20 Ocak 2017 Cuma

Leonard Cohen romancı, şair ve müzisyen

Bu hafta sonu tatilinin yazısı bir dizi halinde gelecek. Geçen yıl kaybettiğimiz Leonard Cohen'in konu edileceği bu dizi yazılarda sanatçının şarkı sözlerinin Türkçe meallerine de yer vereceğim. İlk önce Leonard Cohen ile ilk tanıştığım yıllar ve onun Türkiye'de ilk kez yayınlanan  "Görkemli Kaybedenler" romanının 25 yıl önceki öyküsü ile başlıyoruz. 
Evet, 25 yıl hatta 30 hatta 35 yıl öncesine gidiyoruz. İstanbul, üniversiteli gençler, Çınaraltı'ndan kayıt kaset tezgahları, Stüdyo İmge ve buyrun Leonard Cohen'le ilk tanışma.




"GÖRKEMLİ KAYBEDENLER"

Leonard Cohen’i  müzisyen olarak bilsek de asıl alanı ya da başka bir deyişle ilk göz ağrısı edebiyattır. Hatta Üniversite yıllarında başlayan yazma sevdası, tahsili bittikten sonra da devam etmiş. O zamanlar bir ara yanıbaşımıza komşuya yani Yunan adalarından birine yerleşerek, inzivaya çekilmesiyle de sürmüş. Bütün bunların ardından müzisyenlik macerası başlamış.
Onun ismini ilk duyduğum zamanlar üniversite yıllarına tekabül ediyordu ki tarihler 1980’lerin ortalarını gösteriyordu. O dönem üniversitelisi için kitap okumamak, iyi müzik dinlememek ayıp sayılırdı. Garip ama öyle bir takıntı vardı. Neyse ki şimdi böyle bir şey kalmadı ve rahat mesut bir hayatımız oluverdi. Neyse aklım sıra ironi falan yapmayayım, zira hem gerek yok hem de algılayacak kimse yok. Olan oldu yapacak bir şey de galiba yok.

Neyse dedik ama gene lafı uzattık . İşte o yılların üniversite genci olarak biz de kitap okuyorduk (ya da görünüyorduk). Bununla da iş bitmiyordu ve iyi müzik dinlemeye de çalışıyorduk. O çocukluğumuz ve ilk gençlik çağımızın Hey dergisi bizi kesmiyordu, yeni çıkan Blue Jean ise fazla süslü ve teengage işi geliyordu. Eğer ki poster vesaire ihtiyacımız olur ise de dışardan gelen yabancı dergilere abone oluyorduk. İşte bu ortam içinde kaliteli dergiler de ülkemizde çıkıyordu. Bunlardan biri de Stüdyo İmge idi. Bugün doksanlarda genç olanların bildiği Stüdyo İmge’nin ilk haliydi bu. Seksenlerin sonuna doğru iki ya da üç sayı çıkmıştı. Oradan Leonard Cohen gibi isimleri duyar olmuştuk. Hakkında çıkan yazıları okurduk ve hemen plaktan kasete kayıt yapan bir yere gider, bu isimleri plaktan kayıt ettirirdik. Bunu da her plakçıdan yapamazdınız. Bir çoğu size uzaylı gibi bakardı ama bugünkü gibi aşağılamazdı. Utanarak “yok” derdi. Bu plakların kayıtlarını almak için çok seçkin yerlere giderdiniz ya da İstanbul Üniversitesi çevresindeki Çınaraltı denilen yere gidip, yere tezgah kurmuş, bizim gibi insanların kaset kayıt edip, sattığı tezgahlara giderdiniz.

Leonard Aga ile de bu dönemde tanıştık. Dinlediğimizde ne Rock’a benziyor ne de alıştığımız folk’a benziyordu. Fransız’ların İngilizce okuyanı gibi bir şeydi. Sese gelince aynı durum söz konusuydu. Ağır ve iç karartıcı bir baritonluk ve pese düşen bir ses. Açık konuşmak gerekirse fazla da ses çıkaramıyorduk, çünkü kız arkadaşlarımıza romantik geliyordu. Ses çıkarmamızdaki bir başka neden de bazı abilerin uyarılarıydı. Kimi Leonard Aga’nın derin şeyler anlattığını söylüyordu. Kimi abiler de neredeyse devrimci muamelesi yapıyordu. Büyük ihtimalle çok şey anlatıyordu ama bizim yabancı dillimiz onu çözümleyemiyordu.

Leonard Cohen'in müzisyenlik kariyerinden
önce Yunan adalarından birinde ikamete başlayıp,
roman ve şiir yazdığı yıllardan
bir fotograf. Sanki birazdan o masa mezelerle
dolacak ve bir rakı  şişesi gelecek gibi. 

İşi fazla uzatmanın gereği yoktu Leonard Aga’dan başka isimler de vardı ve onlar bizim ilgimizi çekiyordu ve böylece yeni isimler ile tanışıp, dinleme dağarcığımızı geliştiriyorduk. Ha bu arada İstanbul Festivali diye bir şey yaz aylarımızı süslerdi ve oraya da gelen bir çok caz ve fusion ustalarının konserlerini izliyorduk. Ha unutmadan söyleyeyim bir de radyo vardı tek kanal TRT ama algı kanalımızı fena halde açan TRT 3’ün FM yayınları. Oradan da bir çok ismi tanıyor ve kaset kaydı yaptırmak için tezgahlara koşuyorduk.
Yıllar yılları kovaladı ve doksanlara adım attık. Stüdyo İmge yeniden çıkmaya başladı. Sadece dergi olarak değil, yayınevi olarak kitap da çıkartır olmuştu. Müzik dinlemekle kalmayacak bir de kitap olarak okuyacaktık onları. Bir çoğu bugünkü Vikipedia vari "şu grup şu tarihte kuruldu” vesaire türündendi ama o yıllarda önemliydi.  Yıl ya 1991 ya da 1992’ydi ve Stüdyo İmge Leonard Cohen’in bir romanının basacaktı.
“Görkemli Kaybedenler” ismini taşıyan bu Leonard Cohen romanı Türkçe olarak Stüdyo İmge yayınlarından yayınlandığında büyük bir merakla almıştım. Kitabı dilimize (anektod delileri için önemli olabilir) Nezih Onur çevirmişti. Nezih Onur ismi Türk rock müziğinin önemli grubu Kramp’tan da bilinir. Nezih, Kramp grubunun kurucusu ve basgitaristiydi . Onu Leonard Cohen romanının çevirisinde görmemiz şaşırtıcı gelmesin. Rockerlıkla entelektüellik çoğu zaman atbaşı gider ama kimse bilmez. Bizim Nezih de iki üniversite devirmiş bir adamdır. Bu üniversitelerden biri ODTÜ diğeri de İTÜ (ya da İstanbul Üniversitesi olabilir), O bununla da yetinmeyerek işe bir de rock üniversitesini katacaktı. Bizim Nezih’in bunlara eklenecek bir başka yanı da iyi bir şekilde İngilizce bilgisine sahip bir çevirmen oluşuydu ve Leonard Cohen’in ülkemizde ilk kez yayınlanacak olan romanını da o çeviriyordu. Bu işi üstlendiği zamanda da kısa bir süre sonra askere gitmesi gerekiyordu. O arada kitabı çevirdi ve yayınevine verdi. Kitap piyasaya çıktı ama Leonard Cohen’i yabancı dilden hatim etmişler tarafından çevirisi iyi bulunmayacaktı. Bu konuda çıkan bir kaç kitap eleştirisi yazısında bu tenkitleri okuyacaktım. Kitabı ben de almıştım ama okumamıştım. Belki de Nezih bu işi askere gitme aşamasında yaptığı için aceleye getirmiş olabilirdi ama benim iyi olup olmadığı hakkında bir fikrim olamayacaktı zira kitabı almış olsam da açıp, okumamıştım.  Ancak ismi kitabın önüne geçerek yaşamdan bize düşeni özetler nitelikteydi. Kaybetmiştik ama her daim görkemliydik.

Aptulika

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...