Albert King
(1923 - 1992)
1946 yılına gelindiğinde kuzeni Bukka White onu yanına Memphis’e aldıracaktı. Böylece Tenessa’da birlikte çalacaklardı.
BILLIE HOLIDAY
(1923 - 1992)
Albert King Nelson, 1923’de Mississippi’de pamuk tarlarında çalışan bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Ailesi kilise korosunda gospel müzik yaptığı için o da erken yaşlarda müzikle tanıştı. 13 yaşında ailesi Arkansas’a göçünce müzik onun için daha da önem kazandı. Profesyonel olarak gospel gruplarıyla çalıştı. Ardından da ünlü bluescu Jimm Reed’in grubuna girdi ve onun plak kayıtlarında çaldı. Ancak Albert King o yıllarda gitar değil, davul çalıyordu. Davulcu olarak müzik kariyerine adım attıktan sonra Blind Lemon Jefferson’dan etkilenerek gitara geçecekti. Onun ilk gitarı ise oldukça iptidai ve genellikle gitar alacak parası olmayan kırsal kesim insanının bir tahta üzerine gitar tellerini çivileyerek yaptıkları “Didley Bow” denilen gitardı. King daha sonra ilk ciddi gitarı olan “Cigar Box” denilen dikdörtgen kutu biçimindeki gitara sahip olacaktı. 1958’de ise onunla özdeşleşen “V” biçimli Gibson Flying’e geçecekti.
1950’de Chicago’ya giden King, burada ilk plağını çıkarttı. 6 yıl sonra ilk grubunu kuran sanatçı, plak kayıtlarına devam edecekti. 1959’da çıkan “I’m Lonely Man” onun ilk ünlendiği parça olacaktı. 1961’de çıkardığı “Don’t Throw Your Love on So Strong” isimli plağı Amerika R&B listelerinde ilk dörde yükselme başarısını getirecekti. Albert King’in ilk albümü ise 1967’de “Born Under A Bad Sign” adıyla çıkacaktı ve bu çalışma aynı zamanda onun ABD dışında tanınmasını da sağlayacaktı. 44 yaşında popüleritesini yakalayan gitarist bir anda İngiliz genç gruplarının gözdesi olacaktı. The Cream, Paul Rodgers gibi müzisyen ve gruplar onun parçalarını rock sounduyla bir biri ardına yorumlamaya başlayacaklardı.
Albert King solak bir gitarist. Jimi Hendrix gibi sağlak gitarı terse çevirerek sol elle çalar. Onun neredeyse bir parçası olan “V” biçimli Gibson Flying modeli gitarının ismi de “Lucy”dir. Bu bluescıların gitarlarına bir kadın ismi vermelerinin ötesindedir. Albert King, gitarı Lucy’e gerçekten bir sevgili ya da arkadaş gibi davranır. Onun gitar çalışı notaların tane tane dökülüşünden ibarettir. Bu temiz çalışı gitarı, konuşurmuş havasına sokarken, sahnede bir ikili düet yapıyormuş etkisi yapar.
Albert King’in blues tavrının içinde funk ve soul etkisi de kuvvetlidir ama bunlar müziğinin genel yapısına hükmetmeden arada hissedebileceğimiz renkleridir. Bu yüzden de onun müziği rock dinleyenlere fazla aykırı gelmez.
2 metreye varan boyu ve 110 kiloluk yapısıyla Albert King’e dostları “Kadife Buldozer” adını vermişler. Ülkesi Amerika’nın debdebeli “Rock’n Roll of Fame”e ancak ölümünden 22 yıl sonra kabul etmeyi akıl edebildi. Albert King’i 21 Aralık 1992’de geçirdiği kalp krizi sonrası, 69 yaşında kaybetmiştik.
Alvino Rey
(1908 – 2004)
Alvino Rey ismi az bilinen
bir sanatçı. Kendi buluşu olan bir nevi çelik gitar (steel guitar) olan oldukça
çizgi dışı bir çalgısıyla Swing döneminin şöhretleri arasındaydı.
Asıl adı Alvin Mc Burkey olan
sanatçı 1908 yılında Kaliforniya’da dünyaya geldi. Küçükkken doğum gününde hediye edilen bir
banjo ile müziğe başladı. İlk zamanlar banjoyu çalmayı öğrenirken, daha
sonraları bu enstrumanı çalmakla kalmayacaktı. Banjoyu orasından burasından
kurcalayıp, bir elektrik kablosuyla radyo hopörlerine bağlayarak çalacaktı.
Banjo ile başlayan müzik
süreci yerine gitara bırakacak ve hemen ardından da çelik gitara geçecekti.
1927’de profesyonel olarak
müzik yapmaya başlar. 1929 yılına gelindiğinde orada bir Latin modasıdır almış
başını gidiyordu.Bu modaya uyum sağlayan Alvin Mc Burkey adını Alvino Rey
olarak değiştirecekti.
1935’te Horace Heidt
Orkestrası’na katılan Alvino Rey, bu orkestra’da vokal grubu olarak yer alan
The Four King Sisters’dan Louise King ile evlenecekti. Daha sonra Los Angeles’a
taşınacak ve kendi orkestrasını kuracaktı. Tabiki King kardeşlerde orkestranın
vokal grubunu oluşturacaktı. 1943 yılında müzisyenler sendikası tarafından
orkestrasına kayıt yasağı gelmesi ona çok büyük darbe vuracaktı. 50’lerde küçük
topluluklarda konuk müzisyen olarak müziğe devam etti. Bir sure TV programları
ve ardından da local yerlerde müzik yapan biri olarak unutuldu gitti. 2Şubat
2004’’te de yaşamını yitirdi.
En Ünlü Eseri: “NIGTH TRAIN
Alvino Rey’in klasikleşmiş bu enstrümantal parçasında tok bir
davul vuruşu ve nefeslilerle oluşturulan atmosferin içinden aralıklarla çıkan
ilginç ve çeliksi bir gitar sesi.
Müzik Tarzı
Alvino Ray’in ilginç yapımlı
çelik gitarı ile yaptığı müzik, Space
age pop ile Swing birleşiminde bir tarz olarak tanımlanıyor.
Bazı kaynaklarda ise günümüzün indie rock’ın öncüsü gibi ifadeler de
kullanılıyor.
Kendi icadı gitarı
Elektrikli anfi ve özel
pedallarla oluşturduğu gitarıyla özel bir tını oluşturan Alvino Rey, çelik gitarı
ilk önce dizlerinin üzerinde oturarak
çalıyordu. Daha sonraları ise orga benzer konuma getirdi. Alvino Rey’in
gitardan çıkardığı sesler de ilginçti. Kimi zaman eski uzay filmlerini andiron
sesler çıkarırken, kimi zaman da insan sesine yakın sesler çıkarak konuşur veya
şarkı okur gibiydi de. Bu ilginç
özellikler ona bir şovmen havasını da yüklüyordu. (Kaynak: Viktor Bensusan –
Jazz dergisi)
1935 yılında Gibson şirketi
Alvino Rey’e beraber çalışmak için öneri getirmişti. Bu yeni bir manyetik alıcı
yapımıyla alakalıydı. Alvino Rey bunun prototipini oluşturdu. Ancak bu
sonlandırılamadı. Daha sonra bunu Gibson firmasının mühendisi Walter
Fuller tamamlayacaktı. Böylece E -5 –
150 (Electric Spanish – 150) çıkacaktı. (Kaynak: www.sanalkampus)
Barney Kessel
(1923 – 2004)
1923 yılında Oklahama’da
dünyaya geldi. 14 yaşında profesyonel olarak müziğe orkestralarda çalarak
başladı. Ustası Charlie Christian’dı. Barney Kassel bir ara onunla tanıştı ve
birlikte de çaldı. Ancak bu olaydan sonra Kassel, ustasının taklidi olmaktansa
kendi stilinini çıkartması gerektiğini düşündü.
Daha sonraları Los Angeles’a
yerleşen gitarist, Artie Shaw, Charlie Barnet ve Benny Goodman orkestralarında
çalarak ünlenmeye başladı. Bu başarılarından sonra plak yapımcısı Norman Granz,
ona plak yapacak sanatçıların kaydında çalmasını teklif eder.
1950 yılındaOscar Peterson
Trio ve Granz’ın “Jazz At The Philarmonic (JATP)” projelerinde yeraldı.
Prodüktör Granz’ın getirdiği
teklifin ardından Kessel Hollywood’daki kayıt stüdyolüronon aranılan gitaristi
olacaktı. Plak kayıtlarında kimlere eşlik etmemişti ki. Bunlar arasında Frank
Sinatra başta geliyordu. Elvis Presley’in “Return The Sender” parçasında ritim
gitarda yeralmıştı. Bu arada 1953’de de kendi adına ilk albümünü çıkarmıştı.
1973’de Charlie Byrd, Herb
Ellis gibi gitaristlerle 3Great Guitars” grubunu kuracaktı.
Mayıs 2004’de de öldü.
B.B. King
(1925 – 2015)
Asıl adı Riley King olan B.B. King, 16 Eylül 1925’te Albert King (Aynı isimdeki bluescu değil, bu bir isim benzerliği) ile Nora Ella Farr’ın oğlu olarak, Mississippi’nin ufak banliyosu olan Berccair’de doğdu.
B.B. King daha dört yaşındayken babası evi terk edecekti. Bir süre sonra da annesi başka biriyle evlenince küçük King anneannesinin yanında yaşayacaktı.
B.B. King, ilk olarak Elkhorn Baptist Kilisesi’nin korosuna girecekti. 12 yaşına geldiğinde ise gene bir bluescu olan ve ondan 14 yaş büyük kuzeni Bukka White tarafından ilk gitarı hediye edilecekti.
18 yaşına geldiği zaman hayatını traktör sürücüsü olarak kazanıyordu. Buradan arta kalan zamanda ise St. John Quartet grubunda Mississippi’deki kiliselerde gitar çalıyordu.
1948 yılında Batı Memphis’te siyah müziği yayınlayan tek kanal olan WDIA isimli radyo istasyonuna Dj olarak giren B.B.King, bir çok program yapacaktı. Bu sıralarda Sepia Swing Club’ta da müzik yapmaya başlamıştı.
WDIA Radyo istasyonundaki Dj’liğinde “Blues Boy” lakabıyla anılıyordu. Burada bir programa konuk olan blues gitarının ustası T-Bone Walker, ona “Blues Boy”dan kısaltma yaparak “B.B.” demesi sonucu ismi bir anda B.B. King haline gelecekti.
1949 yılında B.B King RPM Records ile plak anlaşması yapacaktı. Böylece aynı yıl ilk 45’lik plağı olan “Miss Martha King / Got The Blues” çıkacaktı. Bu plaktan sonra kendi halinde satışıyla bir iki plak daha yapan B.B. King yanısıra da ufak tefek kulüp, barlarda da çalarak hayatını sürdürüyordu. Arkansas’ta bir dans salonunda çalmak için iş teklifi alan King, sahneye çıkacaktı. O sahnedeyken barın önünde duran iki erkek ilk önce ağız dalaşına başlarken bunu birbirlerine attıkları yumruklar takip edecekti. Bir anda arbede büyüyecek ve salonu ısıtan soba yere devrilerek içindeki gaz salonun ahşap döşemesine yayılacaktı. Ortalık bir anda alevlerle kaplanırken, içerdeki herkes canının kurtarmak için kendisini dışarı atacaktı. Alevlerin sardığı salondan kendini kurtaranlardan biri de B.B. King’ti. Ancak sanatçı bir süre sonra 30 dolarlık gitarını içerde unuttuğunu hatırlayacaktı. Bunun üzerine birden alevlere sarılmış salona giren King, gitarını kurtarma sevdasına düşecekti. Herkes onu içerde yandı sanırken, bir süre sonra elinde gitarıyla dumanları yararak çıkacaktı. O gün orada kavga eden iki kişinin bir kız yüzünden birbirlenrine girdiklerini ve bu kızın isminin de “Lucille” olduğunu öğrenen B.B. King gitarına bu ismi verecekti.
B.B. King ilk plağından sonra 4 adet 45’lik plak (single) yaptı ancak bunların hiç biri büyük bir başarı getirmedi. 1951 yılında çıkan "3 O'Clock Blues" plağı King’e muhteşem bir başarı getirecekti. Müzik listelerine giren ilk BB King plağı olan bu şarkı 5 hafta boyunca birinci sırada olmak üzere tam 14 hafta üst sıralarda kalacaktı. Bundan sonra birbiri ardına yaptığı plaklar listelere girerken, sanatçınının şöhreti de artacaktı. Öyle ki daha önceden en yüksek 85 dolara çıktığı konserler bir anda 2500 dolara çıkacaktı. Böylece BB King, Washington’daki Howard Teathre ve New York’taki efsanevi konser salonu Apollo’da sahneye çıkacaktı. 1956 yılına geldiğimizde de Bihari biraderlerin plak şirketi Crown, ona bir albüm teklif edecekti. Böylece Florette Bihari’nini prodüktörlüğünde ilk BB King albümü “Singing the Blues” piyasaya çıkacaktı. İçinde "You Upset Me, Baby", "Every Day I Have the Blues" , "Ten Long Years", "Crying Won't Help You", "Bad Luck", "Sweet Little Angel" gibi listelere giren parçanın bulunduğu albüm, sanatçının ABD dışında İngiltere’de de tanınmasını sağlayacaktı.
Başarılarını birbiri ardına yaptığı albümlerle sürdüren BB King, 1962’de büyük bir plak şirketi olan MCA Records’tan teklif alacaktı. Bu firmaya bağlı Geffen ile plaklarını çıkartacak olan King, 1965 yılında da başarılı bir konser albümü olan “Live At The Regal”i çıkartacaktı. 21 Kasım 1964’te Chicago’da bulunan Regal Theathre’da verilen konserin kayıtlarından oluşan “Live At Regal” sadece BB King diskografisinin değil, bütün konser albümlerinin içinde de en başarılı örneklerdendir. Bu albüm Rolling Stone’ın “Bütün Zamanların En İyi 500 Albümü” sıralamasında 141. sırada yer alırken, 2005 yılında da ABD Kongresi tarafından ulusal müzik adına korunması gereken kayıtlar arasına alınacaktı.
1969 yılına geldiğimizde BB King “Completely Well” albümüyle gene ses getirecekti. Bu albümde yer alan “The Thrills Gone” albümden sıyrılarak, BB King’e hem Grammy ödülü kazandıracak hem de yıllardır onunla birlikte anılacak bir başyapıt çıkartacaktı.
68’ler denilen kuşağın içinde o sıra Avrupalı gençler ABD’nin siyahi müziğine büyük bir ilgi duyacaklardı. Bu ilginin en başında da BB King geliyordu. Eric Clapton, Rolling Stones gibi müzisyen ve gruplar başta olmak üzere İngiltere’de yoğun bir ilgi gören BB King, ilerde çıkacvak rock gruplarına da ilham kaynağı olacaktı. Aynı şekilde ABD’de Paul Butterfield gibi öncü beyaz bluescularla da çalışan BB King, dönemi devi Jimi Hendrix’le de jam sesssion’lar yapacaktı.
Tarihler 9 Haziran 1971’i gösterirken BB King’i ilk defa İngiltere’de verdiği konserle görecektik. Bu sadece ilk İngiltere konseri olmakla kalmıyor İngiliz Blues tarihinin oluşumundaki 28 müzisyeni de sahnede BB King’e eşlik ederken buluyorduk. Bu isimler arasında kimler yoktu ki… İngiliz Blues’ının kurucusu ve “Büyükbabası” Alexis Korner, Fleetwood Mac’in en baba döneminin gitaristi Peter Green, Ozaman daha “Dr. John adını almamış olan Mac Rebennack, Traffic grubunun org ustası Steve Winwood ve daha niceleri. O konserde Beatles’ın davulcusu Ringo Starr da konuk olurken John Lennon geçirdiği bir trafik kazası nedeniyle orada olamayacaktı. Bu konserin kayıtları da 1971’in sonunda “BB King in London” adıyla albüm olarak çıkacaktı.
70’li yılların beyaz bluescularını ve rock gruplarını etkileyen BB King ile 80’li yıllardan ölümüne kadar birçok müzisyen onunla çalışmak için can atacaktı. 1988’de U2 grubu onunla , "When Love Comes to Town" isimli şarkıyı kaydedip büyük bir başarı elde edecekti. Blues Brothers 2000 isimli sinema filminde BB King’i, Eric Clapton, Dr. John, Koko Taylor ve Bo Diddley ile birlikte görecektik. Gene 2000 yılında Eric Clapton onunla birlikte , “Riding With the King” albümün yapacak ve bu çalışma o yılın Grammy ödüllerinde “Yılın En İyi Geleneksel Blues Albümü” seçilecekti.
1980’de Blues Hall of Fame’a girerek onure edilen King,1987’de Rock and Roll Hall of Fame, 2004’te de Official Rhythm & Blues Music Hall of Fame’e kabul edilecekti.
BB King 1991’de Memphis’teki Beale Caddesi’nde kendi adını taşıyan bir kulüp açacaktı. Müzisyenliğinin yanında işletmeciliğinin de güçlü olduğunu kanıtlayan sanatçı , B.B. King's Blues Club’ün diğer bir şubesini de 1994’te Los Angeles’ta faaliyete geçirecekti.
2006’da büyük bir dünya turnesine çıkan BB King, Kuzey İrlandalı rock ve blues gitaristi Gary Moore’la birlikte "Since I Met You Baby"ı kaydedeceklerdi. Aynı yıl Montreux Jazz Festivali ve Zürih’te yapılan Blues at Sunset’te de Joe Sample, Randy Crawford, David Sanborn, Gladys Knight, Leela James, Andre Beeka, Earl Thomas, Stanley Clarke, John McLaughlin, Barbara Hendricks ve George Duke gibi caz müzisyenleriyle konsere çıkacaktı.
2007’de Eric Clapton’un organize ettiği Crossroads Guitar Festival’in ikincisine katılan BB King, 2010 yılında aynı festivalde Robert Cray, Jimmie Vaughan, ve Eric Clapton ile birlikte çalacaktı.
BILLIE HOLIDAY
( 1915 - 1959 )
Asıl ismi Eleanora Fagan olan
Holiday 1915’te Baltimor’da doğdu. Anne, babası o doğduğunda onlu
yaşlarındaydı. (Annesi Sadiue, babası Clarence)Babası onun doğumundan kısa bir
süre sonra evi terkedecekti. Çaresiz kalan annesi küçük kızını akrabalarının
yanına bırakacaktı. Sonrasında da islahevi küçük Billie'nin
mekanı olacaktı.
Elenora Fagan şarkı söylemeye başladığında kendine bir isim arar. O dönem hayranı olduğu sinema yıldızı Billie Dove’ın
adını alarak bir barda şarkı söylemeye başlar. Burada şarkı söylerken John
Hammond onu keşfeder. Hammond onu hemen Benny Goodman’a götürür. Billie Holiday
böylece dönemin meşhur orkestrasında çalışırken, sesiyle de öne çıkar.
Benny Goodman Orkestrasının
ardından Teddy Wilson ve Count Basie ile de çalışır. Caz müziğinin temel
orkestralarında büyük bir çıkış yaşasa da Holiday’in fırtınalı yaşamının onda
bıraktığı dikbaşlılığı ve disiplin altına girmeme isteği sonucu Count Basie ile
çalışmaları son bulur. Gene aynı dönemlerde çalıştığı Lester Young ile müzikal
ilişkisi diğer ustalardan farklı olacak ve yaşamı boyunca istikrarlı olarak
sürecekti.
1939 yılına gelindiğinde
Billie Holiday “Strange Fruit” ve “God
Bless The Child” şarkılarını plak yapar. Bu parçalardan “Strange Fruit” ABD’de
ırkçılar tarafından bir ağaca asılan iki siyahi için yapılmış bir isyan
parçasıdır. Diğer parça “God Bless The Child” ise Holiday’in çocukluğu ve
fırtınalı hayatından izler taşır.
Alkol ve uyuşturucu
alışkanlığı onun hayatına eşlik ederken, sonunu da hazırlayacaktı. Sanatçı
siroz hastalığına yakalanıp, ölecekti.
Billie Holiday’in müzik
yaşamında en uzun çalıştığı isim Lester Young’dı. Young ona “Lady Day” lakabını
takmıştı. Müzik çevrelerinde de bu isimle ona seslenilmişti. Young ve Holiday
ikilisinin birlikte seslendirdikleri
“Time On My Hands”, “Without Your Love”, “Me My self And I” isimli
parçaları da caz tarihindeki yerini almıştır.
1935’te Teddy Wilson
orkestrasıyla kaydettikleri “What A Little Moonlight Can Do” şarkısı önceleri
sıradan bir eserken, Billie Holiday’in yorumuyla sanatsal bir yapıt haline
dönüşüp, günümüze gelecekti.
Carmen Mc Rae
( 8 Nisan 1920 – 10 Kasım1994)
Carmen Mc Rae 8 Nisan 1920’de New York’un siyah mahallesi Harlem’de Jamaika ve
Costa Rico asıllı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük kızdaki müzik sevgisini farkeden ailesi
onu klasik müziğe yönlendirecekti. Küçük Carmen, piyano dersleri aldı ve
Chopin, Mozart gibi klasik müzik bestecilerinin eserlerini talim etti. Buna
karşın küçük kızın asıl tutkusu Louis
Armstrong, Billie Holiday gibi cazcılardı. Artık 19 yaşında bir genç kızdı
ve o da Sarah Vaughan, Ella Fitzgerald gibi
Apollo Tiyatrosu’ndaki yarışmaya
katıldı. Bu yarışmada birinci gelerek, 1939’da müziğe adımını attı.
İlk olarak onunla Benny Carter ilgilendi ve orkestrasına
vokalist olarak aldı. Ardından dönemin bir başka ustası Count Basie onu orkestrasına katacaktı. 1946 yılında girdiği Mercer Ellington Orkestrası’nda
tanıştığı davulcu Kenny Clarke ile
evlenen McRae, bu sıralar Carmen Clarke
adıyla ilk plağını doldurdu. Ancak bu güzel dönem tarihler 1948’ gösterdiğinhde
sona erecekti. Mercer Ellington Orkestrası dağılınca Carmen McRae, üç yıl boyunca iş bulamayacaktı. Bu yüzden o da
sekreterlik gibi işlerle hayatını sürdürmek zorunda kaldı. Bir süre sonra
ailesinin yanına New York’a taşınan Carmen, tam anlamıyla bir umutsuzluk içine
girecekti.
Bu kötü günlerin ardından
1954 yılı ona şans getirecekti. Caz akodiyoncusu Mat Mathews’le çalışmaya
başlayacak ve kendi adına da ilk plağını kaydedecekti. Yaşı 34 olmuştu ama
plağı ses getirmiş ve ünlenmeye başlamıştı. Hatta dönemin birçok caz dergisi
ondan bahseder olmuştu.
1960 yılına gelindiğinde McRae,
bir büyük caz devi olan Dave Brubeck
ile çalışmaya başlayacaktı. Şöhrete tam tekmil adım atmıştı ama sanatçı,
dünyaya ve çelişkilerine uzak kalamayacaktı. ABD’deki siyah beyaz ırk ayrımı
60’larda toplumsal hareketin yükselmesiyle bir siyah direnişe yol açacaktı.
Carmen McRae, Costa Rico ve Jamaika kökenli bir melezdi. Dave Brubeck ise bir beyazdı ama her iki müzisyen de aralarına
Louis Armstrong’u da alarak ırk ayrımına meydan okuyan “Real Ambassadors” isimli bir gösteri düzenlediler. Bu arada
1967’deki “Hotel” adlı filmde
oynayarak oyunculuk kariyerine de adım atan McRae’yı (bir dönem bizim ülkede de
siyah beyaz televizyonların tutkusu olan ) Kökler
(The Roots) dizisinde de görecektik.
Carmen McRae’nın ırk
ayrımcılığına meydan okuyan eylemci tavrı ve bu konuda sözünü budaktan
sakınmamısı onu birçok muhafazakar çevrede de sevilmeyen kişi olmasına
yolaçacaktı. Bunun sonucunda geelen mimlenme onun ayağına ilerde de
dolanacaktı. 1983’ü 84’e bağlayan yılbaşı gecesi Billie Holiday anısına verdiği konser büyük bir vefa örneği olurken
caz tarihine de altın harflerle işlenecekti.
1988 yılında Carmen McRae, Thelonius Monk bestelerinin
yorumlandığı “Carmen Sign Monk”
isimli albümü yaptı. Albüm gerçekten muhteşemdi ve Grammy almasına da muhtemel
gözüyle bakılıyordu. Ancak ödüller açıklandığında Carmen McRae yoktu. Böyle
olunca da haklı olarak Carmen McRae, hem müzik endüstrisine hem de onun
yarattığı “sahte caz şarkıcıları”na verdi veriştirdi.
Son konserini 1991’de New
York’taki Blue Note kulüpte veren McRae, sigara tiryakiliği sonucu aktif
şarkıcılıktan uzaklaşmak zorunda kalacaktı. Cigerlerinde amfizem vardı ve 1994
Ekim’inde de felç olacaktı. 10 Kasım 1994’te de ardında onurlu bir yaşam
bırakarak bu dünyardan ayrılacaktı.
Charlie Christian
Bonham, Teksas’da 29 Temmuz
1916 tarihinde dünyaya geldi. Müzisyen
bir ailenin çocuğu olan Charlie Christian’ın annesi piyano, babası da hem
trompet hem de gitar çalıyordu. Böylesi bir ortam da kardeşi trompet çalarken o
da guitarı seçerek müziğe başlayacaktı. Charlie Christian 10 yaşına geldiğinde
aile elemanlarından oluşan bir orkestra ile Oklohoma’daki kulüplerde sahneye
adımını atacaktı. İlk etkilendiği isim oönemin gitaristlerinden Lester Young
olacaktı.
1930 yılında kardeşi Eddie’nin
de yeraldığı ilk grubunu kuran Charlie Christian, küçük salonlarda konserler
verecekti.
1937’de Eddie Durham’ın
etkilemesi ve öncülüğü ile elektro gitara geçen Christian 40’lara doğru cazın
devlerinden Benny Goodman’ın orkestrasına geçecekti.
Müzik tarihinde böylesi yer
etmiş olan Charlie Christian bütün bunları 25 yıla sığdırabilmişti. Çünkü
sanatçı oldukça genç bir yaşta hayata veda edecekti. 2 Mart 1942’de 25
yaşındayken tüberküloz hastalığı sonucu tedavi gördüğü Seaview Senetaryumu’ nda
ölecekti.
Charlie Christian caz
tarihinde önemli bir elektro
gitaristtir. Onun çalış tarzı ve stili bir ekol düzeyinde olup daha sonra caz sahnesine çıkacak olan West
Montgomery, Barney Kessel ve George Benson gibi gitaristleri etkileyecekti.
CHARLIE
PARKER
(1920 – 1955)
‘Bird’ ve ‘Yardbird’ lakaplarıyla da
tanınan caz tarihinin en önemli alto saksofoncularıdan biri olan Charlie
Parker, yaşamındaki sallantılarla ve sıradışılığıyla da unutulmazlar arasına
girmiş bir sanatçıdır.
Asıl adı Charlie Christopher Parker
Jr. olan saksofoncu 29 Ağustos 1920’de Kansas kentinde Charles ve Addle’in
çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Küçükken müziğe merak sarmıştı. Yoksul
siyahların okuduğu okulda bulduğu baritone saksofon ile müziğe başladı. Bu bir
seçim değildi çünkü okulda bulunan tek enstrüman buydu. Ne zamanki 13 yaşına
geldi ve o zaman annesinin aldığı alto saksofona kavuşabildi. Charlie Parker’ın
dünyasında müzik herşeyin üstüne çıkacaktı. Bu yüzden de 15’inde okulu bıraktı,
bütün zamanını müziğe verdi. Saksofonu kendi kendine öğrenemn Parker bol bol
plak dinlemeyi de ihmal etmiyordu. Bu çabaların sonunda bulabildiği
müzisyenlerle jam sessionlara katıldı.
1939 tarihinde New York’a tayşınan
Parker, burada daha bol jamsessionlara katılabilecek hem de profesyonel olarak
çalışma olanağına erişecekti. Sanatçı New York’ta guitarist Biddy Fleet ile
tanıştı ve tekniğini geliştirecek
şekilde jam session’lar yaptı. Bu sayede ismini de duyuran alto
saksofoncu1940’ta Jay Mc Shann’ın orkestrasına girecekti. İki yıl Shann’ın
orkestrasında çaldıktan sonra Earl Hines ile çalışmaya başladı. Earl Hines
orkestrasında Dizzy Gillespie gibi yenilikçi fikirler taşıyan müzisyenler
vardı. Bu Parker’ın yaratıcılığını daha körükleyen bir imkandı. Sanatçı
orchestra ile çalışmalarının dışında Minton’s Playhouse öe Monreo’nun Uptown
House kulüplerinde çok önem verdiği doğaçlama, jam sessionlada katılıyordu. Bu
çalışmalar onunla anılacak olan Bebop’un filizlenmesine neden olacaktı. Charlie
Parker’ın ünlendiği ve veriminin arttığı bu dönemde ne acıdırki plak kaydına
giremedi. Çünkü o dönem ABD’de de Dünya Savaşı’na bağlı bir ekonomik kriz
yaşanıyor ve buna bağlı çıkan grev dalgası plak endüstrisini de vurmuştu.
1945 yılıda Parker, kendi orkestrasını
kuracaktı. Ardından da Dizzy Gillespie ile birlikte konserler vermek için
Hollywoo’a gideceklerdi. Müziklerini tanıtmak için yaptıkları bu yolculuk kısa
bir sure sonra sekteye uğrayacaktı. Zira Charlie Parker uyuşturucu maddeler
kullanmaya başlamıştı , ondan arta kalan zamanlarda da alkolle hem hal
oluyordu. Geçirdiği bir kriz sonrası Camillo State Hastanesine yatırılıp,
tedavi görecekti. 1947’de bu tedavisi bitecek ve tekrar New York’a dönecekti.
Burada hemen kolları sıvayan (bu sefer müzik için) Charlie Parker yanına Miles
Davis, Max Roach, Duke Jordan ve Tommy Potter’ı alarak bir topluluk kurar. Bu
dönem onun müzikal üretiminin arttığı bir dönemdi, bugün çok ünlü olan parçaları o dönemde çıkmıştı. 1949’da
Avrupa’ya turnelere gider, yanısıra plak kayıtları da artar. Ekonomik durumu da
çarpıcı bir şekilde yükselmişti. Bütün bu iyi gidişe karşın Charlie Parker’ın
uyuşturucu ve alkol problemleri de gene başlamıştı. Bu yüzden 1951’de narkotik
onun çalışma lisansını iptal edecekti. Çalışma lisansını ancak 1953’te
alabilecekti. Ancak uzun sure çalışamaması onun maddi kayıplarına neden
olmuştu. Bu durum onu bunalıma sürükler.1954’te Charlie Parker iki defa
intihara bile kalkışır. Yanısıra uyuşturucu sorunları hem sağlık hem de adli
olarak onu başında bir bela idi. Kendi isteğiyle New York’taki Bellevue
Hastanine yatar, ama bir sonuç alınamaz.
Charlie Parker son konserine isim
babalığı yaptığı Birdland kulüpte 5 Mart 1955’te çıkar. 12 Mart 1955’te de
hayata veda edecekti.
Müzik alanında bir çok yenilikler
getiren Parker caz müziğinde Bebop tarzının boyatmasına ve olgunlaşmasını
sağlayan isimdir. Caz trompetinin efsanesi Miles Davis onu şu sözlerle
tanımlayacaktı: “O zamana dek gelen doğaçlama şekillerini sorgulamış ve kendi
kurallarını koyarak yeniden biçimlendirmişti. Belirlenmiş iki nokta arasında
sınırsız alt bölümler olduğunu savunan Charlie Parker, kısa bir an cinder
davulcuları bile utandıracak sürette sololar atabilmiştir.” Miles Davis Parker
ile ilgili bir notu da şöyle düşecekti:
“Bir keresinde onun ve Dizzy’nin sahnede yaptıklarına çok yaklaştığımı
hissetttim, ama onları asla yakalayamadım.”
Charlie Parker’ın müziği kadar yaşamı
da dikkat çekiciydi. Bu sebeple hayatının konu edildiği “Bird” isimli bir filmi
de Clint Eastwood yönetmen olarak çekmişti.
Albümleri
1944
* The Immortal Charlie Parker
* Bird: Master Takes
* Encores
1945
* Dizzy Gillespie - Groovin' High
* The Genius Of Charlie Parker
* Charlie Parker Story
* Charlie Parker Memorial, Vol. 2
1947
* Charlie Parker Memorial, Vol. 1
1948
* Bird At The Roost, Vol. 1
* Newly Discovered Sides By Charlie
Parker
* The 'Bird' Returns
1949
* Bird At The Roost, Vol. 2
* Bird At The Roost
1950
* An Evening At Home With Charlie Parker Sextet
Dial[edit]
1945
* Red Norvo's Fabulous Jam Session
1946
* Alternate Masters, Vol. 2
1947
* The Bird Blows The Blues
* Cool Blues c/w Bird's Nest
1946
* Jazz At The Philharmonic, Vol. 2
* Jazz At The Philharmonic, Vol. 4
1948
* Various Artists - Potpourri Of Jazz
* The Charlie Parker Story, #1
1949
* The Genius Of Charlie Parker, #7 -
Jazz Perennial
* Jazz At The Philharmonic, Vol. 7
* Jazz At The Philharmonic - The Ella
Fitzgerald Set
* The Complete Charlie Parker On Verve - Bird
1950
* The Genius Of Charlie Parker, #4 -
Bird And Diz
* The Charlie Parker Story, #3
1951
* The Genius Of Charlie Parker, #8 -
Swedish Schnapps
* The Genius Of Charlie Parker, #6 -
Fiesta
1952
* The Genius Of Charlie Parker, #3 - Now's The Time
1953
* The Quartet Of Charlie Parker
1954
* The Genius Of Charlie Parker, #5 -
Charlie Parker Plays Cole Porter (released posthumously)
Compilations[edit]
1940
* Bird's Eyes, Vol. 1 (Philology)
* Charlie Parker With Jay McShann And
His Orchestra - Early Bird (Stash)
* Jay McShann Orchestra Featuring
Charlie Parker - Early Bird (Spotlight)
1941
* Jay McShann - The Early Bird Charlie
Parker, 1941-1943: Jazz Heritage Series (MCA)
* The Complete Birth Of The Bebop
(Stash)
1943
* Birth Of The Bebop: Bird On Tenor
1943 (Stash)
1945
* Every Bit Of It 1945 (Spotlight)
* Charlie Parker, Vol. 3 Young Bird
1945 (Masters of Jazz)
* Dizzy Gillespie - In The Beginning (Prestige)
* Bird's Eyes, Vol. 17 (Philology)
* Charlie Parker On Dial, Vol. 5
(Spotlight)
* Red Norvo's Fabulous Jam Session
(Spotlight)
* Dizzy Gillespie/Charlie Parker -
Town Hall, New York City, June 22, 1945 (Uptown)
* Bird's Eyes, Vol. 4 (Philology)
* Yardbird In Lotus Land (Spotlight)
1946
Rappin' With Bird (Meexa)
Jazz At The Philharmonic - How High
The Moon (Mercury)
Charlie Parker On Dial, Vol. 1 (Spotlight)
1947
The Legendary Dial Masters, Vol. 2 (Stash)
Various Artists - Lullaby In Rhythm
(Spotlight)
Charlie Parker On Dial, Vol. 2 (Spotlight)
Charlie Parker On Dial, Vol. 3 (Spotlight)
Charlie Parker On Dial, Vol. 4 (Spotlight)
Various Artists - Anthropology
(Spotlight)
Allen Eager - In The Land Of Oo-Bla-Dee
1947-1953 (Uptown)
Charlie Parker On Dial, Vol. 6
(Spotlight)
Various Artists - The Jazz Scene
(Clef)
1948
Gene Roland Band Featuring Charlie
Parker - The Band That Never Was (Spotlight)
Bird's Eyes, Vol. 6 (Philology)
Bird on 52nd St. (Jazz Workshop)
Charlie Parker (Prestige)
Charlie Parker - Live Performances
(ESP)
Charlie Parker On The Air, Vol. 1
(Everest)
1949
Charlie Parker - Broadcast
Performances, Vol. 2 (ESP)
The Metronome All Stars - From Swing
To Be-Bop (RCA Camden)
Jazz At The Philharmonic - J.A.T.P. At
Carnegie Hall 1949 (Pablo)
Rara Avis Avis, Rare Bird (Stash)
Various Artists - Alto Saxes (Norgran)
Bird On The Road (Jazz Showcase)
Charlie Parker/Dizzy Gillespie - Bird And Diz (Universal
(Japan))
Charlie Parker - Bird In Paris (Bird in
Paris)
Charlie Parker In France 1949 (Jazz
O.P. (France))
Charlie Parker - Bird Box, Vol. 2
(Jazz Up (Italy))
Bird's Eyes, Vol. 5 (Philology)
Charlie Parker with Strings (Clef)
Bird's Eyes, Vol. 2 (Philology)
Bird's Eyes, Vol. 3 (Philology)
Dance Of The Infidels (S.C.A.M.)
1950
Charlie Parker Live Birdland 1950 (EPM
Musique (F) FDC 5710)
Charlie Parker - Bird At St. Nick's
(Jazz Workshop JWS 500)
Charlie Parker At The Apollo Theater
And St. Nick's Arena (Zim ZM 1007)
Charlie Parker - Bird's Eyes, Vol. 15
(Philology (It) W 845-2)
Charlie Parker - Fats Navarro - Bud
Powell (Ozone 4)
Charlie Parker - One Night In Birdland
(Columbia JG 34808)
Charlie Parker - Bud Powell - Fats
Navarro (Ozone 9)
Charlie Parker - Just Friends
(S.C.A.M. JPG 4)
Charlie Parker - Apartment Jam
Sessions (Zim ZM 1006)
V.A. - Our Best (Clef MGC 639)
The Genius Of Charlie Parker, #4 -
Bird And Diz (Verve MGV 8006)
The Persuasively Coherent Miles Davis
(Alto AL 701)
Charlie Parker - Ultimate Bird 1949-50 (Grotto 495)
Charlie Parker - Ballads And Birdland
(Klacto (E) MG 101)
Charlie Parker Big Band (Mercury MGC
609)
Charlie Parker - Parker Plus Strings
(Charlie Parker PLP 513)
Charlie Parker - Bird With Strings
Live At The Apollo, Carnegie Hall And Birdland (Columbia JC 34832)
Charlie Parker - The Bird You Never
Heard (Stash STCD 10)
Norman Granz Jazz Concert (Norgran MGN
3501-2)
Charlie Parker At The Pershing
Ballroom Chicago 1950 (Zim ZM 1003)
The Charlie Parker Story, #3 (Verve
MGV 8002)
Charlie Parker - Bird In Sweden
(Spotlite (E) SPJ 124/25)
Charlie Parker - More Unissued, Vol. 2
(Royal Jazz (D) RJD 506)
Machito - Afro-Cuban Jazz (Clef MGC 689)
An Evening At Home With Charlie Parker
Sextet (Savoy MG 12152)
1951
The Genius Of Charlie Parker, #8 -
Swedish Schnapps (Verve MGV 8010)
The Magnificent Charlie Parker (Clef
MGC 646)
The Genius Of Charlie Parker, #6 -
Fiesta (Verve MGV 8008)
Charlie Parker - Summit Meeting At Birdland (Columbia JC
34831)
Charlie Parker - Bird Meets Birks
(Klacto (E) MG 102)
Charlie Parker - The Happy
"Bird" (Charlie Parker PLP 404)
Charlie Parker Live Boston,
Philadelphia, Brooklyn 1951 (EPM Musique (F) FDC 5711)
Charlie Parker - Bird With The Herd
1951 (Alamac QSR 2442)
Charlie Parker - More Unissued, Vol. 1
(Royal Jazz (D) RJD 505)
1952
Charlie Parker - New Bird, Vol. 2
(Phoenix LP 12)
Charlie Parker/Sonny Criss/Chet Baker
- Inglewood Jam 6-16-'52 (Jazz Chronicles JCS 102)
Norman Granz' Jam Session, #1 (Mercury
MGC 601)
Norman Granz' Jam Session, #2 (Mercury
MGC 602)
Charlie Parker Live At Rockland Palace
(Charlie Parker PLP 502)
Charlie Parker - Cheers (S.C.A.M. JPG
2)
The Genius Of Charlie Parker, #3 -
Now's The Time (Verve MGV 8005)
1953
Miles Davis - Collectors' Items (Prestige PRLP 7044,
released posthumously in 1956)
Charlie Parker - Montreal 1953 (Uptown
UP 27.36)
Charlie Parker/Miles Davis/Dizzy
Gillespie - Bird With Miles And Dizzy (Queen Disc (It) Q-002)
Charlie Parker - One Night In
Washington (Elektra/Musician E1 60019)
Charlie Parker - Yardbird-DC-53 (VGM
0009)
Charlie Parker At Storyville (Blue
Note BT 85108)
Charlie Parker - Star Eyes (Klacto (E)
MG 100)
Charles Mingus - The Complete Debut Recordings (Debut
12DCD 4402-2)
The Quintet - Jazz At Massey Hall,
Vol. 1 (Debut DLP 2)
The Quintet - Jazz At Massey Hall
(Debut DEB 124)
Charlie Parker - Bird Meets Birks
(Mark Gardner (E) MG 102)
Bud Powell - Summer Broadcasts 1953
(ESP-Disk' ESP 3023)
Charlie Parker - New Bird: Hi Hat
Broadcasts 1953 (Phoenix LP 10)
The Quartet Of Charlie Parker (Verve
825 671-2)
1954
Hi-Hat All Stars, Guest Artists, Charlie
Parker (Fresh Sound (Sp) FSR 303)
Charlie Parker - Kenton And Bird (Jazz
Supreme JS 703)
The Genius Of Charlie Parker, #5 -
Charlie Parker Plays Cole Porter (Verve MGV 8007)
Charlie Parker - Miles Davis - Lee
Konitz (Ozone 2)
V.A. - Echoes Of An Era: The Birdland
All Stars Live At Carnegie Hall (Roulette RE 127)
Konser Albümleri
Live at Townhall w. Dizzy (1945)
Yardbird in Lotus Land (1945)
Bird and Pres (1946) (Verve)
Jazz at the Philharmonic (1946)
(Polygram)
Rapping with Bird (1946-1951)
Bird and Diz at Carnegie Hall (1947)
(Blue Note)
The Complete Savoy Live Performances
(1947–1950)
Bird on 52nd Street (1948)
The Complete Dean Benedetti Recordings
(1948–1951) (7 cds)
Jazz at the Philharmonic (1949)
(Verve)
Charlie Parker and the Stars of Modern
Jazz at Carnegie Hall (1949) (Jass)
Bird in Paris (1949)
Bird in France (1949)
Charlie Parker All Stars Live at the
Royal Roost (1949)
One Night in Birdland (1950) (Columbia)
Bird at St. Nick's (1950)
Bird at the Apollo Theatre and St. Nicklas Arena (1950)
Apartment Jam Sessions (1950)
Charlie Parker at the Pershing Ballroom Chicago 1950
(1950)
Bird in Sweden (1950) (Storyville)
Happy Bird (1951)
Summit Meeting at Birdland (1951)
(Columbia)
Live at Rockland Palace (1952)
Jam Session (1952) (Polygram)
At Jirayr Zorthian's Ranch, July 14,
1952 (1952) (Rare Live Recordings)
The Complete Legendary Rockland Palace Concert (1952)
Charlie Parker: Montreal 1953 (1953)
One Night in Washington (1953) (VGM)
Bird at the High Hat (1953) (Blue
Note)
Charlie Parker at Storyville (1953)
Jazz at Massey Hall aka.The Greatest
Jazz Concert Ever (1953)
Not: Sarı ile yazılı albümler Blues Perişan arşivinde olanlar.
Chris Squire
( 1948 – 2015)
Asıl adı Christopher Russell Edward Squire olan Chris Squire 4 Mart 1948’de Londra’da dünyaya geldi. Emekçi bir ailenin çocuğu olan sanatçı, 4 yaşında Ella Fitzgerald, Lena Horne plaklarına merak sararak, 4 yaşında müziğe adım atacaktı. Onun müziğe adım atışı bir enstrumanla olmayacaktı. O şarkı okumayı seviyordu ve 6 yaşında da kilise korosuna katılacaktı.
16 yaşına kadar müziği çok fazla düşünmeyecekti. Ne zaman ki Beatles grubuyla tanıştı ve böylece basgitar çalmaya karar verdi. 1960 yılında derhal ucuz bir Futurama bas gitar edinerek öğrenmeye başladı. Bascı olarak The Animals’tan John Entwistle ile The Cream’dan Jack Bruce’tan etkilendi.
Squire ilk olarak The Selfs isimli grubunu kurdu. Bunu 1968’de Mabel Greer's Toyshop isimli saykodelik rock grubu takip edecekti. Aynı yılın yaz aylarında da efsanevi progresif rock grubu olan Yes’i kuracaklardı.
70’li yıllarda yaptıkları senfonik ve klasik etkili rock tarzlarıyla dikkatleri çeken Yes’in “Fish” lakaplı basgitaristi her daim grubun emektarı olmuştur. Öyleki grubun kuruluşundan bu yana değişmeyen tek elemanı Squire olmuştur.
19 Mayıs 2015 tarihinde kanser teşhisi konulan Chris Squire, lösemi tedavisi görecekti. 27 Haziran 2015’te de sanatçı Arizona’da hayata veda edecekti.
ELVIN JONES
( 1927 - 2004 )
Caz davulcusu Elvin Ray Jones1927’de Michigan’da
doğdu. On kardeşinin üçü müzisyendir. Abileri Hank Jones piyanist, Thed Jones
da trompetçidir. Elvin Jonesdavul çalmayı 13 yaşında kendi kendine öğrendi.
1950’de de abilerin grubunda çalmaya başladı. Bu grupla Blue Bird In isimli bir
mekanda çalıyorlardı. Aynı yerde değişik günlerde de piyanist Tommy Flagan ve
guitarist Kenny Burrell da program yapıyordu. Michigan’a turneye gelen Charlie
Parker ve Miles Davis gibi heybetli cazçılar da buraya konuk oluyorlardı. Bu
verimlilik müziğe yeni adım atmış olan Elvin Jones’a da bu büyük ustalarla
çalma fırsatını veriyordu.
1959 yılında piyanist Bud Powel ve basic Charles
Mingus’la tureye çıkan Jones, turnenin ardından New York’a yerşeme kararı alır.
1960’da da Miles Davis’le çalıştı. Ardından John Coltrane’in ekibine katıldı.
Burada piyanist Mc Coy Tyner, basic Jimmy Garrison ile birlikte John Coltrane
Quartet’I oluştmuşlardı. 1960 ile 1966’ya kadar olan bu şüreç Jones için
çok önemli olmuş. Kendi deyimiyle ,”Coltrane, benim davuldaki melodic
arayışımda büyük bir akış sağlamıştı” diye tanımlayacaktı o günleri, Elvin
Jones.
1966’dan sonra kısa bir dönem Duke Ellington ile
çalışan davulcu daha sonra kendi trio’sunu kuracaktı. Jimmy Garrison ve Joe
Farrell’in yeraldığı bu triodan sonra “Jazz Machine” isimli grubunu kurdu.
90’lı yıllarda saksofoncu Joshua Redman, trompetçi
Nicholas Payton, tromboncu Delfeayo Marsalis ve John Coltrane’in oğlu Ravi
Coltrane gibi isimlerle müzik yapacaktı.
Sanatçı 18 Mayıs 2004 yılında New York’ta kalp
yetmezliği sonucu 76 yaşında hayata veda edecekti.
Elvin Jones iki evlilik yapmıştı. İlk eşi Shirley’den
sonra Keiko ile evlenmişti. Keiko bir Japondu ve Elvin Jones da müzik için New
York’da bulunurken, diğer zamanlarını da Nagazaki’de geçiriyordu. Sanatçının Elvin Nathan isimli bir oğlu ve
Rose isimli de bir kızı var.
Post- bebop dönemin en etkin davulucularında kabul
edilen Elvin Jones davulu zaman belirleyici bir enstrüman olmaktan öteye
taşımıştır. Trampet ve zilleri doğaçlama zenginliği açısından bütünüyle serbest
bırakmıştı. Çalış tekniğinde serbest ve anvant garde fikirlere kapısını ardına
kadan açık bırakmış olsa da ritim duygusu hiç bir zaman yitmez.
Daha önceleri ritm ve eşlik enstrümanı olarak kabul
edilen davul, 60’lardan sonra solo
çalgısı haline de gelecekti.
Davulun bu özelliğe erişmesinde hiç kuşku yoktur ki Kenny Clarke, Max
Roach ve tabii Elvin Jones gibi öncülerin payı büyüktür. Jones’un kendine has özelliği ya da buluşu
davul çalışına “Polyrytm” denilen tavrı getirmesiydi. Farklı ritmleri birarada
çalma diye özetleyeceğimiz bu tavırda
çalarken tekniği ile modern fikirlerini de aktarıyordu.
Jim Hall
(4 Aralık 1930 – 10 Aralık 2013)
New York, Buffalo doğumlu modern caz’ın kurucu gitaristi,
müzisyen bir ailenin içinde yetişti. Annesi piyano, büyükbabası keman ve amcası
da gitar çalıyordu. Jim Hall da 10 yaşında gitara başladı. 20’li yaşlarına geldiğinde
de müziği akademik boyutta geliştirmek için Cleveland Müzik Okulu’na gitti.
Burada piyano, kontrbas ve müzik teorisi üzerine eğitim aldı.Ardından Los
Angeles’a yerleşen Jim Hall, 1955 ile 1956 arasında Chico Hamilton’un
orkestrası’nda çalıştı. Daha sonra klarnet çi ve saksofoncu Jimmy Giuffre’in
üçlüsüne geçti. Jimmy Giuffre davulun olmadığı triolar kuran bir müzisyendi.
Onun folk caz diye nitelenebilecek müziğinde Jim Hall onun ayrıcalığı olan
tarzını oturtacaktı.
Jim Hall, 1960’dan sonra Sonny Rollins ve Bil Evans gibi dev
müzisyenlerin aradığı guitarist olacaktı. 1962’de Sonny Rollins’le yaptığı “The
Bridge” albümü caz tarihinde yer etmiş ve gitar çalış tarzında da norm
olmuştur. Gene aynı yıllarda Art Farmer’la yaptığı plaklar da önem taşır.
Çalış tarzıyla Jim Hall bir ekol olmuştur. Caz tarihi içinde
sırasıyla Django Reinhardt'ın, Charlie Christain ve modern caz döneminde de Jim
Hall gelir. Jim Hall, Pat Metheney, Bill Frisell başta olmak üzere John Scofield, John Abercrombie gibi son 30 yılın
gitaristlerini etkileyen bir ekol olmuştur.
JIMMY SMITH
(1928
- 2005)
Jimmy Smith, 1928’de
Pennsylvania’da doğdu.Babası gündüzleri sıvacılık yapıp, geceleri de barlarda
piyano çalan bir müzisyendi. Dolayısıyla ilk müzik eğitimini de babasından
alacaktı. 10 yaşına gelen Jimmy Smith de babasının grubunda stride piyano
çalmaya başlayacaktı. 15 yaşına geldiğinde Denizci olarak askeri okula girdi.
Burada bandoda çalıştı. 1949’da okuldan ayrılarak profesyonel müzik yaşamına
başladı.
1950 yılında Jimmy Smith, ilk
olarak ABD’li davulcu Don Gardner’in Sonotones
isimli grubuna katıldı. 1953 yılında genç piyanist Wild Bill Davis ile
tanışacaktı ve onun sayesinde piyanodan orga geçecekti. 1955 yılında kendi org
triosunu kuran Smith, büyük bir öncülüğe imza atacaktı. Zira org enstrüman
olarak kiliseye özgüydü ve din adamlarının tekelinde olan bir çalgıydı. Jimmy
Smith orgu bir enstrüman olarak caz müziğinde kullanacaktı. Böylece cazda
gördüğümüz org bir sure sonra da rock müziğinin vazgeçilmezi olacaktı.
1956’da Blue Note plak
şirketi ile anlaşma imzalayan Jimmy Smith, “Groovin’ At Small’s Paradise”, “The
Cat”, “Walk on the Wild Side” gibi parçalarla Hard Bop akımının öncüsü
olacaktı.
50’li, 60’lı yıllarda Hammond
Org’un en iyisi olarak görülen sanatçı, daha sonraki yıllarda gelişecek olan
Fusion tarzınında erken dönemde ilk tınılarını verecekti.
Ogüne kkadar org tek başına
bir orkestra gibi algılanıyordu. Jimmy Smith’den önce ilk kez Wild Bill Davis
isimli orgcu kendi triosunda org, gitar ve davul şeklinde bir yerleşimle ilk
kez kullanacaktı. Daha sonrasında bu
fikri Smith geliştirecek ve modern caz’da yerleştirecekti. Jimmy Smith, orgu
nefesli bir çalgı gibi düşünerek yaklaşmıştı. Bunda sanatçının saksofoncu
Charlie Parker hayranlığının da payı vardı. İşte orgu kullanırken Charlie
Parker’ın saksofon stilini org’ta
yakalamaya çalışmış.
Jimmy Smith -"The Sermon" (1964)
Joe Louis Walker
63 yaşındaki San Fransisko’lu
gitarist, vokalist Joe Louis Walker, bugüne kadar 21 albüm yapmış. Joe Louis
Walker’ın profesyonel müzik yaşamı 36 yaşından itibaren başlıyor. Müzisyen bir
aile ortamında büyüyüp, 8 yaşında gitara başlamış ve 16 yaşında da kulüplerde
çalarak başarılı bir çıkış yapmıştı. Ancak çocukluk arkadaşı beyaz blues rockcı
Mike Bloomfield’ın talihsiz ölümü ve onu ölüme götüren uyuşturucu sebebiyle
yaşam stilini değiştiren Joe Louis , müziği bırakıp, San Fransisko Üniversitesi’ndeki
eğitimine devam edecekti.
Walker’ın müzikten kopuşu
80’lerin ortalarına kadar sürecekti. New Orleans Caz Festivali’ni izlerken
müzikten ayrı kalamayacağını anlayan gitarist, Bosswalker isimli grubu kurdu.
Şansı da yaver gidecekti ki, High Tone isimli plak şirketi onunla plak
anlaşması yapacaktı. Böylece 1986 tarihinde “Cold Is The Night” isimli ilk
albümünü çıkarttı. Ardından gelen “The Gift” ve “Blue Soul” albümüyle 80’leri
tamamlayan sanatçı, arayı kapamak için verdiği bol konserlerinin kaydını da
1991 ve 92’de iki albüm halinde sunacaktı.
1993 yılında Polydor
firmasına geçen bluescu, caz, funk ve rock etkilerindeki “Blues Survivor”ı
çıkaracaktı. “Part Of Me” gibi muhteşem bir yorumun olduğu bu albüm çok
beğenilecek ve gitarist dikkatleri üzerine toplayacaktı. Onu farkedenlerden
biri de blues’ın kilometre taşı B.B. King olacaktı. Büyük usta onu “Blues
Summit” albümünde finale oturan
“Everybody’s Had The Blues” parçasında konuk edecekti.
Bonnie Raith, Buddy Guy, Taj
Mahal, Otis Rush gibi bluescular ve Branford Marsalis gibi caz müzisyenleriyle
de çalan Walker, 1996’da armonika ustası James Cotton’ın Grammy ödüllü “Deep In
The Blues” albümünde gitarist olarak yer
alacaktı.
Albümleriyle bir çok ödüle de layık görülen gitarist,
2000’lere Otis Grant ile birlikte yaptığı çalışmalarla çıkış yapacaktı.
Joe Louis Walker’ın gitarı T-
Bone Walker ekolünden gelirken, notalara tane tane basarak melodiler
oluşturmasıyla da B.B. King etkisinde bir çalış tarzına sahip.
Joe Louis Walker’ı 2013
yılında yapılan 24. Blues Festivali’ndeki konserlerinde verdiği konserlerle
dinleme imkanı bulmuştuk.
ABD’li caz gitaristi John Scofield, 256 Aralık 1951’de
Ohio’da doğdu. Müziğe ilgisi küçük
yaşlarda başlamış. Daha sonraları da Berklee College of Music’de eğitim
düzeyinde devam etmiş. Ancak okul yıllarında da aktif olarak profesyonelliğe adım
atmıştı. Chet Baker ve Gerry Mulligan ile plak kaydına girmesi sebebiyle okulu
yarım bırakmak zorunda kalacaktı. Bunun ardından bir başka caz devleri olan
Billy Cobham ve George Duke’ün grubuna katıldı. Cazın fusion evriminin öncüleri
olan bu iki isim ile 2 yıl albüm ve turnelerde çalacaktı.
1976 yılına gelindiğinde ise ünlü basic Charles
Mingus’un grubuna katıldı. Gene aynı yıl
Gary Burton’un quartet”inde Pat Metheny’den boşalan yeri dolduracaktı. 1976
yılına bunca şeyi sığdıran gitarcı bir de buna solo albüm fikrini ekledi. İlk
albümüm için Enja Records ile anlaşma imzaladı. 1978 yılında da ilk albümü
“Rough House”u çıkardı.
1979’da da ilk triosunun kuran Scofield, 1982’de de
Miles Davis’den gelen teklif üzerine “Star People” albümünde çalacaktı. 1983’de
çıkan bu Miles Davis albümünden sonra Scofield, bir sene sonra “Decoy” ve
1985’te de “You’re Under Arrest” albümlerinde de çalacaktı. Scofield daha sonra da davulda Dennis Chambers, basta Mitchel Forman, keyboarda da Jim Beard’dan
oluşan “Blue Matter Band”ı kuracaktı.
90’ların başında Socfield, cinder Joe Lovano’nun da
olduğu 4’lüsünü kuracaktı. Akabinde de Blue Note şirketinden “Time On My
Hand’s”i yaptılar. Bu dörtlünün kadrosu da muhteşemdi,
John Scofield – gitar
Joe Lovano-Saksofon
Charlie Haden – Bas
Jack De Jonette – Davul
Daha sonra bu gruba davulcu olarak Bill Stewart
katıldı. Bir sure sonra da Charlie Haden da ayrılacak ve yerine Marc Johnson
gelecekti. 1991 yılında “Mean To Be” albümünü çıkartacaklardı. 1993’de de “What
We Do” albümü gelecekti. Bir yıl sonra da Scofield, kendi gibi cazın gözde
gitaristlerinden Pat Metheny ile birlikte “I Can See Your House From Here”
albümü yapacaklardı.
90’ların ortalarında Scofield biraz funk ve soul caza
dönmeye başladı. 1994 ile 95 arası usta guitarist yeni bir grup için kolları
sıvadı. Orgcu ve piyanist Larry Goldings, basic Dennis Irwin ile yeni bir grup
oluşturdu. Davula da değişimli olarak Bill Stewart ile 70’lerin unutulmaz Arap
kökenli ABD’li davulcusu Idris Muhammad geçecekti.
2000’li yıllara gelindiğinde “Uberjam” ve “Up All
Night ile yılı açtı. 2003 yılında ise bol konuklu “That’s What I Say”I yaptı.
Bu albümde usta guitarist Ray Charles şarkılarını yorumluyordu.
2006 yılında Avant Garde caz üçlüsü Medeski, Martin
And Wood ile çalışan Scofield, 2009’da”Piety Steer” albümünü yaptı.
Notlar:
1978’de Susan Scofield ile evlenen John Scofield’ın
Jean (1981), Evan (1987) isimli iki
çocuğu var. Her iki çocuğu da müzik prodüktörü.
John Scofield “Ibanez” marka gitar kullanıyor.
albümleri
* John Scofield aka East
Meets West (Black Hawk, 1977)
* John Scofield Live (Enja,
1977)
* Rough House (Enja, 1978)
* Who's Who? (Arista
Novus1979)
* Four Keys with Martial
Solal, Lee Konitz and N.-H. Ørsted Pedersen (MPS, 1979)
* Bar Talk (Arista Novus,
1980)
* Shinola (Enja, 1981)
* Out Like a Light (Enja,
1981)
* Electric Outlet
(Gramavision, 1984)
* Still Warm (Gramavision,
1985)
* Blue Matter (Gramavision,
1986)
* Loud Jazz (Gramavision,
1987)
* Pick Hits Live
(Gramavision, 1987)
* Flat Out (Gramavision, 1989)
* Time on My Hands (Blue
Note, 1990)
* Meant to Be (Blue Note,
1991)
* Grace Under Pressure (Blue
Note, 1992)
* What We Do (Blue Note,
1993)
* I Can See Your House from
Here, with Pat Metheny (Blue Note, 1994)
* Hand Jive (Blue Note, 1994)
* Groove Elation (Blue Note,
1995)
* Quiet (Verve, 1996)
* A Go Go with Medeski Martin
& Wood (Verve, 1998)
* Shortcuts - Jazzpar Combo
1999 with Hans Ulrik, Lars Danielsson and Peter Erskine (Stunt, 1999)
* Bump (Verve, 2000)
* Works for Me (Verve, 2001)
* Überjam (Verve, 2002)
* Oh! as ScoLoHoFo (Blue
Note, 2003)
* Up All Night (Verve, 2003)
Scorched with Mark-Anthony
Turnage (DG (Deutsche Grammophon), 2004)
* John Scofield Trio LIVE
EnRoute (Verve, 2004)
* That's What I Say: John
Scofield Plays the Music of Ray Charles (Verve, 2005)
* Saudades as Trio Beyond
(ECM, 2006)
* Out Louder as Medeski
Scofield Martin & Wood (Indirecto, 2006)
* This Meets That (EmArcy,
2007)
* Piety Street (EmArcy, 2009)
* 54 with Vince Mendoza &
Metropole Orchestra (EmArcy, 2010)
* A Moment's Peace (EmArcy,
2011)
* MSMW Live: In Case the
World Changes Its Mind as Medeski Scofield
Martin & Wood (EmArcy, 2011)
* Überjam Deux (EmArcy, 2013)
Johnny Copeland
(1937 - 1997)
Teksas Blues’ın usta gitaristi ve vokalisti Johnny Copeland, 27 Mart 1937’de Haynesville, Louisiana’da doğmuştu. Daha altı aylıkken anne, babası ayrılınca o da annesiyle birlikte Arkansas’a göç edecekti. Copeland 12 yaşındayken babası ölecekti. Copeland, babasını hiç bir zaman görmedi ama ona babasından kalan tek yadigar, ölümünden sonra gelen eşyaları arasındaki gitar olacaktı.
Johnny Copeland, babasının ölümünden sonra bir göç daha yaşayacaktı. Bu seferki yolculukları Houston yani Teksas olacaktı. İsmi bu kentle anılan blues efsanesinin de müzikle olan bağları burada tam anlamıyla gelişmeye başlayacaktı.
Baba yadigarı gitar
Baba yadigarı gitar
Copeland, Teksas’ta “Gatemouth” Brown, Lowell Fulson, Johnny “Guitar” Watson ve T – Bone Walker gibi gitar ve blues’ın ustalarını dinleyecek ve onların stillerini takip edecekti. Görmediği babasının gitarı artık onun tek mirası ve yoldaşıydı. Genç Johnny, Houston’da bir de kafa arkadaşı bulmuştu. Joe “Guitar” Hughes isimli bu genç ile birlikte de “Dukes Of Rhythm” isimli bir grup kurarak, müzik yapacaklardı.
Baba yadigarı gitarıyla yaşama sarılan Johnny Copeland, hızla ilerler.
Böylece göze çarpacak olan Copeland’ı ilk olarak “Peacock” plak şirketinin patronu Don Robey farkedecekti ve ona plak kaydetmek için teklif yapacaktı. Bir yıl sonra da Copeland’ın ilk plağı olan “Rock and Rollily” çıkacaktı. 1958’de yerel bir blues piyanisti olan Teddy Reynolds’la birlikte kaydettiği bu 45’lik plak ile Copeland, Houston sınırları içinde tanınmaya başlayacaktı.
Böylece göze çarpacak olan Copeland’ı ilk olarak “Peacock” plak şirketinin patronu Don Robey farkedecekti ve ona plak kaydetmek için teklif yapacaktı. Bir yıl sonra da Copeland’ın ilk plağı olan “Rock and Rollily” çıkacaktı. 1958’de yerel bir blues piyanisti olan Teddy Reynolds’la birlikte kaydettiği bu 45’lik plak ile Copeland, Houston sınırları içinde tanınmaya başlayacaktı.
Bu plaktan sonra Copeland, 60’lı yıllarda blues ve soul ustalarıyla birlikte çalışacaktı. 1962 yılında yaptığı “Down On Bended Kness” plağı zaman içinde blues klasikleri arasına girecekti. Bu zaman diliminde Johnny Copeland, Otis Redding ve Eddie Taylor gibi isimlerin turnelerine katılıp, başarılı konserler verecekti.
1975 yılında kariyeri için New York’a taşınan Copeland, 1981 yılında ilk albümü “Copeland Special”i çıkartacaktı.
Blues’un önemli plak şirketlerinden olan “Alligator” firması 1985 yılında ilginç bir projeye adım atacaktı. Yeni parlayan blues gitaristlerinden Robert Cray ile Teksas’ın iki önemli bluescusu olan Albert Collins ve Copelandı’ı bir araya getirerek “Showdown” albümünü oluşturacaktı. Bu albüm o yıl Grammy ödülünü alırken, blues tarihinde de üç gitaristin biraraya geldiği en iyi işbirliği olarak da anılacaktı.
Blues'ın özündeki neşe ve coşkuyu çıkartan bluescu
Blues'ın özündeki neşe ve coşkuyu çıkartan bluescu
Blues için, “hüzünlü bir müzik” diye yaygın bir kanı vardır. Hakim olan bu kanıya Johnny Copeland pek katılmıyordu. Ona göre blues, Delta bölgesinden çıkan, siyah insanların müziğiydi. O siyah insanın kökleri de Afrika’ya dayanıyordu, bu yüzden de blues’ın özünde çoşku ve neşe vardı.
Bu görüşte israr eden Copeland, 1984’te Batı Afrika’da bulunan 10 ülkeye gidip, konserler verecekti. Bu gezi hem Afrika müziğiyle köke dönük bir kaynaşma hem de blues üzerine bir araştırma yapmaktı. Oradaki müzisyenlerle birlikte müzik yaptı. Böylece Afrika ritimleriyle Amerikan blues’ının buluştuğu “Bringing It All Back Home” albümünü yaptı.
Bu görüşte israr eden Copeland, 1984’te Batı Afrika’da bulunan 10 ülkeye gidip, konserler verecekti. Bu gezi hem Afrika müziğiyle köke dönük bir kaynaşma hem de blues üzerine bir araştırma yapmaktı. Oradaki müzisyenlerle birlikte müzik yaptı. Böylece Afrika ritimleriyle Amerikan blues’ının buluştuğu “Bringing It All Back Home” albümünü yaptı.
90’lı yıllara gelindiğinde Johnny Copeland’ın sağlık sorunları çıkacaktı. Copeland’a babasından sadece gitarı değil, kalıtsal olarak bilinmeyen ve çok az rastlanan kalp hastalığı da miras kalmıştı. 8 kere kalp ameliyatı olan sanatçı, Mart 1995’te Kolorado’da verdiği verdiği bir konserin sonrasında kalp krizi geçirecekti. Denver’da hastaneye kaldırıp tedavi edilen müzisyene kalp pili takıldı. 1 Ocak 1997’de de kalp nakli yapıldı. Bunca ağır tedavilerin ardından Copeland, herkesi şaşırtacak bir şekilde sahnedeydi. O konserlere dönmüştü dönmesine ama bir ay sonra kalbi gene tekleyecekti. Ameliyata alınan sanatçı, 3 Temmuz 1997 tarihinde, 60 yaşındayken hayata veda edecekti.
Luther Allison
17 Ağustos 1939 – 12 Ağustos 1997
Arkansas’da doğan Luther Allison 12 yaşına kadar bu kentte
kaldı. Daha sonra 1951’de ailesiyle birlikte Chicago’ya taşındı. Gitarı kendi
kendine öğrendi. Bu süreçte bol bol da Blues dinlemiyi ihmal etmiyordu. Üçüncü
yılın sonunda 15 yaşına geldiğinde kendini blues çalınan gece kulüplerinde ,
sahnede bulacaktı.
18 yaşına gelmişti ki birgün büyük blues ustası
Howlin' Wolf ona “benim grupta
çalacaksın.” dedi ve bu onun kariyerinde hızlı yükseliş olacaktı. Daha sonra diğer bir büyük
usta Freddie King ile Chicago’nun batısındaki barlarda çalacaktı.
Luther Allison ilk 45’lik plağını 1965’de çıkaracaktı. İki
yıl sonrada Delmark plak şirketinden ilk albümü olan “Love Me Mama” takip
edecekti.
Kendini bir hayli tanıtan Luther Allison 1969 yılında Ann
Arbor Blues Festivali’nde başarılı konserler verecekti. Ardından gelen 3 yılda
da bu festivalin müdavimi olacaktı.
1972 yılına gelindiğinde ise ABD çapında ilk konser
turnesine çıkacaktı. Aynı yıl içinde Motown Records’la anlaşma imzalıyarak
ikinci albümü “Bad News Is Coming”i çıkaracaktı. Bu albümden sonra ilk Avrupa
turnesiyle dinleyicisini genişletecekti. Avrupa konserlerinde özellikle Fransız
dinleyicisi tarafından ayrı bir ilgiye mazhar oldu.
Bu albüm 1979’in 18 ve 19
Nisan tarihlerinde verilen Illinois konserinin kayıtlarından oluşuyordu.Bu
albüm daha sonra da
80’li yıllarda da başarılı çıkışını sürdüren Allison
efsanevi müzik festivali Montreux Caz Festivali’nde de sahneye çıkacaktı. 1992 yılında Fransızların Rock’n Roll yıldızı
Johnny Hollyday ile birlikte Paris’te bir konser verdi.
Allison’un menejeri ve Avrupa konserlerini ayarlayan Thomas
Ruf , 90’ların başında “Ruf” isimli plak şirketini kurmuştu. Bu şirket Luther
Allison’un Avrupa’da müzik yapmasını kolaylaştırmıştı. Zaten Fransızlar da onu
benimsemişlerdi ve o da burada kalmayı tercih etti. Ancak 1994 yılında meşhur
Alligator firmasının kurucusu Bruce Iglauer onu ikha edip, ABD’ye döndürecekti.
Böylece Alligator Records’dan “Soul Fixin’ Man” albümün çıkartacaktı. Ardından
gelen Amerika ve Kanada turnesinin sonunda da heybetli W.C. Hardy ödülünü
alacaktı.
1977 yılının yaz ayında bir turnedeyken baş dönmesi
sebebiyle hastaneye giden Allison, burada akciğerinde bir tumor olduğunu
öğrenecekti. İlerleyen durumu sebebiyle de 58. doğum gününe 5 gün kala hayata
veda edecekti. Ölümüden sonra hazırladığı albüm “Reckless” adıyla çıkacaktı.
Sanatçı bir yıl sonra da Blues Hall Of
Fame’deki yerini alacaktı.
Luther Allison’un oğlu Bernard Allison da babası gibi güçlü
bir blues gitaristi ve vokalistidir.
Luther Allison için Chicago Sun Times gazetesi “Blues’ın
Bruce Springsteen’i” diyecekti.
Blues Perişan
Arşivinde Bulunan Albümleri
· Rich Man (best of)
· South Side Safari (1983) (Live)
· Here I Come (1985)
* Underground (2007)·
* Underground (2007)·
Michael Brecker
(1949 – 2007)
ABD’li caz saksofoncusu
Michael Brecker, Philadelphia’da 1949 yılında dünyaya geldi. Babası piyano
çalıyordu ve hatırı sayılmır bir plak arşivi vardı. Böyle bir ortamda abisi
Randy saksofon, ablası Emily de piyano çalıyordu. Michael da onların arasında
klarinet ile müziğe başladı.Bir süre sonra alto saksofon da çalmaya başlayan
Michael, lise yıllarına gelince John Coltrane’ı dinlemesiyle duyduğu hayranlık
onu tenor saksofona yöneltecekti.
Liseden sonra Indiana
Üniversitesi’ne giden Brecker, burada bir yıl okuyacak ve bırakacaktı. Böylece
almış olduğu müzik yapma kararıyla New York’a gidecekti. Orada bir tür atölye
ve stüdyo özellikli olan “loft” denilen evlerden birine yerleşecekti. Bu
süreçte de Dave Holland, Chick Corea giibi müzisyenlerle tanışacaktı. Loftlarda
da Dave Liebman ve Richard Bierach’la çalışmalar yapacaktı. Bu pişme döneminden
sonra ilk grubu Dreams’ı 1970 yılında kuracaktı. 1973 yılına gelindiğinde ise
onu kardeşi Randy ile biraraya gelip Brecker Brothers isimli grupla bulacaktık.
Çeşitli kulüplerde çalsalar da 1977 yılında abisi Randy ile birlikte Seventh
Avaneu South isimli kulübü açıp, müzik faaliyetlerini daha özgür sürdürmelerini
sağlayacaklardı. Bureada dikkatleri çeken Michael Brecker, 1979 ‘da Steps Ahad
grubuna girecekti
70’li yıllarda Michael
Brecker’ı caz alanında kulüp ve barlarda müzik yaparken yanısıra Chet Baker,
George Benson, Dave Brubeck, Don Cherry, Chick Corea, Charles Mingus gibi caz
müzisyenlerinin albüm kayıtlarında da çalıyordu. Onun aranılan bir saksofoncu
olması sadece caz albümlerinin kayıtlarıyla sınırlı değildi, Frank Sinatra,
Bruce Springsteen, Steely Dan, Frank Zappa gibi birbirinden çok farklı tarzdaki
müzisyenlerin plaklarında da buluyorduk.
Michael Brecker sadece caz
değil, pop, rock gibi tarzlarında mutfağında başarılı bir stüdyo müzisyeni
olarak yer alırken, kendi adına ilk albümünü ise 1987’de çıkartacaktı. Bu
albümde davulcu Jack De Johnette, bascı Charlie Haden, gitarist Pat Matheny ve
keybordçı Kenny Kirkland igibi usta isimler kendisine eşlik ediyordu. Belki
“Michael Brecker” ilk solo albümdü ama “Down Beat” ve “Jazziz” gibi prestijli
dergiler tarafından “Yılın Albümü” seçilecekti. (Albümle ilgili daha geniş
bilgiyi blues perisan blog4da “Albüm Kritikleri” bölümünde bulabilirsiniz.)
1990’dan sonraki solo
albümlerinde fusion (caz rock – pop caz) tavrından uzaklaşanm Michael Brecker,
klasik caz tavrına yönelecekti. Bu biraz da kendisine ait bir tarz
oluşturmasına sebep olacaktı.
1990 yılında Paüul Simon ile
birlikte 1.5 yıl turneye çıkan saksofoncu 1992 yılında abisi Randy ile bir
araya gelip “Return Of The Brecker
Brothers” albümü çıkartacaktı. 90’larda “Out Of The Loop”, “Two Blocks From The
Edge”, “Time Is Of The Essence” gibi başarılı albümler yapan sanatçı 13 Ocak 2007
tarihinde, yakalandığı kanser hastalığı sonucu 57 yaşındayken hayata veda
edecekti.
QUIREBOYS
‘Spike’ lakabıyla bilinen Jonathan Gray, 17 yaşındayken doğduğu kent olan New Castle’dan ayrılarak Londra’ya gitmeye karar verecekti. ‘Spike’ burada tanıştığı gitarist Guy Bailey'le müzik yapmaya karar verir. Guy Bailey’in kız kardeşi Julie’yi de aralarına alarak bir bar grubu kurdular. Bu grupta Chuck Berry ağırlıklı bir repertuar oluşturmuşlardı.
1980’lere gelindiğinde bir Rock ‘n Roll grubu kurmaya karar verdiler. Gruba isim olark “Choirboys” ismini düşünseler de aynı isimde 1977 yapımı bir filmin olduğunu öğrendiklerinde vazgeçip, “Quierboys” olarak değiştirdiler.
Gray ve Bailey bu süreçte İngilizlerin Hard Rock efsanelerinden UFO grubunun vokalisti Phill Mogg’un yeğeni basçı Nigel Moog ile tanıştılar. Nigel Moog’u da kadrolarına kattıktan sonra piyanoya Chris Johnstone’u da alarak grubun çekirdeğini oluşturdular. Bir sure sonrada gitarist Bailey’in çocukluk ve okul arkadaşı Nick Connell davula geçecekti. 28 Mart 1986’da İrlanda’lı gitarist Bernie Torme’in konserine açılış grubu olarak çıktılar.
1989 yılına gelindiğinde Quireboys grubu ilk 45’lik plağı (single) olan “7 Oclock”ı yapacaklardı. Plak İngiltere plak listelerine girip, yükselecekti. Bu başarının ardından EMI plak şirketi onlarla bir albüm anlaşması imzalayacaktı. Böylece 1990 yılında ilk albümleri olan “A Bit of What You Fancy” çıkacaktı. Albüm bir anda dikkatleri üzerine çekti ve İngiltere plak listelerinde bir anda ikinci sıraya yerleşti. Eleştirmenler tarafından da olumlu eleştriler alan albümden sonra grupİngiliz Rock’ının önemli temsilcilerinden Faces grubuna benzetiliyordu. Tabi vokalisti Jonathan Gray yani “Spike” da Rod Stewart ile eşdeğer görülüyordu.
“A Bit of What You Fancy” albümünden bir yıl sonra Quireboys’un ilk konser turnesi de başlayacaktı. ABD turnesinde L.A. Guns, Sourdgarden ve Iggy Pop ile birlikte konserlere çıkacaklardı. 1991’e gelindiğinde ise Whitesnake, Aerosmith’in “headliner” olarak yeralacağı Monsters Of Rock festivaline katılacaklardı. Donnington’da yapılan, Hard Rock ve Heavy konusunda gelenekselleşmiş ve de prestijli bu festivalde 72.000 kişilik bir dinleyici katılımı olmuştu. Böylece yeni çıkan bir grup olan Quireboys da genis kesimlerce tanınacaktı.
Quireboys Avrupa ve Amerika’dan sonra Japonya’da da konser verecekti. Tokyo’da verdikleri bu konseri 50.000 kişi izledi. Bu uzun turnenin sonunda ise “Around The World” adlı konser albümleri müzik mağazalarındaki yerini alacaktı.
1993 yılına yeni davulcuları Rudy Richman’la giren grup, “Bitter, Sweet And Twisted” isimli ikinci stüdyo albümüyle gelecekti. Bu albüm de bir hayli tutulsa da bu 1994 kadar sürebilecekti. Zira artık Grunge, Indie gibi yeni alternatif tarzlar çıkmıştı ve Quireboys gibi blues ve rock’n roll ağırlıklı hard’n heavy gruplarının pabucu dama atılmıştı. Grunge furyasından sonra birçok benzer grup gibi Quireboys da sessizliğe gömüldü.
2002’de yani 9 yıl aradan sonra tekrar toparlanan Quireboys “This is Rock ‘n Roll” ile müziğe döndü. Bunu 2004’te “Well Oiled” ve ardından da 2009’a kadar 3 albüm takip etti. Quireboys 2013 yılında da “Beautiful Curse” albümünü yapacaktı.
Albümleri
· A Bit of What You Fancy (1990)
· Around The World (1990) Live
· Bitter, Sweet and twisted (1993)
· Lost in Space (2000) Live
· This is Rock’n Roll (2002)
· Well Oiled (2004)
· Homewreckers and Heartbreakers (2008)
· Halfpenny Dancer (2009)
· Beautiful Curse (2013)
Sarı renkli olan albümler Blues Perişan arşivinde olanlar.
Walter Trout
ABD’li blues rock gitaristi ve vokalisti Walter Trout, 6
Mart 1951’de New Jersey’de dünyaya gelmiş. 17 yaşında müziğe New Jarsey’deki
kulüplerde çalarak başladı. 70’lir ilk yarısına kadar bu süreçten sonra bu iş
için Los Angeles’a gitmesinin daha yararlı olacağını düşünerek, doğduğu kenten
ayrıldı. Burada Percy Mayfield’le çalıştı. Gene aynı süreçte bir büyük blues
idolü olan John Lee Hooker ile çalma imkanını buldu.
80’li yıllara geldiğimizde Trout’u meşhur blues rock grubu
Canned Heat’ta görüyoruz. Bu grupla
çalışırken İngiliz Blues’ının efsane ismi John Mayall ona teklif getirir ve
böylece Trout, John Mayall’ın grubu Bluesbreakers’da Coco Montoya ile birlikte
guitarist olarak yerini alır. 1984’de başlayan bu süreç 1989’a kadar surer.
Daha sonrası ise Walter Trout kendi grubunu kuracaktı.
Walter Trout Band Danimarka konseri başta olmak üzere
Avrupa’da bir dizi konser verdi. 1990 yılına gelindiğinde de grubuyla birlikte
Trout’un ilk albümü “Life in the Jungle çıkacaktı. Bunu 1991’de “Prisoner of a
Drem ve bir yıl sonra da konser albümü “Live (No More Fish Jokes)” takip
edecekti.
Walter Trout Band ile 8 albüm yapan Trout, 1998’den sonrada Free Radicals isimli grubunu
kurup, 2000 yılına kadar da 4 albüm yapacaktı.
Sonradan bu grubun ismini Sadece Radicals yaparak 2001’de “Go The
Distance” albümün çıkartacaktı. Walter Trout and thi Radicals olarak 2009’a
kadar 5 albüm daha kaydettikten sonra usta guitarist kendi ismiyle müzik
hayatına devam etti. 2008 yılında çıkan “The Outsider” ı takiben “Unspoiled By
Progress”, “Common Ground” albümlerini yapan sanatçı 2012 yılında da “Blues for
The Modern Daze” albümünü yaptı.
2013 yılında da bir vefa örneği diyebileceğimiz “Luther’s
Blues” albümünü yaptı. 1997 yılında yitirdiğimiz ABD’li siyahi giarist Luther
Allison’un hatırasına çıkan bu albümde Walter Trout, Allison’un şarkılarını
yorumladı.
ALBÜMLERİ
John Mayall’s
Bluesbreakers ile
·
Behind The Iron Curtain (1985)
·
Chicago Line
(1987)
·
The Power The Blues (1988)
·
Uncle John’s Nickel Guitar (1994)
·
Blues Power (1999)
·
Blues Breakers (2000)
·
Stepping Out (2004)
Walter Trout Band
·
Life in the Jungle (1990)
· Prisoner of a Dream (1990)
·
Transition (1992)
·
No More Fish Jokes (1992) konser
·
Tellin’ Stories ( 1994)
·
Breaking The Rules ( 1995)
·
Positively Beale St. (1997)
Walter Trout and
The Free Radicals
·
Livin’ Every Day (1999)
·
Face The Music (Live On Tour) (2000)
·
Live Trout (2000)
Walter Trout and
The Radicals
·
Go To Distance (2001)
·
Relentless (2003)
·
Deep Trout: The Early Years Walter Trout
·
Vegas Live
(2005)
·
Full Circle (2006)
·
Hardcore (2007)
Solo
·
The Outsider (2008)
·
Unspoiled By Progress (2009)
·
Common Ground (2010)
·
Blues For The Modern Daze (2012
·
Luther’s Blues (2013)
Sarı renkli albümler Blues Perişan arşivinde yeralanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder