4 Şubat 2017 Cumartesi

Hafta Sonu Blues Perişan Kütüphanesi’ne Katkı 40


Doppler  -  Erlend Loe (YKY)

Modern yaşamdan bıkkınlık, yılgınlık, isyan, kaçış isteği, reddediş veya benzeri duygular her geçen gün dünyanın  çeşitli yerlerindeki bazı tip insanların ortak bir davranışı haline gelmeye başladı.  Şahsen bende de yok değil.
Sanırım bunda ki en önemli sebep modern yaşam adı altında bize dayatılan şeylerin doğamıza, benliğimize, eğitimle, tecrübe ve deneyimlerle  edinmiş olduğumuz yeti ve kazanımlar da dahil olmak üzere pek çok şeye ters gelmeye başlamış olması da denilebilir.  Savaşlar, çevre kirliliği, küresel ekonomik oyunlar, bilimin gelişiminin insan hayatına katkısının yanı sıra aynı zamanda onun yaşamını tehdit etmesi gibi birçok etken de, kimi çağımız insanlarını bundan uzaklaşmaya, yeniden başa dönmeye itiyor ya da ihtiyaç hissettiriyor .
Kitabın kahramını Doppler da Norveçli ve tam da bu rahatsızlığı yaşayan bir arkadaş ve bir sabah eşini iki çocuğunu da bırakıp  çadırını alıp Oslo’nun yakınlarındaki bir ormana taşınıyor ve orada yaşamaya başlıyor.  Avcı toplayıcı ve takas ekonomisini benimsediğini belirtip adımını atıyor. Tabi macera  beklendiği gibi hiç de kolay olmuyor.  Önce bir anne geyiği bıçağı ile avlıyor ama bir sürpriz olarak yavru geyik Bongo ona bir  armağan, ama aynı zamanda arkadaş olarak kalıyor. Bongo’ yu kitapta, hem bir dost hem bir yardımcı hem de mesajlarını vermede aracı olarak kullanıyor .
Bu arada bu macera tahmin ettiğiniz  gibi ilkel ve yaban bir düzenlemede gelişmiyor,  ara sıra karısı ziyaretine geliyor onu caydırmaya çalışıyor, zaruriyetten ( karısı iş gezisine gidince) mecburen evine dönüp iki çocuğuna bakması gerekiyor,  en büyük takıntısı yağsız süt için veli toplantısında avladığı geyik eti karşılığı takasta  market müdürü ile anlaşıyor, vücudunun enerji ihtiyacı için  Düseldorf isimli ilginç kahramanın- takıntılı bir maket yapıyor ki çok ilginç hikayesi var -  evine girip devasa çikolatayı – çalıyor-  çalmaya çalışırken bu kez  yakalanıyor ama adamla arkadaş oluyor.  Evinde kaldığı bir gece eve giren hırsızı yakalıyor ama onu polise vermek yerine sohbet edip misafir ediyor, hatta sonrasında arkadaş dahi oluyor,  ihtiyacı olmayan  DVD Player ve CD‘leri ona veriyor ( kücük oğlunun takıntısından kurtulmak adına tabi  ) .  İhtiyacı olan bazı malzemeleri geriye vermek kaydıyla gidip yakındaki evlerden çalmayı da göze alıyor. Onu ormanda rahatsız eden Oslo’lu bir sağcıyla hem savaşıyor hem de onu söz ve davranışları ile etkiliyor, sonunda küçük oğlu da dahil olmak üzere bu ekip ormana yerleşiyor.  En sonunda da,  kocaman bir totem direğini önce yapıp sonra da imza olarak dikiyor ormanına , sonrasında da  başka ormanlara doğru Bongo ve oğlunuda yanına alarak yola çıkıyor …  Kimbilir yolunuz bir gün bir ormana düşerse  , bir adam , bir  geyik ve bir çocuğa rastlarsanız şaşırmayın derim ☺

Kitabın detayını vermeye çok da gerek yok ,  kitaptaki anlatım gerçekten çok esprili ve eğlenceli ,  keyifli bir anlatımla  yazılmış ve de çevrilmiş .  Hızlıca okunuyor ama ciddi düşündürücü anekdotlar da var .
Yazar açık ve net  kendisini , ailesi ve en yakınları da dahil, hatta ülkesi Norveç’i bile  ince ve etkileyici ama esprili bir dille şahane eleştiriyor ve tüm bunların çerçevesinde günümüz modern dünyasının dayatmalarına  harika bir gönderme yapıyor .
Kitaptan bası küçük satır araları :
“ Veli toplantısında  , sıra  kendisine geldiğinde  . Okul müfredatına takas ekonomisinin alınması gerektiğini istiyor . Gençler her şeyi satın almak yerine eşya ve hizmet takasına özendirilmeli . Dünyanın geleceği buna bağlı , dünya insanlara ait değil , insanlar dünyaya ait …”
“ …Orman sakin ve dostanedir …insana hiçbir şekilde güvenilmezken , yaşamını ormanın ellerine hiç tereddüt etmeden bırakabilirsin , çünkü orman dinler ve anlar . Orman yıkmaz, yeniden kurar ve her şeyin büyümesine izin verir , her şeyi anlar , kucaklar …”
“ İnsanların sorunu şu : Issız ve büyük bir alanı ( orman vb)  doldurduktan sonra , alan ıssız olmaktan çıkıyor . Bakışların nereye dokunacağını insanlar tanımlıyor . İnsanların bakışları neredeyse her zaman diğerlerinin üzerinde . Böylelikle bu dünyada insanların  , insan olmayanlardan daha önemli olduğu yanılsaması yaratılıyor . Irzına geçilmiş bir yanılsama …”
Oğluna gideceği okula dair verdiği öğüt günümüz  eğitim öğretimine ağır ve yerinde bir eleştiri olarak son notum olarak yer alıyor .   Ne kadar da yerli yerinde bir tespit . Hele ki ülkemizde .  Eğitim sistemi artık kesinlikle sınırları zorlayan değil , sınırları korumayı bırakın daha da daraltan bir zihniyette  iken Doppler ‘in bu son aforizması ile  yazıyı bitiriyorum ..
“ …Sınırları korumaktansa , sınırları zorlayan bir  okula git…”
Geronimo Yalnızkartal
Şubat 2017- İstanbul

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...