Sayfalar

29 Haziran 2014 Pazar

ERIC DOLPHY QUINTET “Outward Bound (1960)




Eric Dolphy’nin 1 Nisan 1960 tarihinde piyasaya çıkan ilk solo albümü.

·      Eric Dolphy – alto saksofon, flüt, bas klarinet
·      Freddie Hubbard – Trompet

·      Jaki Byard – Piyano
·      George Tucker – bas
·      Roy Haynes – davul


Albümdeki parçalar
1.    “G.W.” – Kaliforniyalı caz band şefi ve trompetci Gerald Wilson’a ithaf edilmiş bir parça.  1940’larda orkestrası ile aktif olan Gerald Wilson, şu anda hayatta ve 95 yaşında.
2.    On Green Dolphin Street
3.    LES – Trombonist Lester Robinson için yapılmış bir beste.
4.     “245” – Sayıdan oluşan bu parça ise Eric Dolphy’nin evinin kapı numarısı.
5.    Glad To Be Unhappy
6.    Miss Toni

Albümde yer alan "Les" isimli parçanın videosu

28 Haziran 2014 Cumartesi

Ölümünün 50. Yılında ERIC DOLPHY


Eric Dolphy bundan 50 yıl önce (29 Haziran 1964) hayata veda etmişti. 36 yaşında şeker hastalığının sonucu geçirdiği kalp krizinden ölen sanatcı, caz alanında önemli bir yetenekti. Alto saksofon, bas klarinet ve flüt çalan Dolphy, üç enstrümanın da virtüözü konumundaydı.
Flütü klasik müzik etkileniminde ele alan Eric Dolphy, bu enstrümanı caz alanındaki ikinci sınıf eşlikçi konumundan solo konumuna taşımıştı. Bas klarinet konusunda da aynı şeyi söylemek mümkündür. Daha önceden bu enstrümanda etkili bir durumda değilken, Dophy’le hem solo konumuna yükselmiş hem de enstrümanın standartları yükseğe çekilmişti.
Eric Dolphy’in alto saksofona başlaması lise yıllarına dayanır ve bu enstrümana yönelmesi Charlie Parker’ı dinleyip, etkilenmesiyle olmuştu. Ancak Dolphy'nin alto saksofonu kullanımı Parker’dan çok ayrı ve orijinal bir tavır içerecekti.
Dolphy’nin her üç enstrümana yaklaşımında nevi şansına münhasır diyebileceğimiz bir orijinalite hakimdir.
Eric Dolphy’in caz müzisyenliğinde önemli bir yeri vardır. Enstrüman kullanımının altında ve besteciliğinde klasik müzik birikimi göze çarpar. Avant garde ve yenilikçi fikirlere açık olsa da dinleyişte size kapıları kapatmaz.  
2 Haziran 1928’de Los Angeles’ta doğan müzisyen ilk olarak obua ve klarinet ile müziğe başladı. Lise yıllarında ise Charlie Parker’ı dinleyince alto saksofona meyil edecekti. Los Angeles’taki City Collage’den müzik bursu kazanan Eric Dolphy, buradan 1948 yılında mezun olacaktı. 20 yaşında çeşitli kulüplerde çalan Dolphy, 1948 ile 1950 arasında Roy Porter’ın big band’inde çalışacaktı.

1950’den sonra flüt ve bas klarinet de çalmaya başlayan sanatcı 1928’de Charles Mingus’un ekibinde yer alacaktı. Bu ekiple Newport Caz Festivali’nde tarihi bir konser veren Eric Dolphy, aynı zaman diliminde Chico Hamilton ile de çalışarak tanınacaktı.

Yavuz Çetin Gitar Festivali

Usta blues ve rock gitaristimiz Yavuz Çetin’i 2001 yılında, 31 yaşındayken yitirmiştik. İşte Yavuz Çetin’siz geçen on yıl içinde de herkes onun anısına bir şey yapmak istedi. En sonunda ona yakışacak bir etkinlik ortaya çıkabildi. 5 Temmuz’da yapılacak olan Yavuz Çetin Gitar Festivali müzisyen dostları ve Türk rock gruplarının katılımıyla her sene gerçekleşmesi planlanıyor.




Usta gitaristi anmak ve hatırasını yaşatmak için ilki bu sene yapılacak olan   Yavuz Çetin Gitar Festivali 5 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta gerçekleşecek.  Bulutsuzluk Özlemi, Kurtalan Ekspres, Pilli Bebek, Moğollar, Sahte Rakı, TT Blue Blues Band, Pentagram gibi gruplar ve Teoman, Ogün Sanlısoy, Fuat Güner, Aylin Aslım gibi rock müzisyenlerinin Yavuz Çetin Sahnesi’nde yer alacağı festivalde usta gitaristin oğlu Yavuzcan Çetin ve onur konukları da yer alacak. Batuhan Mutlugil’in de bulunduğu ve Yavuz Çetin’in arkadaşları olan Akın Eldes, Gür Akad, Cenk Eroğlu, Serdar Öztop gibi bir çok özel isim de festival sahnesinde efsanevi gitaristimiz için notalarını semaya yayacaklar.

26 Haziran 2014 Perşembe

HORACE SILVER

Dünyayı kucaklayan piyano
Caz piyanisti ve bestecisi Horace Silver’ı geçtiğimiz hafta Çarşamba günü (18 Haziran), 85 yaşında yitirdik.  Uzun bir süredir rahatsızlığı sebebiyle müzikten uzak kalan sanatcı,  New York, New Rochelle’daki evinde hayata veda etti.


Atlas Okyanusunda, Kuzey Batı Afrika açıklarında bir adalar ülkesi olan Cape Verde haritada yerini bile bulamayacak kadar farkında olmadığımız bir ülke. Yeşil Burun Adaları diye de bir isim rivayet edilen bu adı sanı bilinmeyen diyar Cesaria Evora ile tanınmıştı. Ülkenin ufaklığına karşın bu gönlü büyük kadın ile tüm dünya Cape Verde’yi tanımıştı. Oysa Cape Verde’nin müzikal verimliliği çok önceleri müzik tarihindeki dönüşümün merkezinde duracaktı. Bu dönüşümün ismi de caz piyanosunun önemli temel taşlarından Horace Silver’dan başkası değildi.
Horace Silver, 2 Eylül 1928, Connecticut doğumlu ABD’li bir caz müzisyeni. Onun Cape Verde ile ilişkisi, Amerika’ya göç eden balıkcı babasının köklerinden kaynaklanıyor. Çocukluk yıllarında babasından duyduğu Portekiz müzikleri onun ilerdeki müzik yaşantısının devrimci, dönüşümcü ve farklı bakışının izlerini oluşturacaktı. Cazın büyüsünü her ne kadar Afrikalı siyahi insanın ABD’deki köleliğine direnişi bize armağan ettiyse Portekiz’in yüzyıllarca sömürge üssü haline getirdiği Cape Verde de direncini müzikle yüzyıllar ötesine bir şekilde taşıyacaktı. 

Caz alanında dünyayı yerinden oynatan bir başyapıt olan “Song for my father” Horace Silver’ın babasına ithafen yaptığı bir beste olsa da insanlığı ezen, sömüren hakim bakışa karşı dünyayı kucaklayarak verdiği bir cevap gibidir. Dinlediğinizde sanki bizim diyarlardan bir ezgi gibi saran “Free At Last” ise dünya caz tarihinin vazgeçilmezlerindendir.
Caz piyanisti ve bestecisi Horace Silver’ı geçtiğimiz hafta Çarşamba günü ( 18 Haziran), 85 yaşında yitirdik.  Uzun bir süredir rahatsızlığı sebebiyle müzikten uzak kalan sanatcı,  New York, New Rochelle’daki evinde hayata veda etti.

Piyanosu olmayan piyano ustası
Müziğe ilk önce saksofonla başlayan Horace Silver, Bud Powell’ı dinleyince piyanoya geçecekti. Horace Silver’ın piyanoyla gelişen müzikal tutkusu ilk enstrumanı saksofonunun ustası  Stan Getz’in 1950’de yaşadığı kasabaya konsere gelmesiyle de ciddiye dönecekti. Böylece ilk triosunu kuran Silver, bir yıl sonrada aklını çelen Getz ile aynı sahneyi paylaşacaktı. Bu tutku onu New York’a taşıyacaktı. Burada kiralanan ucuz bir odada ikamet ederken, geceleri de çeşitli kulüplerde çalmaya başladı. Zaman içinde bu çaldığı mekanlar arasına görkemli bir kulüp olan Birdland da katılacaktı. Buranın yöneticisi olan Oscar  Goodstein, Horace Silver’ın kendi piyanosunun olmadığını farkedecekti. Bunun üzerine Goodstein gündüzleri çalışması için mekanı ona tahsis edecekti.


Jazz Messengers
New York’a gelişinden bir yıl sonra ilk plak kaydına trompetçi Lou Donaldson’un albümünde çalarak başlayan Silver, bu ekipte çalan davulcu Art Blakey ile yakın bir dostluk kuracaktı. Özellikle bestelerinde caz, R&B, gospel ve latin müziklerini içiçe geçirerek müzikler yazan ilk isimlerden biri kabul edilen Silver aynı zamanda caz tarihinin en önemli gruplarından Jazz Messengers’ın da Art Blakey ile birlikte kurucu isimlerindendi ve bu grup bir kaç nesil iyi caz müzisyeninin yetişmesinde bir okuldan fazla işlev görecekti.
Jazz Messengers’ın iki mimarı  Silver ve Blakey 1953 ile  1955 arası  albümler kaydedeceklerdi.  1955’te yayınlanan  "Horace Silver and the Jazz Messengers" albümü ile caz alanında büyük bir çıkış yapacaklardı.  
Jazz Messengers dönemini 1956’da noktalayan Horace Silver, "Six Pieces of Silver" albümünü yapacaktı. . Birbirinin ardından gelen başarılı albümlerle 50’li yılları tamamlayan sanatçı, 1960’lara “Song For My Father” albümüyle adım atar. Caz tarihinin en önemli plaklarından olan bu yapıt içinde albümle aynı adı taşıyan beste ile de 50 yıl boyunca unutulmazlar arasındaki yerini koruyacaktı. 

 Bu dönemde tanınmamış müzisyenlerle çalışıp onlara imkan sunan Horace Silver, günümüzün önemli trompetcilerinden Randy Brecker’ın çıkışını sağlar.
 Albüm çalışmalarını 90’lı yıllara kadar sürdüren Horace Silver, 1993’te "It`s Got o be Funky", 1994 ‘te de  "Pencil Packin` Papa" albümlerini çıkartır. 4 yıl aradan sonra çıkan "Jazz Has A Sense of Humor" ile 90’ları tamamlayan piyanist, 2000’lerde çalışmalarını azaltacaktı. 
 Caz piyanosunda yeri dolmayacak bir isim olan Horace Silver’ın ekibinde soloya başlayan elemanına alttan piyanosunun tuşlarında verdiği akışkan ritme hayran kalmamak imkansızdır. Onun bu tavrı solo atacak genç müzisyeni kucaklayıp, öne çıkarması gibidir. Bu sayede bizde iki nefis soloyu birbirinin içindeki uyumla birlikte dinlememinin keyfine varacaktık.