27 Aralık 2016 Salı

Radyoya gizlenen aydınlanma


Televizyon izlememeye başlayalı bir hayli zaman oldu. Gittiğim bir yerde televizyonu açık görürsem, ya kapanmasını istiyorum (bu tabi ki her zaman mümkün olmuyor) ya da görmemek için dikkatimi başka yerlere vermeye çalışıyorum. Beş, altı yıl önce otobüs yolculuğu yapacaktım ki koltuğuma oturduğumda televizyon açılmaz mı? İnsem inemiyorum, delirecek gibiydim. Televizyon ile aramdaki kopuş 15 yıl öncesinden başladı. Bir yerde o kutuyu açık gördüğümde içimden engelleyemediğim bulantılar gelmeye başlıyor, neredeyse nefes alamaz oluyordum. Ne bir dizi, ne bir haber programı, ne şudur, ne de budur bakamıyorum. Ancak nereye gidersen karşında televizyon oluyor. Bakkal, çakkaldan vazgeçtim, bir meyhaneye gidiyorsun televizyon tepende.
Televizyonu hayatımdan çıkarmam öyle bir hastalık boyutuna ulaştı ki, bir ara DVD’leri bile izlerken tedirgin oluyordum. Her an bir reklam girecek, olur olmaz flaş, flaş diye yapılan “dong” efektleri çıkar diye korkuyordum. Ta ki film başlıyordu o zaman rahatlıyordum. 

Son zamanlarda bazen televizyondaki bir tartışma programını takip etmem gerekirse, radyo gibi sesini dinlemeyi tercih ediyordum. Televizyonu akıl sağlığım ve huzurum için hayatımdan çıkardım ve yerine radyoyu koydum. Hatta eve bir radyo bile aldım. Aynı 70’li yıllar gibi radyo denilen eski dostla idare ediyordum. Etmesine edecektim de radyo kanalları vızır vızırdı ama arasında seçeceğim şeyi bulmak, pirinç ayıklamak gibiydi. O radyonun kulağını çevirdin mi (bu arada radyomda eski model yani tuşlu değil, düğme çevirmeli) arabesk üzerine arabesk ve bir dizi acayip geyik ve bilumum şey. Seçeneğim o kadar azdı ama bulmak çok zordu. Rock yayını yapan iki, arada caz yayını yapan bir kanal vardı.  Sonra bir baktım ki bir kanalda rock, caz, klasik müzik bol bol var. Her yayında da çalan hakkında geyiğe varmadan açıklması da vardı. Tıpkı eskisi gibi. Bu TRT Radyo 3’tü. Sonra bir baktım ki burada 80’lerde tutkunu olduğum “Yavuz Aydar’ın “Stüdyo FM’i de vardı.
Dört ya da beş yıldır devamlı TRT Radyo 3 dinliyorum. Ancak bu radyoda da her yıl bir şeyler kaybolmaya başlamıştı. İlk olarak Yavuz Aydar gitti. Eh hani adamın emekliliği geldi diye düşündüm. Zamanla sinema müziklerinden oluşan programlardaki artış beni kıllandırsaydı da bu kıllanmaya  ‘Dünya Müzikleri’ denilen etnik müziklerdeki artış da eklenecekti.  Kendi kendime bunun biraz evhamımdan kaynaklandığını düşünecektim.  Eh biraz da kendime “başkalarının da zevklerine saygı duymalıyım” diye kızacaktım.

Evham falan derken bugün (27 Aralık 2016) aldığım bir haber bu kaygımı ufaktan doğrular gibiydi. Cumhuriyet gazetesinde Özgen Acar’ın köşe yazısında sevdiğim programlardan birinin daha  2017’de olmayacağını öğrenecektim. Buyrun o yazıya bir göz atalım. Yazının bu konudaki bölümünü tümüyle yazıyorum:

“TRT – 3 Radyo’da perşembe günleri, İzmir Radyosu yapımı ‘Vivace (Canlı)’ adlı klasik müzik yayınının sesi yılbaşında kesiliyor. Oysa İzmir Gazeteciler Cemiyeti 2015’te ‘Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Yarışması’nda ödüllendirilmişti.
Bu programın sunucuları, yalnızca klasik müzik parçalarını çalmıyor yapıtın bestecisi ve özellikleri hakkında dinleyiciyi ayrınlatan bilgilere de yerveriyorlardı.
Bu köşede zaman zaman , TRT – 3 Radyo klasik müzik yayınları hakkında yazdığımı bilen okurlarımdan da iletiler alıyorum. Bir keresinde ‘dinlenmiyor’ gerekçesi ile Güneydoğu Anadolu’da TRT – 3 Radyo yayınına son verildiğini, TRT’nin görevinin, dinlemeyenleri de eğitip, dinletmek olduğunu yazmıştım.
Eğitim görevini de başarıyla yerine getiren ‘Vivace’nin en büyük günahı, sanırım Atatürk’ün devrimlerine de sıkça yer vermiş olmasıdır. ‘Vivace’artık canlı değil, cansız!”

Yazısında Özgen Acar böyle diyordu. Bu konuda birilerinin hala yazabiliyor, dikkat çekiyor olduğunu görmek bile beni bir hayli sevindirdi. Zira aydınlanma adına ne varsa bir bir yitiriyoruz ve kimsenin umrunda değil. İster klasik müzik olsun, ister rock, isterse caz kaliteli olan hayatımızdan ufak ufak çekiliyor. Kitap okumak, sanat, müzik hayatımızdan bir bir siliniyor. Politik ortamda bir sürü tartışma geliştiriliyor ama bunun kültür ayağını pek umursamıyoruz.
TRT Radyo 3'te yayınlanan Vivace programını bende neredeyse her hafta dinledim. Klasik müzik üzerine olmasına rağmen, yoğun bir dinleyicisi olduğunu gelen mesajlarden da anlıyorduk. Yani dinleyeni hem çok hem de yurdun dört bir yanından oluyordu. Vivace sadece klasik müzikle ilgili olanların değil, ilk defa karşılaşanların bile bu programı dinlerken yakınlaşabilirdi. Çalınan eserleri kimin yaptığı, kimin yorumladığı anlatılırken günümüze de pencere açarak, müziğin evrensel dilini açıyorlardı. Sunumlarında sadece kuru bir klasik müzik anlatımı değil, güncel olaylara da vurgu yapılıyordu. Bununla birlikte ülkemizde yapılan müzik etkinlikleri ve sanatçılarda konu ediliyordu. 
Bu yılın başlangıcında Vivace programı olmayacak. Bununla kalır mı? Seneye bu kayıplara bir yenisi daha eklenir ve dört, beş yıl sonra belki TRT Radyo 3 bile kalmaz. Belki isim olarak durur durmasına ama bambaşka bir hale gelir.

Müzik sevgimiz hangi tarz olursa olsun aydınlanmaya, kültüre sanata sahip çıkalım.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...