28 Kasım 2013 Perşembe

28 Kasım 2013 Blues Perişan radyo programı playlisti


Blues Perişan saat 22.00'de Rock FM 94.5Te internetten dinlemek için www.rockfm.com.tr

·      TAYFUN – Sweet Love
·      GIL EVANS – Crosstown Traffic
·      FUNKADELIC – Lets it last
·      STEVIE SALAS – Bring it easy
·      COLIN JAMES – Fool for You
·      TIMO GROSS – Diggin’ in tha Dirt
·      LOS LONELY BOYS – Changes The World
·      COCO MONTOYA – Don’t Go Makin’ Plans
·      HORACE SILVER – Fre At Last
·      CHARLES LLOYD QUARTET – La Llorona
·      MICHAEL BRECKER – Sound Off
·      EDGAR WINTER – Cool Fool
·      GEİORGE THOROGOOD – Help Me
·      TOMMY CASTRO – Lucky In Love
·      JILL SHARPE – Pet My Kitty
·      GUITAR PETE – Born to Lose
·      MISSISSIPPI SHAKEDOWN – Talk in Texas
·      CANNED HEAT – London Blues
·      RORY GALLEGHER – Let Me in
·      SHEMEKIA COPELAND – Big Loving
·      GEORGIA FAME – If You Live
·      SAVOY BROWN – Little Red Rooster

18 Kasım 2013 Pazartesi

Blues Perişan Gecesi Barakabar'da bu Çarşamba


5 yıldır radyo programı olarak RockFM'de gerçekleşen radyo programıyla gene aynı sürede gerçekleşen Barakabar geceleri de sürüyor.  
Blues Perişan Gecesi bu çarşamba Barakabar'da başlıyor.


Blues, elektrik blues, soul ve 70'lerin rock'ından parçaların DJ kabininde Aptülika tarafından çalınacağı Gece, 20 Kasım saat 20,00de Beyoğlu Balo Sokak No 1/2'de Barakabar'da. 
giriş ücretsiz.

16 Kasım 2013 Cumartesi

GERONİMA 'YALNIZ KARTAL'dan Pazar Keyfi Yazısı 2


Bir Kitap ile 90'ların Kayıt Kaset Günlerine Yolculuk

Bir kitaba uzandı elim , yazarı tanıdık ve samimiydi . Kapaktaki eski bir müzik kasetinin fotoğrafı , dağılmış bantları beni sardı ve kitapla kasetin içinde keyifli bir okuma yolculuğuna çıktım .
Siz de buyurun ,

‘Hangisi önce başladı, müzik mi , ıstırap mı ? Istırap çektiğim için mi müzik dinliyordum ? Yoksa müzik dinlediğim için mi ıstırap çekiyordum ? İlk aşk ayrılıklarından birinden sonra düşünürken … Ve fonda Neil Young’dan “ Only love can break your heart” , Smiths’den  “ Last night I dreamed that somebody loved me “ , “ Love Hurts” , “ She’s gone “ …’  ( Kitaptan alıntı )

‘İnsan potansiyeli . Tüm bileşenlere sahipsin . Canın sterse sevilesi biri olabiliyorsun. Canın isterse insanları güldürebiliyorsun ,nazik birisin,birinden hoşlandığına karar verdiğinde , o insan kendini dünyanın merkezindeymiş gibi hissediyor ve bu çok seksi bir duygu . Sorun şu ki , genellikle canın bunların hiçbirini istemiyor … Senin tek yaptığın , hiçbir şey yapmamak !’ ( Kitaptan alıntı : Sevgilisi kahramanımızı analiz ederken …)

Şahane bir vurgu daha :

‘İnsanlar silahla oynayan , şiddet dolu filmler izleyen gençler için kaygılanıyorlar , geleceklerini şiddet ele geçirecek diye ama kimse kırık kalplerden , aşk acısı ve hüznü yaşayan çocuklar için ve onların duygularını anlatan binlerce kelime ve şarkı dinleyen bu çocuklar için kaygılanmıyor . Romantizm söz konusu olduğunda tanıdığım en mutsuz insanlar müzikten ( pop\rock) en çok hoşlananlardır . ‘ (Kitaptan alıntı )


Kahramanımız orta düzey bir Londralı  , örneğin kitap tercihlerine bir göz atacak olursak fazlaca  kasmadığını görebiliyoruz  , orta düzey ve matrak konuları seçiyor, pek iddialı bir okur olduğu söylenemez . İşte birkaç örnek  -hepimizde çokça görüleceği üzeri - : Raymond Chandler – Büyük Uyku ( Arka sokaklarda geçen bir polisiye ) ,Thomas Harris – Kızıl Ejder , Douglas Adams – Otostopçunun Galaksi Rehberi desek yeter sanırım. Benim listemde  Jack Kerouac'dan Yolda , Zen Kaçıkları , İngvar Ambjörnsen'den Beyaz Zenciler ilk üçe girer herhalde ...
Ya filmler :
 En sevdiği 5 Amerikan Filmi  ( Bu arada kitapta  her şeyin ilk beşini yapmak bir takıntı, tüm kitapta harika ve matrak  5’ler bulacaksınız  )  : Baba , Baba2 , Taksi Şöförü , Sıkı Dostlar , Resarvuar Köpekleri ,  bilmem anlatabildim mi ?  ( Kitabın yazıldığı tarih olan 1990’lar başı itibarı ile ) . Benimkilerden bazıları ise şöyle , Katil Doğanlar , Arizona Dream , Kurtlarla Dans  ...


Hikaye şu ,


90’ların başı Londra’nın arka mahallerinden birinde bir plakçı dükkanı (Championship Vinly ). İşin özü  plak satma , kayıt kaset ya da karışık kaset yapıp çekme zamanları . Otuz beşinci  yaşını devirmek  üzeri olan , sevgilisince terk edilmiş  , terk edilmişliklerinin  muhasebesini yapan ,  kaybedenler kulübüne girmeye ramak kalmış, ama direnen ;  esprili , sevimli , rahat ve  batak  bir patron . Dükkanın sahibi görünmek dışında nasıl bir patron ise artık !  İki takıntılı müzik hastası çalışan  ( Rahatsız ve hafif arıza Barry ile  sessiz sakin ama utangaç Dick )  .  Dükkanda işler kesat ,müşteri olmayınca konu kendi aralarında  müzik ya da hayat tercihleri üzerine tartışma , didişme  , buradan çıkan şarkılar ile  gruplar üzerine harika ve çok tanıdık tartışmalar ve diyaloglar .  Her konuda yaptıkları meşhur ilk  beşleri bunların en güzel örnekleri  . Bu bana da  Led Zeppelin mi , Deep Purple mı yoksa Black Sabbath tartışmalarımızı hatırlatıyor ve  burada bir “Smoke On The Water” benim cevabım oluyor sanırım  ...

Terk edilmişliklerin hüznü  - Black Sabbath ve "She's gone" diyorum kesinlikle ki yazarın listesinde de yer alır, birde isteğe göre Nirvana 'dan bir  " Hey Girl , where did you sleep last night " durumu uyar sanırım - , aşk acılarının getirdiği yeni limanlara yelken açma mücadeleleri ; hem komik , hem de aynı duyguları yaşayanların tahmin edeceği tanıdık tiplemeler , simalar , kaygılar ve, tripler , tripler , tripler  … İçsel kaygıların , dışsal davranışlarla savaşı , içinden çıkılmaz durumlar , bunalımlar , kaybedilmişlik , hiçlik duyguları ama yok olmayan bir piçlik de cabası . Zeka dolu oyunlar , anekdotlar , okuyucuya gülümsetirken düşündürecek diyaloglar da unutulmasın , merak edin diye not düşmeliyim J  . Kendini Rüzgara bırakılmış hissi veren ve tanıdık hayat tarzları . Pearl Jam 'dan bir " Alive " iyi gider mi ?


Ha Londra , ha İstanbul !  Kitabı okurken  yazarın tarzı , samimiyeti , açık ve akıcı dili beni alıp yıllar öncesine,  İstanbul’un benzer zamanlarına, tozlu caddelerin zula köşelerindeki kayıt kaset tezgahlarına , Kadıköy'e , Bakırköy'e , Teşvikiye'ye , Beyazıt'da üniversitenin önünde ki saatlerce soğuk kar demeden başında nice şahane anlar geçirdiğimiz kaset tezgahının başına götürüyor . Fahri , Ogün, Tarık , Ayhan Abi , Fuat ve nice tanışıklığımızın sebebi olan diğer dostluklara .  Sonrası Taksim’de doğan yeraltı  rock kültürünün ilk yıllarına , o eski pavyonlardan , meyhanelerden ,ocak başlarından devşirme salaş barlara - Eksi Kemancı , Has-sick-The-RR, Gitane, Haydar , Gitar , Caravan'a  ve sonraları Baraka'da ki  o eski ve çılgın rock gecelerine  - saatlerimizi ,günlerimizi, haftalarımızı ,aylarımızı geçirdiğimiz,  plakların, cdlerin , kayıt kasetlerin içinde  , en iyilerimizi  (Best Of'lar , Greatest Hits'ler) yapma uğraşlarına . Her en iyiyi  dostlarımıza ,sevgililerimize  ya da sevgili bulma umutlarıyla birilerine hediye edişlerimize  ;  yeni bulduğumuz bir plağı (İlk bulduğum orjinal Janis Joplin plağını mesela )  , cd’yi ya da kaseti nadide bir tarihi eser gibi koruduğumuz ,kaçırdığımız, ilk kez dinlerken  plağa  iğnenin ilk temas ettiği o anda , ilk çıtırtıda  heyecandan titrediğimiz ve yeni bir grubu ya da türü keşfettiğimiz   o günlere götürüyor ( çok uzun bir cümle oldu farkındayım ama , hikaye hiç kısa değil ki ! O halde  Jane'den Together'ı ile soluklanın siz de ) .  Aynı mekanlarda takılan tiplerin birbirini tanıdığı , en azından birbirine aşina olduğu  o güzel ve özel günlere … Günler , geceler boyu  neredeyse içkiyle yıkanıp, yerlere yıkılırcasına  barlarda sabahladığımız zamanlara . Ayılmak için bile kahve yerine Bob Dylan'dan “One More Cup Café” dinlediğimiz sabahlara ... Geleceği pek de umursamadan, anı yaşayıp , rüzgarda savrulmanın dayanılmaz hafifliğini hissettiğimi o günlere ,  müziğin, içkinin ve karşı cinsin ana  etken olduğu o harika ( Burası kişiden kişiye değişir  tabii orasının güzelliği size kalmış . ) günlere götürdü .  Nick Hornby’nin 90’ların başında kitaba aktardığı Londra’da yaşadıklarını biz belki çok benzer ve de küçük nüanslarla  İstanbul’da yaşıyorduk .  Biz de müziği dinliyor , onu yaşıyor , sevgililerimizden ayrılıyor , yeni sevgiler buluyor , her birinin başında ya da sonunda  yine müzik dinliyor yine  kavga ediyor yine savaşıyor , her birinde yeni bir hikayeyi yeni bir şarkı ile taçlandırıyorduk . Örneğin Whitesnake'den " Don't break my heart again "  . Sonra yeniden başa dönüp yeniden başlıyorduk , hayat bir şekilde bizim içinde çokça benziyordu kitaptaki Rob ve arkadaşlarının hikayesine . Ve içimden bir " Soldier of fortune "dinlemek geçiyor nedense tam da burada ...


Bu yüzden bu kitap gerçekten   dinlenilen müziğin bilinçli ya da bilinç dışı, bir şekilde  hayatın her anında nasıl kendine yer bulduğunun  harika bir örneği . Her satır arasında bir şarkı , bir albüm , bir grup karşınıza çıkıveriyor . Okurken şarkılara ulaşabileceğiniz bir ortam yaratarak ilerlemenizi şiddetle tavsiye ederim . Bu satırları yazmak için kitabı yeniden gözden geçirirken, youtube’u kullandığımda   olay  daha başka bir boyut kazandı -bu yüzden yazıya kolaylık olsun diye linkleride ekledim üşenmeden -  . Zaten yazarı benim gözümde okuduğum şu ikinci kitabıyla kült yapanda bu olsa gerek . Sevdiği , tutkusu olan konuları samimi ve kolay okunabilir yazabilme yeteneği ( İlk okuduğum kitabı  da  bir başka çokça sevdiğimiz ve bildiğimiz bir konu yani futbolu ve Arsenal taraftarlığını hedefe koyduğu – meraklısının çok iyi bileceği -  Fever Pitch , bizde çıkan adıyla Futbol Ateşi ) ve tarzı oldu .


Uzun lafın kısası  şu ki dostlar - Tam da burada  Barış Manço aklımdan geçiveriyor ve " cacık" dinleyesim geliyor-  bu satırları okuyor ve belli bir ortak geçmişi paylaşıyor , belli de bir yaş seviyesinde iseniz  ( 35 ve üstü ya da civarları . Ama genç iseniz de bu orta yaş delikanlılarının geçmişine bir yolculuk şansı bulursunuz , kaybınız olmaz emin olun . ) ve hepsinden önemlisi , siz de hayatınızın en önemli kırılma anlarını anlatırken , yaşarken , ya da  anımsarken aklınıza bir şarkı -Mesela benim için Gary Moore'dan Still Got The Blues , Pink Floyd'dan Wish You Were Here , Steppenwolf'dan Born To Be Wild  -  bir albüm - GNR- Appitate for destruction -  bir grup  - Benim için The Doors -  geliyorsa  , siz de birilerine bir kaset çekip en iyilerinizi hediye etmiş iseniz , Nick’in bu kitabında kendinizden bir parça bulacaksınız  .   Yukarıda ki tarife uygun değilseniz bile o halde belki de   birileri bir zamanlar sizin için bir karışık kaset hazırlamış ve de  size hediye edilmiştir kim bilir ? Bunu yaparken ne düşündüklerini , ne yaşamış olabileceklerini merak etmez misiniz ? Uyarıyorum fazla romantizm ummayın , daha farklı bir gerçeklik sizi bekliyor olacak . Sürprizlere hazırlıklı da olmalısınız !


Bu sayfaların yazarlarının nasıl insanlar olduğunu biliyorsanız ne dediğimi çok iyi bildiğinizi çok iyi biliyorum demektir  ( J) ve bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum …


Tabi yazı böyle bitmiyor .  Yazarla işbirliği yapıyorum ve ( Gerçi onun bundan haberi yok ama bir gün tanışma ve görüşme fırsatı bulursak kendisine söyleyeceğim, onun adına size bir karışık kaset yaptığımı ,  merak etmeyin , sorun olmaz sanırım  J ) size bir karışık kaset hazırlıyorum  , buyurunuz ...



Ölümüne Sadakat  ( Ortaya Karışık Toplama 90'lık kaset * )


a-    YÜZÜ

1-       Neil Young -  Only love can break your heart

2-       Smith s-  Last night I dreamed that somebody loved me

3-       Aretha Franklin – Angel

4-       Bob Wills & his Texas Playboys - SanAntonio Rose
5-       OtisRedding - You Left The Water Running
6-       MarvinGaye - Lets get it on
7-       Al Green - So tired of being alone
8-       LittleWalter - My Babe

9-       Solomon Burke - Got to Get You Off My Mind

B-       YÜZÜ

10-   Mitch Ryder & The DetroitWheels - Little Latin Lupe Lu
11-   BruceSpringsteen - Thunder Road
12-   Dusty Springfield - Look of love

13-   Elvis Castello -  Alison

14-   Charlie Rich - Behind closed doors

15-   Clash- Janie jones

16-   Chuck Bary  - Back in USA

17-   Clash - White man in hammersmithpalais

18-   TheBeatles - Yellow submarine
19-   DonnyHathaway - The Ghetto



Bonus Track

20-   Bob Marley – One love

21-   Nazareth – Love Hurts

22-   Ritche Valens – La Bamba




     *  Kasedin kalan boşlıklarını siz doldurabilirsiniz 

   ** Yazı içindeki şarkı ve grup seçkileri bu satrıların yazarının seçkileridir. 

 *** Kaset seçkisi , kitaptan  derlenen seçkidir.




Geronimo Yalnızkartal

15 Kasım 2013 Cuma

The Wallflowers “Glad All Over”



Bob Dylan’ın oğlu Jakop Dylan’ın 1989’da Los Angeles’da kurduğu rock grubu Wallflowers yeni albümünü geçtiğimiz salı ülkemizde de piyasaya çıktı. Grubun 2005’te çıkardığı “Rebel, Sweetheart”dan beri sesi soluğu çıkmamıştı. Jakop Dylan’ın çıkan 2 solo albümüyle verilen 7 yıllık aradan sonra Wallflowers sevenleriyle buluşuyor.
“Glad All Over” albümünde oğul Dylan vokelde yeralırken klavyede Rami Jaffee gözdoldurur bir şekilde kendini göstermiş.   Jaffee’in kattığı tını  albümün kalite çıtasını yükseltmiş. Grubun diğer elemanları basçı Greg Richling ve gitarist Stuart Mathis  yerlerini alırken davula da Pearl Jam ve Red Hot Chili Peppers grubundan tanıdığımız Jack Irons geçmiş. “Glad All Over” albümünün en büyük sürprizi de punk rock’ın efsanevi grubu The Clash’ın gitaristi Mick Jones’ın konuk olması. Bu konukluk alaşılagelmiş durumun bir hayli ötesine geçip, albümün niteliğine de etki yapmış. Albümün ilk  çıkış (single) parçası olan “Reboot The Mission” ve “Misfits And Lovers” da gitarıyla konuk olan Mick Jones. Gruba da ayrı bir enerji yüklemiş.  Temposu ile kolaylıkla akla yerleşen “Reboot The Mission”The Clash’e bir saygı duruşu diyebiliriz. Şarkının sözlerinde de bu efsanevi gruba göndermeler var.
The Walflowers her ne kadar bir grup olsa da bir efsanenin oğlu olması sebebiyle Jacop Dylan’dan dolayı, “Bob Dylan’ın oğlunun grubu” diye tanımlanıyor ister istemez. Ancak Wallflower kelimenin tam anlamıyla bir grup, Jacop Dylan da bir grup elemanı. Ki albümde de çıkan sonuç bu.

Aptülika 
bluesperisan@gmail.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...