8 Mart 2016 Salı

Panço Mithat


 Bir müzisyen dostum anlatmıştı. Bir otelde gitarıyla sahnede çalıyor. Birbiri ardına eserlerini icra etmesinden sonra bir kadın sıkılgan bir vaziyette gelerek kısık sesle ona,
“Afedersiniz canlı müzik ne zaman başlayacak?” demiş.
“Canlı müzik”ten kastedilen tabiki “vokalist ne zaman çıkacak? “ demek oluyordu. Bu değişmez alışkanlığımızdır ve müzik denilince önceliğimiz vokal yapan kişidir. Arkada çalan insanlar hiç önemsenmez, hele bir de enstrümantal bir şey çalınıyorsa eğlenmemize olanak yoktur, hatta o bizim için müzik bile değildir.


Şimdilerde çok fazlasıyla önemsediğimiz 1970’lerin 45’lik plaklarının çıktığı günlere dönelim. O plakların üzerinde sadece şarkıcının ismi ve de resmi  vardır. O plakların üzerine çalan müzisyenlerin kim olduğunu yazmaya tenezzül bile edilmezdi. Eksik olan sadece müzisyenler miydi? Ya besteciler. O sevdiğimiz parçaları da şarkıcısının ismiyle anardık. Oysa aynı dönemin yurtdışından gelen plaklarına baktığımızda sadece çalanlar değil, kayıtta çalışanların isimleri bile yazardı. 
Bu kıyaslamadan sakın ola ki, “Bizimle ecnebinin farkı” gibisinden bir yargı yaptığım sanılmasın. 1970’lerden önceki kuşakları hatırlarsak, Münir Nurettin’den bahsedildiği gibi Nubar Tekyay’ın kemanı çalışındaki maharetten de söz edilirdi. Sabite Tur Gülerman’ın “Nereden Sevdim O Zalim Kadını” eserini ne kadar güzel seslendirdiği söylenirken, bestecisi Selahattin Pınar da övgülerden nasibini alırdı.

Geleneksel müziğimizin içinde saz eserleri diye bir bölüm olan bir kültürün içinden gelirken, sonradan nasıl olmuştu da sadece şarkıcıya mıhlanmıştı algımız. Bunu sosyologlar, toplum mühendisleri araştırır mı bilmem ama bugünkü çürümüşlüğün izleri de o günlerden miras geliyor olsa gerek. O kaybettiğimizi söylediğimiz ve hayılandığımız Aydınlanma sadece politik sonuçlardan kaynaklanmıyor galiba, bunun kültürel izleri de olsa gerek, ne dersiniz?
Yazıya böyle bir giriş yapmama sebep olan geçen cuma akşamı aldığım acı bir haber oldu. Türk Rock’ının öncü müzisyenlerinden basgitarist Mithat Danışan’ı kaybetmiştik. Onun lakabı müzisyen arkadaşları tarafından “Panço” olarak konulmuştu. Bizim de “Panço Abimiz”di. Yıllarca onun basgitar tınılarının dolgunluğunda nice Barış Manço, Edip Akbayram ve Cem Karaca parçasını sevdik. Aşırı ilgililer dışında onun ismi bilinmedi ama o sevdiğimiz “Dere Boyu Kavaklar”, “Namus Belası”,  “2023”lerde onun basgitarının payı büyüktü.
 1970’lerin hafif batı müziği diye telaffuz edilen popüler müzik ortamında rock yapanların plaklarında grup ismi biraz daha öne çıkardı ama gene de Barış Manço ve Kurtalan Ekspres, Cem Karaca ve Moğollar, Edip Akbayram ve Dostlar derdik. Yani gene de solistsiz edemiyorduk.



Panço Abi yani Mithat Danışan ile 5 yıl önce tanışmıştım. Hazırladığım Blues Perişan isimli  radyo programında Cem Karaca’nın 1973 tarihinde verdiği Fitaş Sineması konserinin kaydını çalacaktım. O tarihi konserde o da basgitarist olarak Moğollar kadrosundaydı. Programda çalacağım “Paradox” isimli parçada da onun ve klavyeli çalgılardaki Turhan Yükseler’in soloları harikaydı ve onlardan bahsetmemek olmazdı. Mithat Danışan’ın telefonunu buldum ve onu konuk etmek için aramıştım. Telefona çıktığında nazik bir şekilde teklifimi reddetti. Onun bu tavrına öyle hak vermiştim ki. Onu bu şekilde arayanlar, hep çaldığı gruplardaki solistleri anlatmasını istiyorlardı. Kırgındı ve “Kendimi artık kullandırmak istemiyorum” diyordu. Niyetimin hiç böyle olmadığını belirtsem de hiç israr etmedim, çünkü bu durumu kendimden de biliyordum. Toplum yapılan işe hiç önem vermez olmuştu. Varsa imaj yoksa Cilalı İmaj Devri.

Panço Abiye durumu gayet iyi anladığımı belittikten sonra programı dinlemesini rica ettim. Programı yapıp, bitirdiğimde telefonum çalacaktı ve Panço Abi’nin sesini duyacaktım. “Beni ağlattın, o günlere gittim” diyordu ve ekliyordu, “Keşke seni kırmayıp, programa katılsaydım” Ardından o günlerden ve çalan müzisyene önem verilmemesinden bahsetti. O pırıltılı resmin arkasına gizlenen kadirbilmezlikler anlatılır gibi değildi hani.
O günden sonra bir iki kez aradımsa da sonradan  hep bir gün ararım ve onunla bir roportaj yaparım diye içimden geçiriyordum. Ama bu cuma gecesi onun kalbinin daha fazla dayanamadığını anlayacaktım.   3 Mart 2016’da 67 yaşına girmişti  ve bir gün sonra da hayata veda etmişti. Ardından o sevdiğimiz vokalistlerin plaklarında çalan Kurtalan Ekspres, Dostlar, Moğollar gibi grupların gönülçelen bas gitar tınılarını bıraktı. Şimdi bir kez daha Barış Manço’nun “2023”ünü dinleyin derim.
Yazıyı sonlandırırken Mithat Danışan’ın yer aldığı bir iki çalışmayı da not düşeyim:
1974 yılı Cem Karaca ve Moğollar’ın “Namus Belası / Gurbet” 45’liği,
1975 yılı Barış Manço ve Kurtalan Ekspres “2023” albümü,

1976 yılı Edip Akbayram ve Dostlar’ın “Nedir? Ne Değildir?” albümü.

APTULİKA


Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...