzik yapmasını sağlayıp, ırkçılığa bir tokat atan öncü gitaristin 33. ölüm yıldönümünde  çıkan “From His Head To His Heart To Hands” albümü daha önce yayınlanmamış stüdyo ve konser kayıtlarını da barındıran 3 CD’lik ciddi bir antoloji niteliğinde. 


ABD’de beyaz müzisyenlerin blues müziğine girişi, Avrupalı’lardan çok sonra olacaktı. 60’larda İngiltere başta olmak üzere Avrupalı gençler ABD’de çıkan siyah insanın müziğine tutku ve hayranlıkla sarılırken, birçok blues müzisyeni de çıkartacaklardı. ABD’de ise hala ırkcı tabular hükmünü sürüyordu. İşte bunu bozan üç beyaz tüm aşağılanmalara rağmen siyahlarla aynı sahneye çıkmak cesaretini göstermekle kalmayarak bizzat onların müziğini yapacaklardı. Bunların isimleri armonikacı Paul Butterfield, gitarist Elvin Bishop ve gitarist Mike Bloomfield’di. 
İngiltere blues ustalarını çoktan çıkarmış; Alexis Korner, Eric Clapton, Jimmy Page, Jeff Beck gibi gitaristler siyah insanın müziğini Avrupa’dan dillendiriyorlardı. İşte ABD’deki bu sessizlikte Mike Bloomfield denilen asi beyaz adam blues gitar tınılarını dökecekti.
1943 yazında Yahudi kökenli bir ailenin çocuğu olarak Chicago’da dünyaya gelmişti, Michael Bloomfield. Ailesi dindar olduğu için oğlunun müzik yapmasını istemiyordu ama Bloomfield küçük yaşlarda edindiği gitarla müziğe başladı. O siyahların arasında bir gettoda siyahların müziğine tutkun bir gençti artık. Sanatçı o günkü seçimini, “Siyah insanlar bu ülkede beyazlardan müzdarip, Yahudi halkı ise o zaman her taraftan müzdaripti. Bu acılar içinde benim için de blues dayanak noktam oluyordu.” sözleriyle  tanımlayacaktı.

“Doğu – Batı”

  The Paul Butterfield Blues Band ile 1965yılında Chicago Blues tarzındaki ilk albümlerini yaptılar. Beyazlardan oluşan bir grubun blues yapması ABD’de de bir hayli şaşkınlık yaratırken bir yıl sonra bunu ikinci albüm “East – West” takip edecekti. İlk albümün aksine bu seferki çalışma özgün besteleri de kapsıyordu. Caz, saykodelik rock ve blues birleşimi olan bu albümde bir parça yeni bir bakışı da sunuyordu. Albümle aynı ismi taşıyan “East – West”, Doğu ile Batı’yı blues süzgecinde birleştiriyordu. Bu Miles Davis’in 1959’da  “Kind Of Blue” albümünde gerçekleştirdiği Doğu makamsal müziğinin cazdaki yansımasının devamı gibiydi. Mike Bloomfield’ın bu bestesinde Hint Raga müziğinin kaynaşması grubun orgcusu Mark Naftalin’in klavyesiyle hayat buluyordu. Müzik tarihinin bu başyapıtı bizde de etkili olmuştu. Erkin Koray’ın klavye ile “Tek Başına” konserler verdiği 80 sonu ile 90 arası dönemde bu sound oldukça hissedilecekti.
Newport Caz Festivali ve Fillmore’da tarihi konserler veren The Paul Butterfield Blues Band’in ardından Mike Bloomfield’ı 1967’de The Electric Flag isimli kendi grubuyla bulacaktık. Bu grup 2 yıl sürdü ve “The Trip”, “Along Time Coming” isimli albümleri yaptı. 1968’de  Al Kooper ve Stephan Stills ile birlikte “Super Sessions” adındaki tarihi albümü yapacaklardı. “jam Sessions” (doğaçlamalar) doruğa çıktığı bu harika çalışmadan sonra Bloomfield solo albümler yapacaktı. 

Şöhretten kaçan adam

Kusursuz gitar tekniği ve siyahi sanatçılara has duygusal tonları yakalayabilen Mike Bloomfield, birçok müzik yazarına göre İngiltere’den çıkan Eric Clapton’a karşı ABD’nin cevabı gibiydi. Bloomfield’in bu övgüleri hak etmesi 37 yıllık bir ömürle sınırlı olduğu düşünülürse önemi daha iyi anlaşılacaktır.
Bloomfield’ın 1977 yılında yaptığı “If You Love This Blues Play’em As You Plaese” bir çok otoriteye göre gitaristler için ders niteliğinde bir çalışma olacaktı. Böylesi bir yeteneğe sahip olmasına rağmen sanatçı, müzik sanayinin idol kavramına uzak bir kişiliğe sahipti. Dinleyicinin alıştırıldığı “star” kavramından nefret ediyor ve onu biçimlendirdiğini hissediyordu. Bu da onu konserlerden nefret eder hale bile getirdi. Bloomfield bu durumu su sözlerle açıklıyordu: “ İnsanlar sahnedeyken seni idol olarak görürler ve tapınırlar. Bu tehlikelidir. Çünkü bu dinleyicinin seni kalıplamasına neden olur ve kendin gibi değil, verilen imaja göre hareket edersin.” Bu yüzden Bloomfield 70’lerin sonuna doğru turnelerden uzak durdu. Basından, dinleyiciden uzak, kendi halinde yaşamayı tercih ediyordu. Ancak turnelerin ona yüklediği stres, uykusuzluk problemi yaratmıştı. Bu yüzden sadece uyuyabilmek için aldığı uyuşturucular onun ölümüne neden olacaktı.

“Blues benim bir parçam”

ABD’de ırk ayrımına tepkiyi ilk beyaz blues gitaristi olarak veren Michael Bloomfield,  “Blues sadece notalardan ibaret değildir. O çevremizi saran herşeyin toplamıdır. Onunla kişisel bir bağım var ve o benim bir parçam. “ sözleriyle bakışını net olarak ortaya koyacaktı.
Michael Bloomfield’ın 33. ölüm yıldönümünde çıkan “From His Head To His Heart To Hands” albümü 3 CD ve 1 belgesel DVD’den oluşan kelimenin tam anlamıyla bir antoloji. Bu çalışmaya seçilen parçaların daha önce yayınlanmamış kayıtları da barındırıyor olmasının yanısıra sunumuyla da  gerçek anlamda bir ciddiyet resmi geçidi. İlk CD’de sanatçının yayınlanmamış stüdyo kayıtları ve “Jam Sessions”larından oluşuyor. Stüdyo ortamının da hissedildiği bu çalışmanın ardından ikinci CD ise konser kayıtlarını içeriyor.

Muddy Waters, Janis Joplin ve Bob Dylan’ın gitaristi

“From His Head To His Heart To Hands”in üçüncü bölümü ise Bloomfield’ın çaldığı ünlü isimlerle yaptıkları yer alıyor. Muddy Waters’ın “Fathers And Sons” ve Janis Joplin’in ilk solo albümünde gitarı üstlenen Bloomfield’ın bu isimlerle yaptığı çok özel kayıtlarını bu seçkide bulabiliyoruz. Mike Bloomfield 1965 yılında Bob Dylan’ın unutulmaz albümü “Highway 61 Revisited”de de çalmıştı. Bu albümde yer alan Dylan klasiği “Like A Rolling Stone” parçasındaki sert gitar sololarına imza atan Bloomfield’den başkası değildi. Bugünlerde çıkan “From His Head To His Heart To Hands”de de hem Bob Dylan’lı bir konser kaydı hem de “Like A Rolling Stone”ın enstrümantal yorumu yer alıyor.

Mike Bloomfield 60’lı yılların müziğinde rock gitarının önemli bir figürüydü. Ama asıl önemlisi ABD’de beyazların siyahlarla birlikte blues yapmasına vesile olan öncü ve insan yürekli bir gitaristti.
Yazı ve çizim Aptülika

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder