23 Eylül 2014 Salı

Mutlaka okunulası Miles Davis otobiyografi kitabı

Bir ara müziği de değiştiren adam


Şair, yazar ve gazeteci  Quincy Troupe’ın editörlüğünde oluşturulan ve bizzat Miles Davis’in kendi anlatımından oluşan hayat hikayesi bugünlerde ülkemizde bir kez daha gün yüzüne çıktı. Ali Pavdo’nun çevirisiyle çıkan kitap sadece caz müziğe ilgi duyanlara değil rock, pop her ne tarz olursa olsun her müzisyenin ve dinleyicinin okuması gereken bir yapıt. 

Uzun zaman önce bir arkadaşım bana Miles Davis’in hayatını kendi dilinden anlattığı bir kitaptan bahsedip, israrla, “Mutlaka okumalısın” demişti. Ben de ona sanatçı hayatları (ki özellikle müzisyen ise)konusundaki kitaplardan uzak durduğumu, zira müzisyenin biyografisi dışında özel hayatından deyatları didiklemek yerine sadece yapıtlarını tanımanın daha esas olduğunu söyleyip, “Sanatçının önce gelen yapıtıdır” gibisinden de bir büyük lafı etmiştim.
Van Gogh sadece mektuplarıyla yıllar yılı bilinir ve o filmlere konu olan öyküsü dışında resimleri (bu kadar bilinmesine rağmen) geride kalır. Leonardo ise Mona Lisa’nın “gülümsemesi”ne hapsedilmiş gibidir. Bob Marley’in tişörtünü giyen sayısı müziğini dinleyenden fazladır. Örnekleri bir biri ardına çoğaltırsak, popülerlik dünyası içine giren her isim onlara hayat hikayeleri baz alınarak yapıştırılan imajlarla yapıtlarından uzaklaştırılmaktadır.Bu yüzden de biyografi dışında yapıtlarını inceleyen yazılı ürünleri okumayı ister (ve tabi pirinç ayıklama zorluğu içinde ) ararım. Bütün bunlara rağmen arkadaşım, Miles Davis’in kendi hayatını anlattığı kitabı her konuşmamızda öyle israrla, ballandıra ballandıra anlattı ki en sonunda okumaya karar verdim. Kitap, 1995 yılında Afa Yayınları’ndan “Miles” adıyla çıkmıştı. O zamandan bu zamana bir baskı yapan kitap tükenmişti ve çaresiz eski kitap dükkanları ve sahaflarda bulabilirdim. Ancak onlarda da uzun bir aramadan sonra muradıma erecektim.

“Miles”
Şair, yazar ve gazeteci olan Quincy Troupe’ın editörlüğünde oluşturulan ve bizzat Miles Davis’in kendi anlatımından oluşan bu otobiyografi 1989 yılında yani sanatçının ölümünden iki yıl önce ABD’de yayınlanmış. Ülkemizde de orijinal adı olan “Miles” ismiyle ilk kez sanatçının ölümünden üç yıl sonra 1995’te basılacaktı. Zaman içinde tükenen bu kitap, şimdilerde daha bir özen ile Encore   tarafından çıkarıldı. Üstelik  Ethem Onur Bilgiç’in harika bir illustrasyonu da kapak yapılarak okuyucunun beğenisine sunuldu.
Bana bu kitabı öneren arkadaşıma “Sanatçının önce gelen yapıtıdır” demiştim ama Miles Davis’in otobiyografisini okuyunca alışılageldik otobiyografilerden daha yoğun ve de müzikolojik boyutu olan bir şeyle yüzyüze olduğumu anladım. Kitabı okumam bir hayli uzun sürmüştü. Çünkü aralarda o dönemin bahsedilen plaklarını da dinleyerek işi götürüyordum. Açık konuşmak gerekirse bugüne kadar da bir albümü dinlerken gene o kitaptaki bölümlere dönmüyor değilim.(Korkarım ki bu çok uzun yıllarca sürecek gibi)
 
Siyahi dik duruş
Miles Davis’in otobiyografisinde yaşamıyla ilgili her anı didik didik ve eksiksiz ortaya dökerken hem müzikal boyutu hem de yaşadığı dünyanın sosyal gerçeğini çok ciddi bir şekilde ortaya sunabilmesi noktasında da yürek kabartıcı bir işe imza atmış. Siyahi bir müzisyen olarak yola çıkmanın ABD’deki bedelinin bir hayli bilincinde olan Davis, otobiyografisinde ırk ayrımını bir bilim adamı bilincinde ortaya dökerken yanı sıra bir serüven tadında bize sunabilmekte. Bütün bu ırkcı tahakküme karşın boyun eğmeyen dik duruşu simgeleyen yaşamıyla Miles Davis, sadece müziğinin izlerini sürenlere değil, Amerika’daki ırk ayrımını inceleme altına alacak beyinler için de takip edilmesi gereken anektodları veriyor.
Diş hekimi olan babasının hediye ettiği trompetle başlayacaktı Miles Davis’in öyküsü. Ardından gelen yıllar cazın devlerinin resmi geçidinde bir film izler gibisinde macera içinde akıp giden anlatımlar. Müthiş bir yeteneğin dünyaca ünlü Julliard Müzik Akademisi’ndeki eğitim döneminde kuralcı konservatuar eğitimine direnişi ve buradan ayrılıp, akışını Charlie Parker’ın orkestrasında sağlaması.

Bir ara müziği de değiştiren adam
Miles Davis, 68’li yılların başkaldırı döneminde ırk ayrımcılığına  müzikal bir dik duruş ve 1970'li yıllarda da rock müzikle cazın bir araya getirildiği fusion devriminin mimarı. O dönemden  Jimi Hendrix, Janis Joplin ve Davis’in plak kapaklarında poz veren rock müzisyeni karısı Betty Davis’in yer aldığı otobiyografide, “bir ara müziği de değiştiren” bir adamın izlerini sürüyorsunuz.
 
Fransız sinema oyuncusu Jean Moreau ile birlikte Miles Davis
Jean Paul Sartre ile dostluk
Otobiyografisi sanatcının ABD’de siyah bir müzisyen olarak sosyal konumunu da gözler önüne sermekte. Usta caz trompetçisi ilk kez yurtdışı konserine çıktığında Fransa’ya gidecekti. Paris’e geldiğinde ve konsere çıktığında bu kadar yoğun beyaz insanın onu eller üzerinde taşımasına şaşıracaktı. Orada sinema yıldızı Jeanne Moreau ve yazar, düşünür Jean Paul Sartre ile yakın dostluklar kuracaktı. 50’lerin ortamında bu yaşadıkları ile ABD’de bulunduğu durumu kitabında çok güzel anlatıyor. Durum daha sonra da değişmiyordu, 80’lerde de çıktığı bir Polonya konserinde onu devlet başkanının makam arabasıyla almaları kitapta ironik bir dille vurgulanacaktı.
Quincy Troupe’ın editörlüğünde Miles Davis’in kendi dilinden anlattığı otobiyografisi bugünlerde ülkemizde bir kez daha gün yüzüne çıktı. Ali Pavdo’nun çevirisiyle çıkan kitap sadece caz müziğe ilgi duyanlara değil rock, pop her ne tarz olursa olsun her müzisyenin ve dinleyicinin okuması gereken bir yapıt. Sadece müzik mi? Bir dönemi, dünyada dönüşümün müziğe yansımasını ve diğerlerini bilmek isteyenler için harika bir buluşma. 
Yazı: APTÜLİKA
aptulelcioglu@gmail.com

 









Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...