Sayfalar
▼
29 Şubat 2020 Cumartesi
68'lerin Saykodelik Konser Afişleri ve Bonnie MacLean
1960'lı yılların sonunda yapılan Fillmore konserleri rock tarihine yer etmiştir. Kimler yoktu ki o konserlerde: Gretaful Dead, Jefferson Airplane, Jimi Hendrix, Allman Brothers, Ten Years After, Led Zeppelin, The Doors, The Yardbirds, Santana, Pink Floyd, Moby Grabe, Big Brothers and The Holding Company ( ki vokalisti Janis Joplin), Iron Butterfly, Quicksilver Messanger Service, The Who ve daha niceleri. "68'li Yıllar" diye sosyolojik ve politik literatüre girmiş olan bu yılların Amerika'da müzikal değişimini simgeleyen Fillmore konserleri denildi mi... ilk akla gelen de unutulmaz afişleridir. "Saykodelik" afişler ya da posterler diye tanımladığımız bu çalışmalar o dönemlerin de alameti farikası gibidir.
Bu afişleri yapan sanatçılardan Wes Wilson'u 24 Ocak 2020'de kaybetmiştik. Arkasında müzelerde ve koleksiyonerlerde en değerli yapıtlar olan onca afiş ve poster bırakan Wes Wilson'dan 11 gün sonra da gene aynı dönemin ustalarından Bonnie MacLean hayata veda edecekti.
4 Şubat 2020 tarihinde 80 yaşında ölen Bonnie MacLean , Fillmore konserleri için sadece 1967 yılında 32 eser tasarlamıştı. 1972 yılına kadar bu ünlü konser mekanı ile çalışan sanatçı, The Doors, Jefferson Airplane, Who gibi grupların konser afişlerini yapmıştı.
Wes Wilson ve Bonnie MacLean anısına bu hafta çarşamba günü yapılacak olan "Görme Biçimleri"ni Saykodelik Konser Afişleri'ne ayrdık. O gece 19690'ların sonuna San Fransisko'ya uzanıp, Fillmore konserlerini anacağız.
Sadece bu mu?
Tabiki değil...
...1960'ların sonunda ülkemizde gelişen kültür sanat ortamındaki izleri de takip edeceğiz.
Mesela Berthold Brecht ve Epik Tiyatrosu'nun ülkemizdeki yansımaları Ankara Sanat Tiyatrosu.
O yıllardan "Ayak Bacak Fabrikası", "Bir Delinin Hatıra Defteri", "Sakıncalı Piyade" ve daha nice unutulmaz tiyatro oyunu.
Asaf Çiyiltepe, Güner Sümer, Vasıf Öngören ve epik tiyatronun ülkemizdeki öncüleri.
Ve daha niceleriyle müzikten, resme tümüyle o yıllar, 4 Mart 2020, Çarşamba saat 19.30'da Kadıköy Eskici Gizli Bahçe'de GÖRME BİÇİMLERİ'nde.
27 Şubat 2020 Perşembe
Görme Biçimleri Mart ayı programı
4 Mart 2020 - Görme Biçimleri
Wes Wilson ve Bonnie Mac Lean'ın Anısına:
68'lerin Saykodelik konser afişleri
Geçen yıl yaptığımız Görme Biçimleri'nde en sevilen ve ilgiyle izlenen konu, 1968'li Yıllar ve Saykodelik Rock Afişleri'ydi. O etkinliğe katılanlar bu konunun dönemin diğer olayları ile yenilenerek tekrarlanmasını, katılamayanlar da kaçırdıkları için bir daha işlenmesini istiyorlardı. 68'lerin Saykodelik konser afişleri'nin diğer bir güzel yanı da Görme Biçimleri'ne ek olarak Duyma Biçimleri'nin de doğmasına neden olmuştu.
2020'de "68'lerin Saykodelik konser afişleri"nin ikinci bölümünü yapalım mı, yapmayalım mı derken... 24 Ocak'ta o dönemin afiş sanatçılarından Wes Wilson'u yitirecektik. Ardından bir hafta sonra da saykodelik afişlerin diğer bir kahramanı olan Bonnie Mac Lean'ı kaybedecektik.
Şimdi Mart ayının ilk Görme Biçimleri'ni bu ki sanatçının anısına yaparak 68'lerin Saykodelik konser afişleri ile o döneme gideceğiz. Böyle olunca da ister istemez, Görme ve Duyma Biçimleri bir arada olacak
18 Mart 2020 - Görme Biçimleri
konuk: Alpay Şalt
Whisky, Yüksek Sadakat, Objektif ve şu günlerde de Ogün Sanlısoy'un grubunda çalışan usta baterist Alpay Şalt, Mart ayının ikinci Görme Biçimleri'ne konuk olacak.
Konuk Alpay olunca, başlığa neden Duyma değil de Görme Biçimleri yazdığımda merak edilecek. Bu bir dalgınlıktan kaynaklanan bir yanlışlık değil, çünkü o gün Alpay bir müzisyen olarak değil bir karikatürist, ressam, fotoğrafçı, tasarımcı olarak yer alacak.
Alpay'ı ilk tanıdığım yıllarda liseye gidiyordu ve çizgilerine hayranlık duyduğum bir karikatüristti. Çok başarılı iki sergi açmıştı. Tam onu dergilerde çizgileriyle görmeyi hayal ederken bir de baktım ki Whisky grubunun davulcusu olmuştu. Hem de ne olmak, çizgilerine ne kadar imrenmişsem, davulculuğu da onu da aşarak dinleme keyfi oluşturuyordu.
Alpay'ın şimdilerde plastik sanatlarla da uğraştığını görünce konuk etmek istedim ve biliyorum ki o gece Görme Biçimleri'nde yeni ufuklara yelken açacağız.
25 Şubat 2020 Salı
Wolfgang Van Halen'dan solo albüm
Van Halen grubu ve efsane gitaristi Eddie Van Halen'in oğlu Wolfgang Van Halen ilk solo albümünü yayınlamak için bir anlaşma imzaladı.
Çıkış tarihi henüz açıklanmayan albümle ilgili Wolfgang, "Uzun zamandır bu albüm için çalışıyordum. Herkesin bunu duyması sabırsızlanıyorum. "dedi.
Wolfgang Van Halen, çıkacak solo albümünde vokal ve gitarın yanısıra bütün enstrümanları çalmış.
Eddie Van Halen ve aktris Valerie Bertinelli'nin 28 yaşındaki oğlu, kurucu basçı Michael Anthony'nin yerine 2007 yılında Van Halen'da babası ve amcası Alex'le birlikte çalmaya başlamıştı. Bu grupla 2012'nin A Different Kind of Truth ve 2015'teki Tokyo Dome Live in Concert adlı adlı konser albümlerinde yer almıştı.
Duyma Biçimleri'nde Murat Beşer'den YUHU sürprizi
Geçtiğimiz hafta 19 Şubat 2020, Çarşamba gecesi, Kadıköy Eskici'de Duyma Biçimleri'nin konuğu Cumhuriyet gazetesi'nin usta müzik yazarı Murat Beşer konuğumuzdu. Beşer ile sadece müzik üzerine değil resim sanatı üzerine de konuştuk.
Bu keyifli gece aynı zamanda içinde sürprizleri de barındırıyordu. Murat'la söyleşimizde ilk olarak resim üzerine konuştuk... hem de kendi yaptığı tablo ve desenleri de görerek. Mimar Sinan Üniversitesi Resim bölümünde okuduğu yıllardan bu çalışmalarını görmek hepimiz için sürpriz oldu. Daha sonra yıllar öncesine, Stüdyo İmge dergisi yıllarına gittik. Bu dalga dalga yolculuk etkinliğin sonuna doğru, Murat'ın "Şimdi Aptül sana bir sürprizim olacak." demesiyle yeni bir boyuta taşınacaktı. Elinde bir sır gibi sakladığı çantasından bir plak çıkardı. Plak diyorum ama bu bir maketti. Murat yakında piyasaya çıkacak olan Yuhu plağının kapak tasarımını getirmişti.
Bu bir maket olsa da 1993 yılında kaset olarak çıkan Yuhu'nun "Hazar Sahilinde" albümünü plak kapağı şeklinde görmek heyecan vericiydi. O kasette bildiğimiz kapak, plağa taşınırken oldukça özen gösterildiğini ve titizlikle çalışıldığını gördük. Kapaktaki Hazar haritası kesimli oyma bir şekilde sunulmuş. Çift kapaklı plağın içinde de de büyük boy grup elemanlarının resimleri yer alıyordu. Bu bizim için en büyük sürpriz olmuştu ama asıl sürpriz birazdan gelecekti. Yeni basılacak plakta 1993'teki kaset baskısında olmayan bir şey vardı. Plak kapağını Murat biraz daha açınca içinden bir poster çıkıyordu... bu benim o yıl Hıbır dergisinde çizdiğim Yuhu karikatürüydü. İşte sürpriz diye buna derim.
Geçen yılın Ekim ve Kasım ayında açtığım "Cem Karaca'dan Zappa'ya" sergime Uzelli Plak'tan Metin Uzelli gelmişti. Sergide yer alan Bruce Springsteen çizimimi aldı ve ardından, "Aptül, senden bir çizimini daha alacağım ama bu sergide yer alanlardan değil, o eski yıllarda yaptığın Yuhu çizimini almak isterim." diyecekti. "Tabi o çizimim senindir. Hem sende o daha değerini bulur. " dedimse de, "Aptül senin parayla işin olmadığını biliyorum ama gönlüm elvermedi." diyerek bana bir de güzel bir telif ödedi. İşte o gün aldığı bu çizimimi Yuhu plağında da kullanarak beni onure etti.
Duyma Biçimleri'nde böylesi güzel bir sürpriz ve haberi aldık. Yuhu grubunun1993'te yaptığı "Hazar Sahilinde" kaseti, plak olarak günümüze taşınarak, hakettiği kalıcığı sağlayacak. Bunu bize duyuran Murat Beşer'e ve bu güzel işe atılan Uzelli Plak ve Metin Uzelli'ye binlerce teşekkür diyerek yazıyı noktalayalım ve o gecenin sürprizinden fotoğraflara yer verelim.
Bu güzel sürpriz ve haberden sonra merakla Yuhu'nun plağını bekleyeceğiz.
Aptulika
bluesperisan@gmail.com
24 Şubat 2020 Pazartesi
Judas Priest'in eski gitaristi KK Downing yeni grubuyla
Judas Priest'in gitaristi ve kurucusu KK Downing, KK's Priest adında yeni bir grup kurdu.
KK's Priest'te ayrıca eski iki Judas Priest elemanı da var... vokallerde Tim “Ripper” Owens ve davullarda Les Binks.
Tim “Ripper” Owens, Judas Priest'te Rob Halford'un 1996 yılında ayrılışında yer almıştı. Halford 2003'te gruba dönmeden önce iki stüdyo albümü Jugulator (1997) ve 'Demolition' (2001) 'da yer almıştı.
Davulcu Les Binks ise yetmişli yılların sonlarında Judas Priest ile üç yıllık bir süre çalışmıştı ve stüdyo albümleri 'Stained Class' (1978) ve 'Killing Machine' (1978) ve konser albümü 'Unleashed the the East' (1979) da yer almıştı.
KK's Priest'in bas gitarında Tony Newton (Voodoo Six) ve gitarda da AJ Mills (Hostile) yer alıyor.
KK's Priest grubu şu sıralarda ilk albümleri için sıkı bir çalışma içinde adeta stüdyoya kilitlenmiş durumda.
KK Priest grubu, Judas Priest'in 50. yıldönümünü kutlamak için festivallerde yer alarak ve dünya çapında kapsamlı bir tur gerçekleştirecek.
Yeni projesi hakkında KK Downing, “Bu proje benim için kaçınılmazdı. Dünyanın dört bir yanındaki hayranlardan gelen yoğun talep ve ezici destek nedeniyle, buranın ait olduğum yer olduğunu hissediyorum ve Priest'in gerçek, klasik şarkılarını ve sesini birleştiren bir set ile hayranlarımla buluşacağım.” dedikten sonra Şubat 2018'de , Glenn Tipton'un Parkinson hastalığının ilerlemesi nedeniyle turdan emekli olduğunu açıkladığında Judas Priest'e yeniden katılmaya davet edilmediğini ve bunun da kendisini “şok ettiğini ve sersemlediğini” söyledi.
21 Şubat 2020 Cuma
Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 136
"Dolaptan Temaşa"
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ömer Aslan
İş Bankası Yayınları
Günümüz Türkçesine Uyarlayan: Ömer Aslan
İş Bankası Yayınları
(İkinci Basım Mayıs 2019)
Artık kesinlikle eminim, okullardaki edebiyat dersleri insanları kitap okumaktan ve edebiyattan soğutmak için yapılıyor. Hepimiz ortaokul ve lisede edebiyat derslerine girdik, orada Ahmet Mithat Efendi'den de bahsedildi ama bu yaşa gelmişim ismini gördüğüm yerde kaçacak delik arardım. Oysa şimdi bir kaç ay önce aldığım bir kitabından sonra adamın ne yazdığı varsa kaçırmıyorum, su içer gibi kana kana okuyorum. Burada Ahmet Mithat Efendi'nin iki kitabını tanıtmıştım. O yazılarıma uyup, okumuş olan varsa zaten ne demek istediğimi anlamıştır ama okumamış olanlar için "Dolaptan Temaşa"yı mutlaka okumalarını tavsiye ederim. Bir kere kısa bir roman, topu topu 64 sayfa. Başlamanızla okuyup gidiyorsunuz. Bir diğer iyi yanı da ucuz olması, bir kafede çay içerseniz zaten o kadar para veriyorsunuz.
"Dolaptan Temaşa", hınzırca bir beynin işi, içinde hem mizah hem tarih hem de polisiye tadında bir kurgu var. Polisiye dedim diye aklınıza o meşhur "katil kim?" sakızı gelmesin. Romanda çok eski İstanbul, mahalle kahveleri, meyhaneler, helva sohbetleri, yeniçeriler ve bol rakı var.
Peki ismi neden mi, "Dolaptan Temaşa"? Onu da okuyunca anlayacaksınız. Hem kahkahalarla gülerek hem de romandaki kahramanın durumu yüzüncden sırtınıza ter basacak.
Aptulika
20 Şubat 2020 Perşembe
Ronnie James Dio'nun uzun metrajlı filmi hazırlanıyor.
Hard Rock ve Heavy Metal'in efsane vokalisti Ronnie James Dio için BMG'den uzun metrajlı bir belgeselin film hazırlanıyor.
Şarkıcının eşi Wendy Dio ilk olarak bir Mayıs ayında Ronnie James Dio belgeselinin çekimine başladığını açıklamıştı. Bu hafta bu proje hakkında daha fazla ayrıntı ortaya çıktı.
Dio ailesi tarafından tamamen yetkilendirilen film, henüz ismi belirlenmedi ve filmin finansmanı ve yapımcılığını BMG üstleniyor.
Don Argott ve Demian Fenton tarafından yönetilen film, Ronnie James Dio hakkında ilk resmi belgesel olacak. Film sanatçının ilk grubu Elf'ten son projesi Heaven & Hell'e kadar hayatına ve tüm müzik kariyerine odaklanacak.
Film, 2010'da mide kanserinden yitirdiğimiz Ronnie James Dio'nun bitmemiş otobiyografisinden ve kişisel arşivlerinden nadir arşiv görüntüleri ve fotoğrafları içerecek. Ayrıca Dio'nun 1986'da Jimmy Bain ve Vivian Campbell ile birlikte düzenlediği "Hear 'n Aid" ve ölümünden sonra ortaya çıkan Ronnie James Dio Stand Up and Shout Cancer Fund" da dahil olmak üzere yardım çalışmalarına da dikkat çekecek.
Wendy Dio filmle ilgili, “BMG ile Ronnie'nin uzun zamandır beklenen belgeselinde çalışmaktan dolayı çok heyecanlıyım. Ronnie hayranlarını umarım bu haber sevindirir ve Ronnie'nin hayat yolculuğunu izlemekten gerçekten keyif alacaklar. ”
BMG Sorumlu Yapımcısı Kathy Rivkin Daum şunları ekliyor: “Hikayelerini büyük ekranda anlatmak için sanatçılarla ortaklık yapma fırsatı bulduğumuz için çok şanslıyız. Müziği dünya çapında milyonlarca hayran için çok şey ifade eden Dio, daha azını hak etmiyor. Ronnie'nin Ronnie'nin hayatını ve işini kutlayan bu inanılmaz yolculukta Wendy ile ortak olmaktan onur duyuyoruz. ”
Wendy Dio bu filmin "Bohemian Rhapsody" , "The Dirt" ve "Rocketman" gibi bir Ronnie James Dio filmi olmayacağını özellikle belirtiyor. Zaten böyle bir niyetleninin de olmadığını söyleyen eşi, “Kimse Ronnie'yi oynayamaz, sanmıyorum. Ronnie'nin hayatının açık bir belgeselini yapmak istiyorum. Ronnie'nin yaptığı çok fazla röportaj ve o kadar çok şey var ki, gerçekten çok, çok doğal tutmak istiyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
19 Şubat 2020 Çarşamba
Lynyrd Skynyrd - Street Survivors filminin galası yapıldı.
1977'de gerçekleşen uçak kazasında Lynyrd Skynyrd'ın üç elemanı ölmüştü. Bu konuyu anlatan sinema filmi "Street Survivors", 16 Şubat'ta Los Angeles'taki Hollywood Reel Bağımsız Film Festivali'nde ilk gösterimi yapıldı.
Eski Lynyrd Skynyrd davulcusu Artimus Pyle , grubun 1977'deki yıkıcı uçak kazasını anlatan film olan Street Survivors'ın zaman içinde “kült bir klasik” olacağını söyledi.
Kurucu üye, eski grup arkadaşlarının onayı olmadan yapılmış olmasına rağmen, 16 Şubat'ta Los Angeles'taki Hollywood Reel Bağımsız Film Festivali'nde yapılan prodüksiyondan gurur duyduğunu söyledi.
Pyle, 2016 yılında bu filmin planlarını duyurdu; bu da gitarist Gary Rossington ve kazada ölen Ronnie Van Zant ile Steve ve Cassie Gaines'in mirasçıları bir dava açmıştı . Hukuki işlem , kalıcı bir ihtiyati tedbirin alınmasıyla sonuçlandı ve Pyle'ın ilerlemesini engelledi; ancak, bu karar 2018'deki temyizden sonra bozuldu . Son karar, bir anlaşmanın, herhangi bir üye veya eski üyenin en az iki kişinin onayı olmadan grupla ilgili bir projede çalışmasını engellemesine rağmen, Pyle'nin kendi hayatından olayları paylaştığı sebebiyle filmin yapılması önündeki engeller kalkmıştı.
“Bu benim hikayemdi.” diyen Pyle filmin galasında Metal Voice'a yaptığı açıklamada, “Bence film bir kült klasiği olacak. … Ayrıca mizah ve seks, uyuşturucu ve rock 'n' roll var. 60'ların ve 70'lerin gerçek öyküsüdür. ” diye tanımlayacaktı, "Street Survivors" filmini.
Eski grup arkadaşlarının “daha büyük bir film yapmak için daha büyük bir bütçeyle harekete geçecekleri"ni belirtmelerinin kendisini üzdüğünü söyleyen Artimus Pyle, “ Bir araya gelip birlikte bir film yapmak yerine beni yok etmeyi seçtiler, “dedikten sonra, ” Öyle olduğu ortaya çıktı ve bundan gurur duyuyorum. Yönetmen ve oyuncu kadrosu ile gurur duyuyorum. " diyerek sözlerini tamamladı.
Yönetmenliğini Jared Cohn yaptığı "Street Survivors" yakında sinemalarda yer alacakmış. 30 Haziran'da bir ev videosu ve film müzikleri yayınlanacak.
Bu film bize de gelir mi? Bekleyeceğiz...
Primus'tan Rush'a saygı turnesi
Primus, yazın yapacağı turnenin konserlerinde Rush'ın 1977 tarihli stüdyo albümü "A Farewell to Kings"i yorumlayacaklarını açıkladı.
Grubun bas gitaristi Les Claypool, dün Rolling Stone'a verdiği röportajda, bu turnenin Rush'ın davulcusu Neil Peart'ın ölümünden çok önce planlandığını ancak Slayer'ın veda turnesine destek verdikleri için ertelediklerini belirtti.
*
Primus grubu yeni turnesinde bütünüyle Rush'ın 1977 tarihli stüdyo albümü "A Farewell to Kings"i yorumlayacak. Böylesi bir saygı konserlerine imza atacak olan grubun basçısı ve şarkıcısı Les Claypool, dün Rolling Stone dergisine verdiği röportajda Rush'ın kendisi için çok önemli olduğunu söyledikten sonra,
"Benim dinlediğim ilk Rush albümü 'A Farewell to Kings'ti, oradaki 'Cygnus X1' parçası da benim için tüm zamanların en iyisidir."
diyerek bu turne kararının nedenini açıkladı.
Böylesi bir saygı turnesinin kararının Rush'ın davulcusu Neil Peart'ın geçen ay ölmesiyle bir alakası var mı, sorusu hemen akla geliyor. Bu turne Rush davulcusu Neil Peart'ın geçen ay 67 yaşında ölmesinden önce planlanmış.
Claypool, "Bunu geçen yılın sonbaharında yapacaktık ama sonra Slayer'ın veda turnesi ortaya çıkacaktı. Yıllar boyunca Slayer ile bir şeyler yapmak istiyorduk ve onları turnesine destek verdik. Bu nedenle de 'A Farewell to Kings' turunu ertelemek zorunda kalmıştık." sözleriyle durumu açıkladı.
Turne Mayıs ayında başlayacak ve bu yaz Bonnaroo Festivali'nde son olmak üzere Ağustos ayına kadar 40 konser yapılacak.
17 Şubat 2020 Pazartesi
HARDAL YENİDEN PLAK RAFLARINDA
Bugün beni yerimden hoplatacak bir haberi vermem gerekirdi ama hiç bir şey yapamadım, yazamadım. Cumartesi gecesi gelen bir haber beni kilitledi. Çağlan Tekil'den gelecek iyi bir haberi bekliyoruz. O bizi yaptıklarıyla öyle şaşırttı ki, alın sadece geçen iki yıl önceki efsane konserlere bakın, gene şaşırtacak ve iyileşecek.
Ben bu iki gün içinde ne çizgi ne de haber yapabildim. Bu gün de Hardal'ın efsane albümü yeniden plak olarak çıkıyor. Tek satır yazamadım ama Sinan hızır gibi yetişti ve aşağıda okuyacağınız güzelim yazıyı kaleme aldı.
80’lerin hemen başında, ülkenin o kaotik ortamında, henüz adı bile sınıflandırılmamış bir türde albüm yapıp, ‘80 sonrası müzik kuşağına kapılar açan efsane grup. Müzik piyasası ve ülke dar boğaza girip tıkanma noktasına gelmişken, hiçbir ticari kaygı gözetmeksizin birikimlerini plak üstünde bizlere ulaştıran yetenek abidesi müzisyenler.
Elbette her biri, göz ardı edilmeyecek kadar önemli bonservislere sahip. Beslendikleri kaynak zaten, memleket insanını distortion’la tanıştıran, benimseten ve bir okul / ekol olarak misyon yüklenmiş bir efsane isim; Erkin Koray. Sedat Avdıkoğlu (ki Hardal’a kadar olan dönemde Avcı soyismiyle bilindi), Aydın Buyar Şencan ve Cahit Kukul, Erkin Koray’ın “en verimli dönemi” diye nitelendirebileceğimiz Yeraltı Dörtlüsü devresine imza atan müzisyenlerdi. Deneysellikte sınır tanımadan, enstrümanlarının da hakkını vererek, neredeyse her türde başarılı örnekler sergileyen Erkin Koray ve Yeraltı Dörtlüsü, bugün bile aşılamayan çoğu aranjeleriyle kendilerinden sonraki kuşaklara ışık oldular. Yeraltı Dörtlüsü sona erdikten sonra bile başta Erkin Koray; tüm grup elemanları artan bir ivme ile kariyerlerine devam ettiler.
Hardal’ın öyküsü de 70’lerin o parıltılı, patırtılı ve renkli günlerinin bitmesiyle başlıyor. Yurt dışından bir dolu enstrüman ve ekipmanla dönen Şükrü Yüksel, kendisi gibi bir müzik tutkunu Burhan Ağaoğlu’nun ön ayak olmasıyla bir fikir olarak benimsediği grup müziğine, o dönem Seyyal Taner’le çalışan Aydın Buyar Şencan ve Sedat Avcı’yı yanına alarak ciddi olarak eğilmeye başlıyordu. Beyaz Kelebekler’le olan mesaisini sonlandıran Cahit Kukul ise gruba yepyeni gitarıyla katılacaktı. Daha çok soft tınıları benimseyen bir sound çerçevesinde oluşturulan bestelerin tek eksiği, alt yapıyı önemli derece dolduracak klavyelerdi. Bu boşluğu da konservatuardan iyi bir eğitimle mezun olan Özkan Turgay’la doldururlar ve Hardal adıyla ortak bestelerden oluşan ilk albümleri “Nasıl? Ne Zaman” 1980 yılında piyasaya çıktı.
Dönemin politik şartlarına inat; suya sabuna dokunmadan, naif aşk şarkılarından oluşan bu albüm, müzik piyasasının kızgın çölü ortasında bir vaha gibidir. Yunan mitolojisinin yılan saçlı dişisi Medusa’yı albüme kapak yapmışlardır. Progresif’ten soft rock’a uzanan bir çizgide, 60’li yıllarda başlayan kariyerlerinin en yetkin dönemlerindedir müzisyenler. Aynı yıl İzzet Öz’ün ön ayak olmasıyla TRT’de canlı olarak “Zor”u icra ederler. Ancak tüm ülke kötü bir sınavdan geçmektedir. 12 Eylül 1980 darbesiyle herkes gibi Hardal da yeni bir döneme girmiştir.
İkinci albüm hazırlıklarına darbenin gölgesinde başlayan grup elemanları müzisyenliklerini piyasa şartları gereğince başka mecralarda da sergilemektedirler. Olağanüstü hal ortamına rağmen Cahit Kukul, bugün her biri bir rock bar olan Beyoğlu pavyonlarında sahne almakta beis görmezken; kimi elemanlar da başka sanatçılara eşlik etmektedirler. Grubun ikinci albümü 1982 yılında “Nereden Nereye” adıyla piyasaya çıkar. Şükrü Yüksel gruptaki ağırlığını tüm bestelere imza atarak koymuştur. Ancak, Aydın Buyar Şencan’ın Kanada’ya yerleşmesi, Özkan Turgay’ın müziğin daha farklı kanallarına yelken açması, Sedat Avdıkoğlu’nun da eski dost Erkin Koray’la yeniden çalışmaya başlaması grubun sonunu getirir. Ve Hardal efsanesi, hak ettiği ilgiye ve itibara yıllar sonra kavuşacağını bilmeden sonlanır.
1990 yılı tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kırılma noktalarının yaşandığı yıl olarak kayıtlara geçer. Özellikle müzik dünyası baş döndürücü bir hızla evrim geçirmekte, çeşit çeşit dinleyici profili oluşmaktadır. Gelişen kayıt teknolojileri müzik türlerini kökünden etkileyip değiştirirken, küçük bir grubu oluşturan, geçmişe sadık dinleyici kitlesi ise arkeolojik kazı yaparcasına geçmişin izini sürüyordu. Ve 90’ların ortalarına doğru, bilenlerin zaten vakıf olduğu ama hiç bilmeyenlerin bir anda kucak açacağı Hardal grubuna ilgi çığ gibi büyümeye başlar. Grubun 1980 ve 1982 yılında yaptığı iki albüm bulunamamakta, bulunanların ise oldukça yüksek rakamlarda işlem gördüğüne şahitlik etmekteyiz. Bu ilgiye kayıtsız kalmayan Hades Müzik ise grubun İstanbulda yaşayan iki elemanı Cahit Kukul ve Özkan Turgayla irtibata geçerek bir “derleme” projesinin ilk adımlarını atar. Cahit Kukul tarafından seçilen şarkıların DAT kayıtları firmaya teslim edilir ve 1994 yılında kaset formatında piyasaya çıkar. Doyurucu bir seçkidir bu. Ve gruba olan merakı / ilgiyi daha da katlar. Tanıtımsız, promosyonsuz, klipsiz bir şekilde Hardal ismi haklı olarak efsane olmuştur. Hardal macerası sonrası yurt dışını mesken tutan Şükrü Yüksel ve Aydın Buyar Şencan bu dönemde bir araya gelerek grubun ikinci formasyonunun temellerini atarlar.
Hardalsız dönemde Erkin Koray’la çeşitli konserlerde sahne alan Cahit Kukul, 1996 yılında Rami’den müzisyen dostlarıyla Meteor grubunu kurar. 1998 yılında ise eski grubuna selam çakarak Meteor grubu olarak “Ne Kadar Zaman Geçti” adlı albümü çıkarırlar. Bir proje gurubudur; fazla uzun ömürlü olmaz. Meteor grubuyla paralel olarak yeni albüm çalışmalarına girişen Hardal, bu çalışmaları 1999 yılında sonlandırarak yeni kuşak Hardal dinleyicilerine “Yeniden Doğuş” albümünü lanse eder.
Grubun orijinal kadrosundan sadece Şükrü Yüksel ve Aydın Buyar Şencan vardır. Geçen süreç içinde dizi / film müzikleri konusunda oldukça uzmanlaşan ve piyasanın en önemli aranjörlerinden biri olan Özkan Turgay ise her zamanki gibi klavyelerin başındaki isimdir. Alper Karamahmutoğlu ve Zafer Oğuz kadroyu oluşturan diğer isimlerdir. Albüm, türkçe rock’ın zirve albümlerinden olmakla beraber, 80’lerdeki Hardal’ı mumla aratmıyor da değildir. Bu albümden sonra zaten ikiye inen çekirdek Hardal kadrosu, süresiz olarak kendini fesheder ve damaklarda / dimağlarda leziz bir tat bırakır.
Cahit Kukul Hardal sonrası müzikten kopamadığı gibi sahnelerden de kopmaz; ekstralar dışında kendisini (kanımca en yakıştığı yer olan) Erkin Koray konserlerinde görür takipçileri. 90’lar başında başladığı “tek başına” performanslarına son verip “grup adamı” kimliğini herkese hatırlatan Erkin Koray’ın kadrosunda kah bas gitar kah ritim gitarda yeralır ve Yedikule Zindanları’ndan Açık Hava Tiyatrosuna, Ankara’dan İzmir’e birçok konserin değişmezi olur. Konserler sürereken besteci kimliğini unutmaz ve yıllardır hayalini kurduğu solo albümünün çalışmalarına da ağırlık verir. Edgar Allan Poe’nun “Annabel Lee” şiiri’ni kendi bestesiyle vücuda getirme hayalinin yanı sıra, dünayay barış ve huzur getireceğine inandığı “Marduk”u davet ettiği şarkılardan oluşan bir mini albümün hazırlıkları halen devam etmektedir. Bir başka proje ise 1994’te piyasaya çıkan derleme albüm gibi “Hardal”ın en iyilerinden papılacak bir seçkinin plak formatında yayınlanmasıdır. Telif hakları nedeniyle şimdilik “askıda” olan bu projenin hayat bulması dileğiyle; “bir gün mavi bir gün yeşil” olan dünyamızda, “nasıl ve ne zaman geçtiği” bilinmeyen bir zaman diliminde “babaların küçük çocuklarına söyleyeceği” Hardal hikayelerinin çoğalması en büyük temennim.
Sinan DOYAN
(TRİP Dergisi’nin Kasım 2018 sayısında yayınlanan yazısı...)
Edit:
Cahit Kukul gibi (aktif olmasa da) müzikten kopmayan Şükrü Yüksel, genç yaşına rağmen geçmiş dönem ülke rock müziğine ve plak dünyasına oldukca hakim olan ve son derece sıkı bir Hardal fanı olan Emrah Tirsi’yle dirsek temasında bulunarak bir başka “beklenen” projenin temelni atarlar. Artık bulunması pek zor olan, bulunduğunda da fahiş fiyatlarda işlem gören ilk albüm “Nasıl? Ne Zaman?”ın tıpkı basım olarak plak formatında yeniden piyasaya verilmesidir bu proje. 18 Şubat 2020’de tüm müzik marketlere dağıtımı ilan edilen çalışmanın tanıtım yazısı bu sürece çok güzel ışık tutuyor:
“1970'lerin sonunda ve '80'lerin başında, çorak bir müzikal ve kültürel iklimde rock duygusunu ayakta tutan ve Türkçe sözlerle yazılan rock'ta çığır açan Hardal'ın bugün artık efsaneleşen ilk albümü yeniden plak olarak basıldı. Plak formunun dönüşüme uğradığı, müzik endüstrisinin zayıfladığı, bir zamanlar Türkiye'de ana akım haline rock janrının silinmeye yüz tuttuğu bir dönemde ortaya çıkan Hardal'ın bu plağı on yıllar boyunca en değerli sahafiye malzemelerinden olmuştu. 1960'ların garage / underground denemelerinden '90'ların rock rönesansına uzanan yolda bir köşetaşı olan Hardal, albümlerini dönemin zor ve kısıtlı stüdyo şartlarında doldurmayı ve bastırmayı başarmıştı. Nadir bulunan plakların başında gelen Nasıl? Ne Zaman? (1978), aradan 41 yıl geçtikten sonra yeniden basılırken bugüne kadar mevcut olan kayıtlar basitçe plağa aktarılmadı. Albümün mastering'i orijinal makara bantlardan yapıldı ve ilk defa grup üyelerinin onayı alınarak lacquer cut tekniğiyle üretilen plaklara kaydedildi. Albümün mastering işlemleri, Shellac, Volcano Suns, Mission of Burma gibi gruplardaki basçılığıyla tanınan, yıllar içinde kayıt teknolojileri alanında ustalaşan ve Sebadoh'dan Nirvana'ya Amerikan indie / hardcore dünyasında pek çok isimle çalışan Bob Weston tarafından 2007'de açtığı Chicago Mastering Service stüdyolarında yapıldı. Nasıl? Ne Zaman?, 41 yılın ardından ilk defa hak ettiği titizlikle ve grup üyelerinin onayıyla müzikseverlerin ilgisine sunuluyor. Orijinal görselliğe sadık kalınarak çift kapak halinde tasarlanan plak kapaklarında grubun kurucu üyesi, şarkı yazarı, gitaristi ve vokalisti Şükrü Yüksel'in yeni çizimleri de yer alıyor.”
Yakında albümün lansman ve imza günü ve yeri konusunda da bir açıklama yapılması bekleniyor. 1.000 adet dinleyiciye ulaşacak bu çalışmanın, zaten hareketli olan plak piyasasına bir ivme kazandıracağı da aşikar. Bekleyip görelim.
Hardal'ın başyapıtı 41 yıl sonra yeniden!
1970'lerin sonunda ve '80'lerin başında, çorak bir müzikal ve kültürel iklimde rock duygusunu ayakta tutan ve Türkçe sözlerle yazılan rock'ta çığır açan Hardal'ın bugün artık efsaneleşen ilk albümü yeniden plak olarak basıldı. Plak formunun dönüşüme uğradığı, müzik endüstrisinin zayıfladığı, bir zamanlar Türkiye'de ana akım haline rock janrının silinmeye yüz tuttuğu bir dönemde ortaya çıkan Hardal'ın bu plağı on yıllar boyunca en değerli sahafiye malzemelerinden olmuştu.
1960'ların garage / underground denemelerinden '90'ların rock rönesansına uzanan yolda bir köşetaşı olan Hardal, albümlerini dönemin zor ve kısıtlı stüdyo şartlarında doldurmayı ve bastırmayı başarmıştı. Nadir bulunan plakların başında gelen Nasıl? Ne Zaman? (1978), aradan 41 yıl geçtikten sonra yeniden basılırken bugüne kadar mevcut olan kayıtlar basitçe plağa aktarılmadı. Albümün mastering'i orijinal makara bantlardan yapıldı ve ilk defa grup üyelerinin onayı alınarak lacquer cut tekniğiyle üretilen plaklara kaydedildi.
Albümün mastering işlemleri, Shellac, Volcano Suns, Mission of Burma gibi gruplardaki basçılığıyla tanınan, yıllar içinde kayıt teknolojileri alanında ustalaşan ve Sebadoh'dan Nirvana'ya Amerikan indie / hardcore dünyasında pek çok isimle çalışan Bob Weston tarafından 2007'de açtığı Chicago Mastering Service stüdyolarında yapıldı. Nasıl? Ne Zaman?, 41 yılın ardından ilk defa hak ettiği titizlikle ve grup üyelerinin onayıyla müzikseverlerin ilgisine sunuluyor.
Orijinal görselliğe sadık kalınarak çift kapak halinde tasarlanan plak kapaklarında grubun kurucu üyesi, şarkı yazarı, gitaristi ve vokalisti Şükrü Yüksel'in yeni çizimleri de yer alıyor.
* Yayıncı firma Kod Müzik'in basın bülteninden
16 Şubat 2020 Pazar
Sabih Cangil'in "50" albümü perşembe günü çıkıyor!
Albüm adı: 50
Muhtemel çıkış tarihi 20. Mart. 2020
Yapımcı: SCP
Sabih Cangil müzik hayatına konservatuar ile başlamıştı. Ogünden bugüne tam 50 yıl olmuş ve Cangil de bunu "50" isimli bir albümle kutlayacak. Albümde tamı tamına 16 konuk yeralıyor.
Albümde yer alacak parçalar ve seslendiren konuk solistler
Parça ismine göre alfabetik sırayla:
- Çok güzel oldu: Emre Önbayraktar
- Dr.Gilmore: Tibet Ağırtan
- Farkındayım: Teoman
- Fool fool: Tunç Arkan
- Günlerim var benim: Kenan Vural
- Hadi biraz gayret: Serdar Çokuslu
- Muaf Olalım: Levent Candaş
- N’ oldu bize: Sibel Tüzün
- Olmuyor ki: Mahmut Özen
- Oluyorum: Gizem Saatçi
- Rock fever: Gür Akad
- Same Days: Aylin Aksu-Fulya Candaş
- Sen benim her şeyimsin: Yusuf Uğurer
- Şişe: Sabahattin Taşdöğen
- Yedi kişi: Ogün Sanlısoy
Kapak tasarımı (bu paylaşımdaki kapak değildir): Aptulika
Albümeki parçalara geçmişte veya son dönemde katkı sağlayan kişiler de şöyle: Tanju Eren, Erhan Akhan, Levent Gülsün, Eser Taşkıran, Ali Otyam, Güven İlter, İsmail Baltalı, Levent Candaş, Cenk Tarhan, Arzu Ece Otyam, Tamer Süerdem, Onur Tonba.
14 Şubat 2020 Cuma
Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi'ne Katkı 135
"Porof: Zihni Sinir Proceler"
MD Yayıncılık
(Aralık 2019)
Geçtiğimiz Çarşamba günü Görme Biçimleri'nde İrfan Sayar'ı konuk ettik. İki saat boyunca keyifli bir sohbet oldu. Hala o gecenin keyfi üzerimde ve buradan hem katılanlara hem de İrfan'a bir kez daha teşekkür ederim. Güzel bir etkinlik olacağını biliyordum ama açıkcası bu kadarını da tahmin edemiyordum. Sadece karikatür ve Zihni Sinir projeleri üzerine değil, bir açıldık resmi heykeli ile tüm plastik sanatlar, endüstriyel tasarım, çevre, bilime kadar geniş alanlara açıldık. (Aralık 2019)
Görme Biçimleri güzel geçti ama öncesinde hazırlanırken oldukça stres yaşadım. İrfan Sayar'ın katılması fikrini bir ay öncesinden oluşturmuştum. Tam hazırlıkları yaparken yeni bir Zihni Sinir kitabı yayınlandığını da internette görecektim. Maksadım kitabı etkinlikten önce edinip, o gün İrfan'a imzalatmaktı. Hem o gecenin bir anısı olarak kalacaktı hem de 1995 yılında çıkan ilk Zihni Sinir kitabını imzalatmamdan 25 yıl sonra yeni kitabına bir şeyler yazıp, imzalayacaktı. Görme Biçimleri'nde iki kitabı yan yana koyup gururlanacaktım. Tabi böyle bir fikir gelince insan sevinmez mi? Hemen kitabı almak için harekete geçecektim ama iki hafta vardı. Kitabı almak için Kadıköy'e falan gideyim desem bugün yarın derim gecikirim. Bir yandan da kitap hemen elime gelsin istiyorum. Hemen aklıma kitabı internetten alma fikri geldi. Onu da 15 dakika içinde hallettim ve beklemeye koyuldum. İşlerimi de ona göre ayarladım evde olacaktım ki kurye gelirse kaçırmayayım.
Bir gün oldu, üç gün oldu gelen giden yok. Hadi dedim içimden "üç gün olmaz tabi ama en geç 5 günde gelir." Beş gün değil, bir hafta oldu ses seda yok. Panik halinde telefonla aradım. Takip numarası mı nedir onu söyledim, telefondaki görevli, "Bir dakika... bakıyorum" dedi ve bir süre sonra hem benim ismimi hem de kitabı söyleyince sevindim. Benim kitap yayınevi'nden getirilip, paketlenmiş ama yola çıkmamış orada dinleniyormuş. Görevli özür diledi ve hemen kargoya verilmesi için görevli birimlere bildirdiğini söyledi. Eh ne yapalım daha bir hafta vardı sonuçta, bekleriz ve bugün yarın gelir. Yeniden beklemeye koyuldum ama ne gezer, etkinlik günü sabahı, artık kesin gelir dedim ama gene yok. Artık telefon edip aramaya bile tenezzül etmedim. Yıkılmıştım ama sineye çektim ve etkinlik yapıldı. Ertesi günü kitap gelecekti ve bende açacaktım bayramlık ağzımı. Ancak ertesi gün uyandığımda her şeyi unutmuştum. Geldi mi kitap... yok. Cuma günü aklımda ne kitap vardı ne de kargo. Tam hararetli bir şekilde çalışıyorum telefon çaldı. İçimden "hangi münasebetsiz arıyor" dedim. Telefonu aldığımda bende kayıtlı olmayan bir numara, mutlaka telesekreterle reklam yapan bir banka ya da ona benzer bir nane diye içimden geçirdim. Telefonu açtığımda bir ses ismimi ve adresi söylüyor. "Adresi bulamadık" diyor ve ben tarif ediyorum. Gene olmuyor evden dışarı çıkıp, yukarı bayırdaki arabaya el kol işaretleri yapıyorum. En sonunda buluyorlar. Kafamdan kitap o kadar çıkmış ki, " Bu paket nerden gelmiş ?" diyorum. Bir bakıyorum ki 2 hafta artı 2 gündür beklediğim kitap.
1995'de çıkan kitapla bu yenisini yan yana koyuyorum. O geçmişteki 157 sayfaydı, bu yenisi ise 552 sayfa yani oldukça genişlemiş ve bir hayli yeni çalışmalar da var. Kitabın gelişinden bu yana 3 saat geçti ve kitabı elimden düşüremedim. Ve şimdi de "Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi"ne yazmaya karar verdim. Bence sizde kaçırmayın.
Aptulika
13 Şubat 2020 Perşembe
Def Leppard ve ZZ Top birlikte yollarda
Def Leppard ile ZZ Top, Kuzey Amerika turnesi için konserlere çıkmaya hazırlanıyorlar.
Def Leppard ile ZZ Kuzey Amerika turnesi için konserlere çıkmaya hazırlanıyorlar. "20/20 Vision" adını taşıyan turne, 21 Eylül'de New York'taki Times Union Center'da başlayacak ve Güney, Orta Batı ve Pasifik Kuzeybatı'yı geçecek.
Def Leppard'dan Joe Elliott yaptığı açıklamada, “Bir ömür boyu ZZ Top'ın hayranı olarak onlarla birlikte aynı sahneyi paylaşmak gerçekten heyacan verici. Belki onların muhteşem arabalarından birinde Billy ile bir tur bile atabiliriz." dedi.
ZZ Top'dan Billy Gibbons şunları ekledi: “50 yıldır buradayız ve Def Leppard ile yapılacak olan konserler iyi olacak. Joe Elliott bizimle araba sürmeye her zaman katılabilir. Ondan benzin için ödeme yapmasını bile istemeyiz."
Alice Cooper'ın Avusturalya konseri
Meral Akman, Avusturalya'da Alice Cooper'ın Adelia'da 11 Şubat, Salı günü verdiği konseri izledi ve yazdı.
Alice Cooper
11 Şubat 2020
AEC Theatre
Adelaide
Sahnede, mavi zemin üzerinde bir çift siyah göz, önce kırmızıya, sonra maviye, sonra yine kırmızıya dönerken korku filmi müziği eşliğinde Bela Lugosi sesi “Alice Cooper’ın Kabus Şatosuna hoşgeldiniz, hepiniz lanetlendiniz” der, perde düşer ve asası, siyah silindir şapkası ve smokiniyle Alice Cooper görünür. 90 dakikalık kabusun ilk parçası “Feed My Frankenstein” başlar. 1991 yılında yayınlandığından beri hemen hemen her Alice Cooper konserinin açılış parçasıdır.
2011 yılında bir festivalde bir kuple izlediğim ilk Alice Cooper konserinin tadı damağımda kalmışken ve Kabuslar Prensi, yeni yetme grupların lütfedip gelmediği Adelaide’e (Green Day Avustralya turnesine, binlerce imza toplandığı halde şehirlerini dahil etmediği için buralılar çok kızgın) gelmesini fırsat bilip bu kanlı canlı konsere geldim.
Alice Cooper, bence rock müziğin en öncü isimlerinden biri. Konserlerinin vazgeçilmezleri arasında hem ergen, hem olgun Frankenstein’lar, dev bebekler, (uzun zamandır sahnede kullanmıyor ama) yılanlar, ölü gelinler ve cellatlar var.
Elli yıldır neredeyse aralıksız albüm yapan ve konserler veren Alice Cooper’ın son turnesi “Ol’ Black Eyes is Back”de hepimizin bildiği, “No More Mr. Nice Guy”, “Bed of Nails”, “I’m Eighteen”, ”Poison”, "School's Out"un yanısıra, çok uzun zamandır çalınmayan, Alice Cooper’i 80’lerde tanıyanları şaşırtacak, “My Stars”, “Under My Wheels”, “Roses On White Lace", “Devil's Food” gibi parçalar da yer alıyor. Turne, bir Alice Cooper belgeseli gibi.
72 yaşındaki Alice Cooper’ın ölümcül cazibesi bir miktar azalmış olabilir ancak, hala yakın zamanda en yakındaki mezarlıktan çıkarılmış gibi görünüyor. Silindir şapkası ve asası ile “kabus şatosu”nda, kimi zaman sisler için gelen hayalet gelin (karısı Sheryl Goddard) ile aşk tazeledi, günlük kan ihtiyacını gidermek üzere kılıcıyla kafa kesti, deli gömleği ile dev bebeklerden kaçtı, yakalandı ve “milyon dolarlık bebek” tarafından giyotine mahkum edilerek kafası kesildi. Bir kaç dakikalık aradan sonra kafasını “toplayıp”, “Department of Youth” ile geri döndü. Konser 1972 yılından beri olduğu gibi “School’s Out” ile sona erdi, parçaya karışan “Another Brick In The Wall” ve dev balonlar eşliğinde Alice Cooper bize iyi akşamlar ve bol kabuslar dileyerek grubunu tanıttı.
İyi bir rock müzisyeni olarak Alice Cooper iyi ekip kurmayı da biliyor. Gitarlarda Ryan Roxie, Nita Strauss ve Tommy Henriksen, bas gitarda Chuck Garric ve davulda Glen Sobel’den oluşan kadro, konser boyunca enerjiyi tepede tutmayı başardılar.
Alice Cooper, yaşayan en büyük şovmenlerden biri, müziğine yakın olup olmamanız hiç önemli değil, sahnede sizi kabus şatosuna çekip, yaşam, ölüm, aşk ve seksten bahsederek yavaş yavaş kanınıza giriyor ve aklınızı çeliyor, gönlünüzü kazanıyor. Bu yıl, İstanbul’da Hollywood Vampires ile canlı izleme şansımız olacak, bakalım siz bu vampirin dişlerine ne kadar karşı koyabileceksiniz?
Meral Akman
12 Şubat 2020
Adelaide
Avusturalya
11 Şubat 2020 Salı
Ray Manzarek ayrıcalığı
Doors grubu denildi mi, herkesin aklına o muhteşem sesiyle Jim Morrison gelir. Bunda da çok haklıdırlar, zira Morrison sesiyle grubun alameti farikası gibidir.
Bütün bunlara rağmen The Doors'u ilk duyduğumda en ayrıcalıklı gelen klavyenin sesiydi. Sonrada buna gitar da katılacaktı. Evet Jim Morrison'a rağmen benim için birinci sırada klavyeli çalgılar ustası Ray Manzarek yer alır. Melodi ile akıp giden uzun soloları aklımı başımdan alır gider. Klavye de sol eliyle yaptığı bas partisyonları da, "bu grubun bas gitaristi kim? Ne muhteşem çalıyor" yanılgısını gençlik yıllarımda oluşturmuştu.
The Doors'un farklılığını oluşturan gitarist Robby Krieger ve klavyesiyle Ray Manzarek'ti bence.
2013 yılında 74 yaşında yitirdiğimiz Ray Manzarek 81 yıl önce bugün (12 Şubat 2013) Chicago'da doğmuştu.
Aptulika
10 Şubat 2020 Pazartesi
80 Yılın Ritmi
Türkiye'de Caz müziğinde vurmalı çalgılarda bir ritm ustası olan Okay Temiz, 11 Şubat 1939 yılında İstanbul'da doğmuştu.
Bruce Dickinson: 'Iron Maiden asla emekli olmayacak'
Bruce Dickinson, Iron Maiden'ın asla emekli olmayacağını söyledi.
Bruce, "Bunu beğendim. Her zaman umut vardır. Şu anki üyeler emekli olduktan sonra, bir sürü Iron Maiden olacak. Hologramlarımız olabilir. Ne demek istediğimi biliyorsun? Aslında bize benzeyen ama biz olmayan gerçek Iron Maiden üyeleriniz olabilir. Bu iyi. Bunu sevdim. Kötü bir fikir değil. Sonra arkanıza yaslanıp telif haklarını toplar ve hiçbir iş yapmadan yan gelir yatarız. Bu fikri sevdim."
Bu espriden sonra Bruce Dickinson, Iron Maiden'ın durumu için,
“Böyle bir şey asla olmayacak, çünkü hiç birimiz emekli olmayacağız”
diyerek son noktayı koyacaktı.
9 Şubat 2020 Pazar
Bugün CLIFF BURTON GÜNÜ !
27 Eylül 1986'da Metallica elemanları İsveç'te konser vermek için tur otobüsü ile giderken bir kaza geçirirler. Bu kazada sadece basçı Cliff Burton hayatını kaybeder.
Metallica sevenler 10 Şubat 2018 tarihinde Kaliforniya'daki yetkililere dilekçe yazarak, Cliff Burton'un doğum günü olan 10 Şubat'ı "Cliff Burton Günü" olarak kabul ettirdiler.
Cliff Burton bundan 58 yıl önce bugün 10 Şubat 1962 tarihinde, Castro Valley, Kaliforniya'da doğmuştu.
Cliff Burton Günü'nüz kutlu olsun!
8 Şubat 2020 Cumartesi
Kulak Misafiri'nde Jon Lord
Rock dinleyici için müzik dinlerken her enstrümana ayrı ayrı kulak kesilmek gibi bir alışkanlık vardır. Bu yüzden bir grubu dinlerken her elemanı da ayrı ayrı seversiniz. Bu da hemen olmaz zaman alır. Benim için Deep Purple'ı dinlediğim çocuklukla ilk gençliğe adım attığım yıllarda, ilk ayrıcalıklı ses org olmuştu ve tabi onu çalan adamın ismi bir anda hafızama işlenmişti. Ha o yılları biraz kafanızda şekillendirmem gerekirse, öyle bugünkü gibi internet falan yok. İngilizce'ye bugünkü kadar aşina değiliz... vesaire vesaire. O yüzden Deep Purple'da vokali, gitarı aşıp klavyeye aşina olmak. İşte bunun müsebbibi Jon Lord olsa gerek. Öylesine büyük bir imza ki, hangi tuşa dokunsa kendisini belli ediyordu.
Çocukluk tutkum Jon Lord'a ilgim hiç bitmese de yaşamının son yıllarında da yaptığı solo çalışmalarla bir kez daha yeniden harlandı. Hele ki bir de Hoochie Coochie Men Blues Band ismini verdiği grubuyla verdiği son konserlerle onu bir de saf blues olarak dinleme hazzını yaşayacaktım.
,Jon Lord'u 2012 yılında kaybettik. Onun son dönemlerinde yaptığı bir çalışmayı bu pazar gecesi radyo programı Kulak Misafiri'nde dinleyeceğiz. İsterseniz sözü Kulak Misafiri programının yapımcısı ve sunucusu Bülent Seyitdanlıoğlu'na bırakalım:
"Kulak Misafiri'nde buradan çok uzaklara Avustralya Sydney'e gideceğiz ve Deep Purple ses örgüsünde büyük payı olan 2012 yılında yitirdiğimiz Jon Lord ile çok özel bir blues grubunun buluşmasına tanıklık yapacağız.
Kulak Misafiri bu Pazar Radyo ODTÜ'de.
Canlı dinlemek için: www.radyoodtu.com.tr"
Bülent Seyitdanlıoğlu programı böyle özetlemiş... Bize de dinlemek düşer, hele ki söz konusu Jon Lord ise kaçmaz.
Skid Row şarkı sözlerinin mimarı: Rachel Bolan
Seksenlerin sonu ile doksanların başında çıkan glam (ya da hair rock) metal gruplarının elamanları bir güzellik yarışmasından mı seçilmiştir diye düşünürüm.
Müzik yeteneklerini de övgüye değer bulduğum Skid Row da bu gruplardan biri. Fiziki güzellik ile yeteneğin böylesi birleşimi, hep şaşırtıcı gelmiştir. Vokalist Sebastian Bach'ın her iki konuda da eline su dökülmez hani. Skid Row'un bas gitaristi Rachel Bolan, fiziki güzelliğine rağmen savruk saçları ve burnuna taktığı uzun zincirle kendini ne kadar çirkinleştirmeye çalışırsa çalışsın gene de kızların sevgilisi olmak konusunda hepimize fark atabiliyordu.
Asıl ismi James Richard Southworth olan Rachel Bolan'ın bu sahne adını seçmesi ise şöyledir. 'Rachel' ismini, erkek kardeşinin adı Richard ile dedesinin adı Manuel'i birleştirerek oluşturmuş. 'Bolan', ise bir çoğunuzun tahmin edeceği gibi 70'lerin efsane grubu T. Rex'in solisti Marc Bolan'a bir göndermeden kaynaklanıyormuş.
Sadece güzel cemali ve basgitaristliği ile değil, Skid Row'un o can alıcı şarkı sözlerinde de imzası olan Rachel Bolan 9 Şubat 1966'da New Jersey'de doğmuştu.
59 yıl önce bugün...Vince Neil !
Vincent Neil Wharton... yani Mötley Crüe'nün vokalisti Vince Neil 59 yıl önce bugün Kaliforniya'da doğmuştu.
Cumartesi Karikatürü 4
facebook: @aptulika
twitter : @aptulika_blues
instagram : blues_perisan
www.aptulika.com
https://bluesperisan.blogsot.com/
aptulelcioglu@gmail.com
bluesperisan@gmail.com