Robben Ford yeni albümü “A Day In Nashwille”
bugünlerde çıkardı. Hazırlanan 9 parça ilk önce bir konserde çalınmak için
tasarlanmış. Sonradan bunu bir albüm olarak çıkarma fikri oluşunca bir konser gibi bir seferde stüdyoya girilip,
bir günde kaydedilmiş.
14 yaşında ilk albüm kaydına giren Robben Ford, blues rock’ın önemli gitaristlerinden biri. Sanatçı,
kariyerine adım attığı günlerden itibaren bir çok ünlü ismin ve ustanın da
aranılan gitaristi olmuştu. Çocukluğundan itibaren müziğe başlayan ilgisi onun blues rock gitaristliğine caz
birikimlerini de taşıyacaktı.
Robben Ford yeni albümü “A
Day In Nashwille” bugünlerde çıkardı. Hazırlanan 9 parça ilk önce bir
konserde çalınmak için tasarlanmış. Sonradan bunu bir albüm olarak çıkarma
fikri oluşunca bir konser gibi bir seferde
stüdyoya girilip, bir günde kaydedilmiş.
“Musician Magazine”
dergisine göre “20. Yüzyılın 100 Büyük
Gitaristi” arasında gösterilen Robben
Ford, müziğe 10 yaşında saksofonla
başlamış. Gitara geçişi ise 14 yaşında olacaktı. Onun gitara yönlenmesine sebep
ise The Paul Butterfield Blues Band’in
gitaristleri Michael Bloomfield ve Elvin Bishop olmuş. Ford çocukluk
yıllarında Dave Brubeck gibi caz
ustalarını, BB King gibi bluescıları ve Cream,
Jimi Hendrix gibi rock müzisyenlerini dinlemiş. Böyle olunca da onun
müzikal yelpazesi genişlerken, birikimli bir müzikal bakışı olmuş. Bugün de
onun müziğine baktığınızda blues, rock ve caz ögelerini bulursunuz. Ancak gitar stilindeki ağırlık blues rock tarzında bir duruştur.
Kaliforniya’da
1951’de doğan Robben Ford’un ailesi
müzisyenlerden kurulu. Gitaristimiz 14 yaşına geldiğinde de babasının Charles Ford Blues Band isimli grubuna
giriyor ve burada ilk albüm kaydını da gerçekleştiriyordu. 18 yaşına geldiğinde
ise blues armonikasınının ustası Charlie
Musselwhite ile çalacaktı. Gene aynı
yıl blues vokalinin ustalarından Jimmy Witherspoon’la Montrey Caz Festivali’nde sahneye
çıkacaktı. Ardından onu kurduğu caz fusion grubu L.A. Express’le görecektik.
Robben Ford’un
çok erken yaşlarda blues’ın usta isimleriyle çalması bir tesadüf değildi, öyle ki
o 20 yaşına geldiğinde ise birçok ismin aradığı can kurtaran simidi gibi bir
gitarist olacaktı. George Harrison
ve Joni Mitchelle’in albüm ve
konserlerinde çalan gitarist, 1976’da L.A. Express grubundan ayrılarak “The Inside Story” isimli ilk albümüyle
solo kariyerine adım attı. Hemen akabinde onu caz fusion grubu Yellowjacket grubunda bulacaktık.
Ford’u 1982 yılında gene rock ama farklı bir kulvarda Kiss grubunun albümünde çalarken görecektik.
Hard rock ve heavy metal grubu Kiss’in “Creatures
Of The Night” albümünde iki parçada konuk olarak çalacaktı. Bu çalışmanın
sonunda da Kiss”in “Still Love You”
isimli başyapıtı ortaya çıkacaktı. 1986 yılında Miles Davis’le çalışan Robben Ford, 90’larda Blue Line isimli grubuyla harika albümler yaptıktan sonra
kariyerine solo olarak devam edecekti.
Bu ay piyasaya çıkan “A
Day In Nashville” albümü, bir konser düşüncesinden oluşmuş. Robben Ford bu parçaları bir konserde
seslendirerek çıkarmayı düşünmüş. Daha sonra bu fikirden vazgeçilerek stüdyo
kaydı yapmışlar. Ancak kayıtları günlere bölmek yerine bir defa stüdyoya girip,
konser verirmiş gibi çalarak, bir günde kaydetmişler. Nashville’deki Sound Kitchen
Stüdyoları’nda kaydedilen bu albümün ismi de “Nashville’de Bir Gün” olmuş. Böylece albümü dinlerken hem konserin
tazeliğini hem de stüdyo kaydının verimlerini bulabiliyorsunuz.
Albümün genel karekterinden bahsedersek, blues etkili soul havasını caz’ın “big band” özellikleriyle
hissedebildiğimiz bir çalışma diyebiliriz. Özellikle 40 ve 50’lerin “big band”
tadına erişmemizi sağlayan trombon’un
katılımı. Bu konuda da tromboncu Barry
Green’in payı çok büyük olmuş. Çalışmada Robben Ford, gitar ve vokalde yer alırken, Audley Freed ikinci gitarlarda yerini almış. Tuşlu çalgılarda yer
alan Ricky Peterson ise tromboncu
Green’den sonra albümün ikinci göze çarpan elemanı. Her parçadaki klavye
akışlarıyla tutkulu bir dinleyişe sebep oluyor. Basta Brain Allen, davulda da Wes
Little bütünlüğün diğer önemli parçaları olarak yerini almış.
“A Day In Nashville”i
ilk dinlediğinizde klasik caz’a
yönelme isteği gibi bir durum hissediyorsunuz. Ancak Robben Ford bunu bir nostalji yaratma etkisinden çok eskiyi (yani
klasiği) bugünü besleyen bir birikim olarak kullanmış. Onu bir mimar olarak
düşünürsek, Selimiye Camii’ni tekrar yapmak yerine Mimar Sinan’ın bu yapıdaki
fikrini alıp, günümüze onu taşımak gibi bir çabadan bahsetmemiz gerek.
Kasiklerin izinde giden “Aint Drinking
Beer No More”da eski Broadway müzikallerinin tadını hissederken, müziğin
swing kombinasyonlu akışı ile Ford’un sesi ile geri vokallerin uyumu harika bir
etki yaratıyor. Albümün iki enstrümantal parçası olan “Top Down Blues” ve “Thump
And Bump” da caz ve swing etkisi sürdürülüyor. “Cazcı Kardeşler” filminden
de aşina olduğumuz “Peter Gunn Theme” yapısına benzer bu parçada funk gitar
tınılı harika bir blues enstrumantaliyle buluşuyoruz. Allen’in bas tonu güzel
bir etki yaratırken, trombonun solosu ile de büyülü bir ortama giriyoruz.
Ford’un gitar solosu için ise günün moda deyimiyle “bonusu olmuş” diyebiliyoruz.
Chicago stili “Cut You Loose”, caz
ve R&B’un harika buluşması “Just
Another Country Road”ın yeraldığı albümde “Green Grass, Rainwater”da ise Southern (Güney) Rock ile R&B
izdivacına şahit oluyoruz. Joe Bonamassa’vari gitar ritmi ve Ford’un minor
akorlarıyla “Midnight Comes Too Soon”da
albümde harika bir blues baladı olarak yerleşiyor.
Robben Ford, “A Day
In Nashville” albümüyle günümüzün kimyasal alışkanlıklarına karşı doğal bir
sadeliği ve müzikal renklerin birikmini sunuyor.
Çizim ve Yazı : APTULİKA
bluesperisan@gmail.com
aptulelcioglu@gmail.com