15 Kasım 2014 Cumartesi

Büyük bir insanlık destanı - Volüm 1


Hafta sonu 'Blues Perişan Kütüphanesi'ne katkı - 7

Blues Perişan blugunun yazarlarından Geronimo Yalnızkartal'ın kütüphanemize bir katkı yazısı. Yazıyı okurken dikkat edin, zira hemen evden çıkıp, kitapçıya gitmek gibi yan etkileri olabiliyor. 

Yaşar Kemal’den Bir Ada Hikayesi 
( İlk iki kitap üzerine )
Yaşar Kemal iki yıl önce  “ Bir Ada Hikayesi “ serisinin 4. kitabını yayınlamış ve  seriyi tamamlamıştı .  Ben de  serinin bitmesini bekler gibi, her şey bittikten sonra okumaya başladım .  Zaten kitaplar hiç kesintiye uğramayan bir bütünlükle sürüyor,  bir kitap bittiğinde diğerine geçmemeniz mümkün değil . Uyku tutmaz !

Serinin  birinci kitabı “ Fırat Suyu Kan Akıyor “ . 

En başta şunu söylemeliyim ki serinin bu iki kitabını okurken ve bitirirken üzerime en güçlü sinen duygu,  “İyi olmak ve iyilik yapma”   isteğiydi . Hep iyi olmak , hep iyilerle olmak , iyiliğin kötülüğü yenebileceği duygusunun ağırlığı idi . Zaman zaman yerimden kalkıp  sokağa kendimi atmak ve karşıma gelen insanlara karşılıksız iyilik yapmak isteği uyanmasıydı .  Herhalde  bana ‘deli’ ya da  ‘manyak’ diyenler çıkardı . Tıpkı  birinci kitabın neredeyse büyük bir kısmını kaplayan  Ada’dan gitmeyi reddedip saklanan ve adaya ilk geleni kendi kendine öldürme sözü veren  yardımcı karakterlerimizden Anadolu Rumu Vasilli’ye  de deli yakıştırması yapılmaya çalışılması gibi .  Oysaki Vasilli’de deli değildi . Sadece özünde iyi , sevgi dolu (kedisi ile sevgi dolu ilişkisi bile kitabın okunası bölümlerindendir ) , insan olmanın vasıflarını fazlasıyla üzerinde taşıyandı . Kendine verdiği aptalca bir şöz uğruna kendisi ile içsel mücadelesi  psikolojik roman sınıfında okunabilir mesela .
Bu ilk kitapta  esas oğlan Poyraz Musa’nın çocuk yaşta orduya katılması  , zabit oluşu ,  Osmanlı - Rus savaşında  tüm orduyu Sarıkamış’ta  Allahuekber dağlarında  ölüme sürükleyen  o kitabın her satırında acısını hissettiren bu felaketin izleri bizi bırakmıyor .   Poyraz Musa  üzerinden ülkenin içindeki savaş felaketini ve sonrasında   Güneydoğu Anadolu’ dan Mezopotamya çöllerinde  kanunun olmadığı , eşkiyaların ,  aşiretlerin  elinden  ölüm kokan maceraları ,  etnik içerikli  açı dolu  kıyımları okuyoruz  . Özellikle Yezidi’lere yapılan olağandışı etnik kıyıma yazar  önemli bir yer ayırıyor ki kitap ismini buradan alıyor zaten .
Yaşar Kemal, bence bu kitap üzerinden önemli bir aydın misyonunu da gerçekleştiriyor,  resmi  tarihin kabul etmediği birçok gerçekliğe ve acıya da parmak basıyor .  ( Mübadele acısına , Anadolu şehirlerinin yakılıp yıkılmasına , zorla göç edenlere , Yezidi katliamına , basiretsiz yöneticilere ,  uluslararası savaş  tezgahlarına vb.) 
Kitap tüm hikayeye adını veren unsur , Mübadele sonrası  Ege’de bir boşaltılmış adaya gelen kahramanların hikayeleri üzerinde kurgulanıyor . Ancak büyük usta  bunu harika bir destana dönüştürüyor .  Savaşların dağıttığı bir ülkenin, bir coğrafyanın tüm unsurlarını bir potada , öyle güzel ve öyle insancıl eritiyor ki , ortaya muhteşem bir insan hikayesi , öyküleri ve savaş karşıtlığın vurgulandığı bir destan çıkıyor .
Tüm bu oluşumlara büyük bir yergi ve eleştiride açıkça yapılıyor . Çanakkale Savaşı , Sarıkamış’ta 90 bin askerin  Enver Paşa’nın hırsı ile donarak ölümü ,  Lozan Anaşması ve mübadele , Kurtuluş savaşı , yıkılan bir ülkenin içindeki iç göçler ve perişan olmuş  insanların hikayeleri ve bu hikayelerin içinden çıkıp gelen kahramanların bir kısımı gelip, bu ıssız   “Ada” da buluşuyorlar .
İlk kitap’ta  Poyraz Musa ve  Ada’sını terk etmeyen Vasili ile  tanışıyoruz  ,  hele ki birbilerini gizlice kovalamaları ve  sonun nasıl bağlanacağı  duygusu gerçekten birinci kitabın en uzun ve de en merak edilen kısmını oluşturuyor .
Kitap’ta  Kürtler, Çölün Bedevileri , Ermeniler, Rumlar , Çerkezler , Lazlar  , Yezidiler, mübadilleri  ve bu kültürlerin yansımaları ve hikayeleri  dikkat çekiyor ve  bu ülkede nefes alıp yaşayan ama bu konulara halen uzak olan bir çok insan içinde bir öğrenme , duyma , merak uyandırma adına ( araştırma yapma ve isteme merağından bahsediyorum tabi)  önemli bir de  misyon ediniyor ( bence ) 


İkinci kitap  “ Karıncanın Su İçtiği “ 
  İkinci kitap  “ Karıncanın Su İçtiği “  ( Bir Karadeniz balıkçı terimi :  Denizin sakinliğine olan vurguyu ifade ediyor . “Deniz o kadar durgun ki , karınca bile su içer” anlamında kullanılıyor )   ile  ada şenleniyor . Aslında Poyraz Musa şenlenmesi için her şeyi yapıyor ama  bu pek meşakkatli oluyor .  Burada yavaş yavaş sahneye  her biri  bu çoğrafyanın bir gerçeği  olan kahramanlar çıkıyor .  Önce  bir Karadeniz reisi  Nişancı Veli , Bir mübadil olan Hüsmen Aga ,   Bir kürt öykü anlatıcısı ve kaval üstadı  Dengbej Uso , Baytar Cemil, Musa Kazım Ağa efendi ve kızları Zehra’yla Nesibe, Şehmus Ağa, Doktor Salman Sami ve Halil Rıfat. Sonra karşı kıyıdaki kasabalılar. Hayri Efendi, Kavlakzade Remzi, Çeçen Hanı Üzeyir.  Hepsi de birbirinden ilginç ve sıcak  hikayeleri ile  sizi Ada’nın tam göbeğine sürüklüyorlar . Karıncanın bile su içebileceği sakinlikte  okuyorsunuz kitabı …
Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biride  Dengbej Uso’dan yola çıkarak  Fakiye Teyran isimli bir dervişin  hayali bir kuşun peşine düştüğü  masalsı , destansı  hikayesi .  Yaklaşık 40 sayfa sürüyor bu bölüm .  Yaşar Kemal  bu coğrafyanın halk hikayelerine hep önem vermiştir .  Bunları önemsemiştir .  Bu hikaye’deki Fakiye Teyran karakteri de bana  İranlı Sufi şair Ferudun Attar  tarafından kaleme alınmış  “Mantuku’t –Tayr”  ( Farsça : Kuşların Diliyle ya da Kuş Dili  )  isimli  manzum eseri ve hikayesini anımsattı . Kitapta  Faki  sesi bir efsane olmuş görülmeyen bir kuşun peşine düşüyor .  Adı geçen eserdeki kuşların padişahı  Simurg efsanesi gibi .

Usta  öykülerinde  açlığın sefilliğin , ölümlerin , savaşların acılarını vurgularken , hep güçlü ve  sağlam karakterleri öne çıkarıyor . Çıldırasıya  şeyler yaşamış insanların terk edilmiş  bir adada  komünal bir yaşam kurma , çıkar çatışmalarından ziyade  geçmişte yaşadıkları acıları içlerine gömme çabaları , becerilerini öne çıkarıp , ayakta kalma ve kötüyü  iyiliklerle  yenmelerini  vurguluyor .
Başta da dediğim gibi , iki kitabı bitirdikten sonra  kendimi  bu coğrafyanın içinde bizden topraklarda bizden hikayelerle  evrensel bir destanın içinde bulduğumu söylemeliyim . 
Ben kitap okurken belleğimde genelde canlandırma da yaparım . Ada’yı Bozcaada gibi hayal ettim ,  kahramanları da  bir film ya da dizide ki  gibi kurguladım . Gerçekten sezonlarca devam eden ve vazgeçilmez dizleri izleyen tutkunları anlar gibiydims sayfaları her tükettiğimde , soluksuz bir hikayeyi ekran da izler gibiydim , sayfalar tükenirken bir taraftan da bitmesin keşke dediğimi söylemeliyim . 
Toplam 826  sayfalık ilk iki kitabı  bitirdim , şimdi sırada  diğer iki kitap var , bakalım Ada ne hale gelecek . Açıkçası çok merak ediyorum .
Sizin de  - eğer okumadıysanız – ilk iki kitabı merak etmenizi isterim , bilmeyenler için bir merak uyandırabildiysem ne mutlu .

İyi okumalar , kalın sağlıcakla .
Bir adaya gidesim var …
G. Yalnızkartal .  ( Bir mübadil torunu )
15 Kasım 2014 – İstanbul 

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...